Dünyanın en önemli kültürel varlıkları arasında gösterilen Göbeklitepe, 8 Mart’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ziyaret edildi. Cumhurbaşkanı geçen Aralık ayında 2019’un Göbeklitepe yılı ilan edildiğini açıklamış, “Göbeklitepe bize insanların inançlarının peşinden giderek yerleşik hayata geçtiklerinin de ipuçlarını veriyor” demişti. Prof. Dr. Şevket Dönmez, Göbeklitepe’nin bilinenlerini ve hâlâ bilinmeyenleri özetledi.
Şanlıurfa il merkezinin 17 km kuzeydoğusunda yer alan Göbeklitepe’yi anlayabilmek için, öncelikle Neolitik Dönem dendiğinde ne anlaşıldığını açıklıkla belirtmek gerekir. Anadolu’da bu dönem MÖ 11000 ile 5500 yılları arası için kullanılmakta, Yeni Taş Çağı veya Cilalı Taş Çağı anlamına gelmektedir.
“İlk üretim evresi” olarak da adlandırılan bu zaman dilimine ait kültürlerin gelişiminde, doğa koşulları ve doğal kaynaklar gibi faktörlerin yanında, Anadolu’nun coğrafi yapısının da büyük rol oynadığı anlaşılmaktadır. Paleolitik Dönem’in (Yontma Taş Çağı) sonlarında (MÖ 12000) başlayan iklimdeki yumuşama, insanların mağaraları ve sığınakları terkederek açık alanlarda yaşamalarına olanak sağlamış ve sonuçta taş, toprak ve ağaç ayrı ayrı veya birarada mimari eleman olarak kullanılıp ilk insan yapısı barınaklar inşa edilmiştir. Yerleşime geçiş aşamasıyla sosyo-ekonomik düzen değişmiş, avcılık ve toplayıcılığın yerini kademeli olarak tarım ve hayvancılık almaya başlamıştır. Bu süreçte ahşap, deri ve taştan üretilen kaplar, yerini kilden yapılan çanak-çömleklere bırakmıştır.
Arkeolojik kazılarda açığa çıkan bulgular, Göbeklitepe’nin son buzul dönemi sonrasında günümüze yakın iklim koşullarının oluştuğu bir zaman diliminde kurulduğuna işaret etmektedir. Sözkonusu bulgular aynı zamanda Göbeklitepe’nin Proto-Neolitik bir merkez olduğunu kanıtlamakla birlikte, avcı-toplayıcı yaşam biçiminden üretimciliğe geçiş evresine dönüşümün izlendiği bir yer olduğunu da göstermektedir. Kayıp bir kültürün varlığını kanıtlayan bulgular, Paleolitik Dönem’i henüz tamamlamış, yani mağara ve açık hava kamp yeri yaşamını kısmen sürdüren insanların yaklaşık beş futbol sahası kadar bir alanı nasıl, niçin ve kaç bin yıllık bir süreçte anıtsal yapılarla imar ettiği sorusunun yanıtını henüz vermemiştir.
Bugüne değin kazılan alanlarda yuvarlak planlı, duvarları moloz taşlarla oluşturulmuş anıtsal yapılar ortaya çıkarılmıştır. Yapıların duvarlarının içine ya da ortalarına, yükseklikleri 3 ile 5 metre arasında değişen, ağırlıkları ise 8 ile 10 ton arasında “T” biçimli dikilitaşlar yerleştirilmiştir. Yüzeyleri kabartma tekniğinde oluşturulmuş hayvan figürleri ve nadiren de olsa bitkisel motiflerle bezenmiş bu dikilitaşların işlevleri henüz tam olarak saptanamamıştır. “T” biçimli dikilitaşlar baş ve gövdesiyle bir insanı betimlemektedir. Bunların üzerinde yer alan ustaca işlenmiş hayvan figürleri, insan bedeninin stilize edilmesinin taş ustalarının yetersizliğini değil, “yorum tarzı”nı yansıttığını açıkça göstermektedir.
Göbeklitepe’de gerçekleştirilen arkeojeofizik çalışmalar sonucunda, henüz kazılmayan alanlarda çapları 15 metre ile 25 metre arasında değişen çok sayıda yuvarlak yapının yer aldığı anlaşılmıştır. İkamete uygun olmayan mimari karakterleri, doğal bir üslupta betimlenmiş hayvan figürleri içeren bezemeli dikilitaşları ile tapınma amaçlı inşa edilmiş ve kullanılmış olduğu anlaşılan yuvarlak yapılar içinde, Yılanlı Dikilitaş ile Aslanlı Dikilitaş yapıları en dikkati çekici olanlardır.
12.000 yıl önce…
Dikilitaşlar Göbeklitepe ve yakın çevresinin 12.000 yıl önceki faunasını neredeyse birebir yansıtıyor.
İnsanı yansıttıkları düşünülen dikilitaşların dışında, Göbeklitepe’de insan betimlemeleri hayvan figürlerine oranla oldukça az sayıda üretilmiştir. Aslanlı Dikilitaş’ta şematize bir kadın figürü resmedilmiştir. Önasya arkeolojisi için eşsiz olan bu kadın figürü çıplak olarak betimlenmiştir.
Dikilitaşların ikonografik anlamları da halen çözülebilmiş değildir. Bunlar antropomorfik şekilleri önemli bir ipucu olmakla birlikte, yüzeylerine işlenmiş etobur, otobur, kuş, sürüngen ve böceklerin nasıl bir sembolizmi ifade ettikleri konusu açık değildir. Kazıların ortaya koyduğu son veriler ışığında, Göbeklitepe hayvan figürlerinin koruyuculuk anlamı taşıdıkları ileri sürülmektedir. Ancak burada bir seçicilik ve belirleyicilik sözkonusu olmalıdır.
Göbeklitepe hayvanları koruyuculuktan ziyade, mitsel bir öykünün parçaları gibi görünmektedir. Bu öykünün sıradüzeni ve diğer üyeleri, kazıların tamamlanması ile ortaya çıkacaktır. Bu hayvanların eski Önasya sembolizminin kökenini oluşturduğu da unutulmamalıdır.
Mısır piramitleri ile Stonehenge’den yaklaşık 7000 yıl önce kurulmuş olan Göbeklitepe’nin ne amaçla, hangi düşünce sistemi içinde ve nasıl inşa edilmiş olduğu, arkeolojik kazılar ilerledikçe çözüme kavuşacaktır.
Daha ilginç ve tartışılabilir konu, bu görkemli tapınakların üretenlerce değil, avcı-toplayıcılar tarafından tasarlandığı ve inşa edildiği gerçekliğidir. Bunlardan, açık hava kamp yerlerine özgü, basit ve derme-çatma kulübeler dışında mimari üretimler beklemek çok doğru bir yaklaşım değildir. Gelişkin bir üslupta üretilmiş resim sanatı ürünleriyle süslü megalitik anıtlarla donatılmış tapınakların inşa edilmesi, mimari deneyim gerektirmektedir. Bu durum, Göbeklitepe insanlarının yuvarlak tapınaklarını inşa etmeden önce, büyük olasılıkla barınma amaçlı daha basit düzeyde yapılar yaptıklarına işaret etmektedir. UNESCO Dünya Mirası listesindeki Göbeklitepe, eşsiz bulguları ile insanlığın gelişim sürecinde mimarlık tarihinin başla