19. yüzyıl sonlarında Avrupa’da oynanmaya başlayan langırt Türkiye’ye 1950’li yıllarda geldi. Gelir gelmez gençler arasında bir salgın gibi yayılan oyun, öğrencileri okuldan uzaklaştırdığı, bağımlılık yarattığı ve kumar oynamaya alıştırdığı gerekçesiyle 1968’den beri yasak.
Masa futbolu ya da daha yaygın olan adıyla langırtın ilk ortaya çıkışıyla ilgili kesin bir tarih veremesek de, Uluslararası Masa Futbolu Federasyonu’nun (International Table Soccer Federation / ITSF) verilerine dayanarak, oyunun 1880’li veya 1890’lı yıllarda, Fransa ya da Almanya’da ortaya çıktığını söyleyebiliyoruz.
Langırtın Türkiye’ye girişiyle ilgili de çeşitli rivayetler var. Son Havadis gazetesinin 11-17 Ekim 1965’teki “Langırt Faciası” adlı yazı dizisine göre, oyun Türkiye’ye 1956 yılı sonlarında, Ankaralı bir memur tarafından getirilmiştir. Bu memur, yurtdışında gördüğü oyunu “maç makinesi” adıyla Türkiye’ye getirip Ankara Bahçelievler’de açtığı küçük bir salonda oynatır, gördüğü ilgi üzerine birkaç ay sonra Beyoğlu Mis Sokak’ta ikinci salonu açar ve bundan sonra İstanbul’un birçok yerinde irili ufaklı langırt salonları boy göstermeye başlar.
1 Ekim 1989 tarihli Nokta dergisinin ünlü yönetmen Ertem Eğilmez’i anlatan dosyasında ise, langırtı Türkiye’ye getiren ilk kişinin Eğilmez olduğu yazar. Buna göre, Eğilmez arkadaşlarıyla girdiği yayıncılık işi batınca 1957’de para kazanabilmek için langırt makineleri ithal edip Beyoğlu’ndaki ilk salonları açmış, buradan kazandığı sermayeyle sinema sektörüne yatırım yapmıştır.
Türkiye’deki ilk salonları kimin, hangi tarihte ve hangi şehirde açtığı kesin olmasa da, ilk makinelerin ABD’den ithal edildiği kesindir. 2. Dünya Savaşı öncesinde Almanya’da çok yaygın olan, ama savaşla birlikte unutulmaya yüz tutan langırt, oyunla savaş sonrası Almanya’da tanışan ABD askerleri tarafından Atlantik ötesine götürülmüş ve popüler olmuştur. Futbolun gelişmemiş olduğu ABD’de oyunun bu kadar sevilmesi ilginçtir. Oyun ABD’ye ulaştıktan sonra girişimciler ilk ABD malı makineleri üretip hem iç pazarda satarlar, hem de başka ülkelere ihraç ederler.
Oyunun Türkiye’ye girdikten hemen sonra hızla yaygınlaşıp bir tutku haline gelmesi ve tartışmalara yol açması uzun sürmez. 1957 yılının Ekim ayında İstanbullu bazı veliler çocuklarının langırt oynayarak kumara alıştığını söyleyip oyunun yasaklanmasını ister. Aslında oyun salonlarında yalnızca langırt yoktur, başta tilt ve rulet olmak üzere başka oyunlar da oynanabilmektedir ve eğer gençler kumara alışacaksa langırttan başka alternatifler de bulabilirler. Ancak o yıl langırt patlaması yaşanmıştır ve hedefte langırt vardır.
19 Aralık 1957’de tepkiler iyice artınca oyun salonu işletmecileri bir basın toplantısı yapar. Salon sahiplerine bakılırsa langırt kesinlikle kumar olmadığı gibi bir çeşit “bilek sporu”dur. Evet, 18 yaşından küçüklere oynatmak hatadır ve bundan böyle küçük yaştakileri salonlara sokmayacaklardır. Zaten İstanbul’da topu topu 30-40 salon vardır (Ancak bu rakam biraz şüphelidir, zira aynı gün Emniyet İstanbul’da 6 bin langırt makinesi ve çoğu ruhsatsız yüzlerce salon olduğunu açıklamıştır).
1960‘lı yıllara gelindiğinde neredeyse bütün şehirlerde langırt salonları açılmış ve “sorun” daha da yaygın hale gelmiştir. 1961-1962 öğretim yılı başlarken İstanbullu ve Ankaralı veliler “gençler arasında bir salgın gibi yayılan” langırtın yasaklanması için bir basın açıklaması yaparlar. Bunun üzerine birkaç göstermelik baskın yapılır ve bazı salonlar kapatılır.
Langırtla ilgili ilginç bir nokta ise, oyunun 1960’lı yıllarda çalışmaya giden ve aralarında üst düzey langırt oyuncularının olduğu Türk işçiler aracılığıyla Almanya’ya yeniden girip popüler olmasıdır.
