Ocak
sayımız çıktı

İçinden 7 rakamı geçen ‘eskilerden kalma sözler’…

TÜRKLERDE KÜLTÜREL DERİNLİK VE İFADE KODLARI

Destanlarda ve kaynaklarda geçen sayılar bir çokluk durumuna, birkaç kuşak insana veya kalabalık topluluklara işaret eder. Bunlarda çokluk değil de sanki anlamlı bir sayıdan bahsediliyormuş gibi, içinde 7 sayısının kullanıldığı birçok pasaj vardır. Kültigin Yazıtı ve sonraki kaynaklarda felaketler ve yeniden doğuşların 7’li kalıpları…

Türklerin ve Moğolların geçmişini ele alan efsa­ne ve destanlarda karşılaştığımız hikayelerin “efsane” olduğunu biliriz; bunları gerçekmiş gibi düşünmeyiz. Ancak benzer hikayeleri tarihî kaynaklarda gördüğümüz zaman algılamamız farklı olur. Özellikle İç Asya tarihinin sadece Kadim Türkler, Uygurlar, Moğollar gibi tek bir dönem ile uğraşıyor ve çalış­malarınızı salt o dönemin yazılı kaynakları üzerine yoğun­laştırıyorsanız, okuduklarınız “o döneme ait gerçekler” gibi hafızaya kaydedilir. Örneğin Kültigin Yazıtı’nda İlteriş Kutluk Kağan’ın başlattığı hareket, Talat Tekin’in çevirisi ile hafıza­mıza kazınmıştır:

“Babam 17 adamla başkaldırmış. İlteriş başkaldırıyor diye […] derlenip toplanıp 70 kişi olmuşlar. […] Babam doğuya ve batıya sefer edip adam toplamış ve yığmış. Sonunda hepsi 700 kişi olmuşlar. O 700 kişi, devletsiz kalmış, hakansız kalmış halkı atalarının-dedelerinin töresince yeniden yarat­mış, eğitmiş.”

Burada verilen sayıları “bilimsel” rakamlar olarak algı­lamak doğru değil tabii. Bugün Türkçede de kullandığımız “7’den 70’e kadar” deyiminin gösterdiği gibi, bunlar çokluk durumuna, birkaç kuşak insana veya kalabalık topluluk­lara işaret ediyordu. Benzer bir durum 11. yüzyıl tarihçisi İranlı Gerdîzî’nin Kimekler hakkında verdiği bilgilerde de görülür (Zayn ul-Akhbār). Burada, Şad adını taşıyan ama çe­şitli sebeplerden dışlanmış olan bir liderin etrafına 700 kişi toplanır ve zamanla çoğalan bu insanlardan Kimeklerin 7 kabilesi meydana gelir. Kaynaklarımızda ayrıca, çokluk değil de sanki anlamlı bir sayıdan bahsediliyormuş gibi 7 sayısının kullanıldığı birçok pasaj vardır.

zamanin-izinde

Ancak işin ilginç yanı, yeniden dirilmeye işaret eden yu­karıdaki pasajın öncesinde, kitapta büyük bir felaketten sö­zedilmesidir. Gerdîzî’ye göre yurtlarında atlarına ot bulamayan 7 Tatar yavaş yavaş yol alırken Şad’ın bulunduğu yere gelir. Daha sonra bunlar yurtlarına geri dönmek ister. Bu maksatla durumu anlamak için aralarından birini gönderirler. Ancak bu kişi yurduna döndüğünde, dağın yamacında kalmış olanlar hariç bütün kavmin düşman tarafından tamamen yokedilmiş olduğunu görür. Bunun üzerine dağın yamacındakiler Şad’ın bulunduğu yere gelir. Onlara başkaları da katılır ve 700 kişi olurlar.

Kaynaklarda ve destanlarda çok karşılaştığımız bu “büyük felaket” ve sonrasında bugün “küllerinden doğmak” sözü ile ifade ettiğimiz yeniden diriliş ha­disesine İç Asya tarihi hiç de yabancı değildir. Bu konuda en erken bilgi 6. yüzyılda Kadim Türklerin ortaya çıkışı ile ilgili efsanede görülür. Bu efsane Bahaeddin Ögel’in Türk Mitolojisi adlı eserinde Çin kaynaklarında görülen farklı varyantlarıyla ele alınır. Burada Kadim Türklerin ortaya çıkışı anlatılırken, komşu bir ülkenin askerlerinin gelip bütün kavmi tamamen yokettikleri belirtilir. Bu hadise sonrası, kolları-bacakları ke­silmiş bir şekilde ortalıkta bırakılan bir bebeğin bir kurt tara­fından emzirilmesi/büyütülmesi ve yeni vatanına taşınması hikayesi herkes tarafından çok iyi bilinir; ancak bizdeki algı­lama “kurt” odaklıdır. Tarihin farklı dönemlerine baktığımız zaman bu “büyük felaket” anlayışının yaygın olduğu görülür. Örneğin 17. yüzyıldaki Kazak-Kalmuk mücadelelerini yan­sıtan bir hikayede de “büyük felaket” motifiyle karşılaşırız (ntvtarih, Temmuz 2010).

Bu durum gerçek bir hadiseyle değil de aslında kültürel bir kalıpla karşı karşıya olduğumuz konusunda bizi uyar­maktadır. “Büyük felaket” motifi hem yazılı kaynaklara hem de sözlü edebiyata yansır; Kültigin Yazıtı’nda, Gerdîzî’de ve 17. yüzyıl Kazak sözlü edebiyatında görülür. Moğolların Gizli Tarihi’nde bu türlü ifadelere “eskilerden kalma sözler” denir. (#tarih 116, Ağustos 2024).

Kültigin Yazıtı’ndaki “devletsiz kalmış, hakansız kalmış, cariye olmuş, kul olmuş, Türk örf ve adetlerini bırakmış halk” sözleri, bu “büyük felaket”i özetler (D12-13); daha önceki satırlar (D5-8) ise bu durumun ayrıntılarını verir. Kültigin ve Bilge Kağan, 630 yenilgisi ve etkilerini yani “büyük felaket”i ayrıntılı bir şekilde aktarır. Sonrasında ise 17, 70, 700 rakamlarıyla 7’li kalıpları kullanarak dirilişi vurgularlar. Bu kalıpların varlığı ve kul­lanılışı kültürün derinliğinin ifadesidir. Bizde de kır ata herkesi bindirmezler ama beyaz ata herkes binebilir.