Türkiye’de ise işler hâlâ karışıktır. 25 Nisan 1964’te Akşam gazetesi “Langırtın Zehirlediği Çocuklarımız” adlı bir yazı dizisi yapar. Okuldan kaçıp langırt salonlarına giden ve “kumar batağına saplanan” liselilerin konu edildiği yazı dizisine konuşan gençlerin pek okulla ilgisi yoktur gerçi. Değme kumarbaza taş çıkaracak şeyler söyleyen gençlerden biri “Eğer langırt olmazsa parasına iskambil oynuyoruz. O da olmazsa tavla. Onu da bulamazsak parasına tek kale maç yapıyoruz” demektedir. İsmi açıklanmayan bir salon sahibi de aynı kanıdadır; langırt zararlı olmadığı gibi bu sayede gençler çanak, poker gibi tehlikeli kumar oyunlarından uzak durmaktadır.
1965‘ten itibaren langırta karşı olanlar seslerini iyice yükseltir. Yeni İstanbul gazetesi Ekim ayında langırta karşı “Türk gençliği feci bir akıbete sürükleniyor” başlıklı bir kampanya başlatır. Gazeteye bakılırsa, iş çığrından çıkmıştır, langırt makinesi üreticileri sipariş yetiştirememektedir. Böyle giderse koca bir nesil langırt yüzünden kumarbaz ve -niyeyse- uyuşturucu bağımlısı olacaktır. Kampanya, “Gençlerimizi batağa sürükleyen langırta karşı” Meclis’in göreve çağrılmasıyla biter.
16 Ocak 1966 tarihli Milliyet, langırt salonu işletenlerin polisle işbirliği yaptığını ve rüşvet karşılığı ruhsatsız salonları işletmelerine göz yumulduğunu yazar. Bu iddianın sahibi langırtın yasaklanması için kanun teklifi hazırlayan iki senatör ve bir milletvekilidir. Bu haberden iki gün sonra Ankara’daki okulların okul aile birlikleri sırf bunun için toplantı yapıp bütün senatör ve milletvekillerine mektup gönderir.
9 Şubat 1966’da Cumhuriyet’in, birinci sayfasında “Tilt ve langırt oynayanları akıl hastalığı tehdit ediyor” başlıklı bir haber görüyoruz. Habere göre tilt zengin semtlerde, langırt ise fakir semtlerde oynanmakta ve her sınıftan gençler kumar batağına sürüklenmektedir. Yalnızca kumarbazlık tehlikesi de beklemez gençleri, aynı zamanda “Oyun oynayan genç istediğini elde edemezse, yani oyunu kazanamazsa bir aşağılık duygusuna kapılmakta, bu da onu akıl hastalığına kadar sürüklemektedir”.
11 Mart’ta Yeni İstanbul, ismini vermediği bir doktora dayanarak yaptığı haberde langırtın gençleri delirttiği iddiasını bir kez daha gündeme getirir. Doktor, iddiasına göre son birkaç yılda langrt yüzünden akıl sağlığını yitiren çok sayıda genci tedavi etmiştir.
Langırt düşmanlarına ilk müjdeli haber 19 Mart 1966’da Danıştay’dan gelir. Danıştay, langırtın kumar aleti sayılması gerektiğine karar verir. Aynı günlerde Meclis’te de bir grup milletvekili ve senatör, langırtın yasaklanmasıyla ilgili kanun teklifinin son halini vermektedir. Teklife göre langırt yalnızca turistik belgesi olan dükkanlarda bulundurulabilecek, bunun dışındaki salonlarda langırt oynanması yasaklanacak, oynatmakta ısrar eden salon sahiplerine hapis cezası verilecektir. Teklif, Meclis’te birkaç kez değişikliğe uğradıktan ve ilk görüşmenin üzerinden iki buçuk yıl geçtikten sonra 13 Aralık 1968’de kabul edilir. 27 Aralık 1968’de Resmî Gazete’de yayımlanan 1072 sayılı yasaya göre “Umuma mahsus veya umuma açık yerlerde her ne ad altında olursa olsun kazanç kasdiyle oynanmasa dahi rulet, tilt, langırt ve benzeri baht ve talihe bağlı veya maharet isteyen, otomatik, yarı otomatik el veya ayakla kullanılan oyun alet veya makinaları ile benzerlerini bulundurmak veya çalıştırmak veya yurda sokmak yahut imal etmek yasaktır”.
Ancak yasaya göre kentlerdeki turistik belgesi olan işletmeler dışında sayfiye yerlerindeki salonlar ruhsat aranmaksızın langırt oynatabilecektir. Şehirlerde langırt makinesi olan salonlar bir yıl içinde bu makinelerden kurtulacaktır. Bu tarihten sonra langırt makinelerinin şehirlerden yazlık bölgelere göçü başlar. Uzun yıllar boyunca yurdun dört bir köşesindeki sayfiyelerin olur olmaz her yerinde langırt makinesi bulunmasının sebebi de budur.
1967’deki yasak kararı 1970’li yıllarda gevşer ve büyük şehirlerde langırt salonları yeniden açılmaya başlar. Ancak oyun bir daha 1960‘lı yıllardaki parlak günlerine geri dönemeyecektir. Yasada 2008 yılında yapılan değişiklik, langırt yasağını devam ettirir. Bu kez, sayfiye yeri vurgusu da yoktur, yani oyun artık her yerde yasaktır.