Diyarbakır’da, birçok insanın hayatını kaybettiği bir yerde, yok olan, zarar gören tarihî anıtlardan bahsetmek abes. Ateş düştüğü yeri yakıyor ama, kentlerin bellekleri olan anıtlarda yaratılan hasar kuşaklar boyu kolay kolay silinmez izler bırakıyor. Dünya mirası bir alanın, benzersiz özellikleri…
Son aylarda Türkiye’nin eski ve korunmuş kentlerinden olan Diyarbakır’da kültürel mirasın çevresinde kanlı bir çatışma, hatta bir kent savaşı yaşanıyor. Buna Silvan, Cizre, Nusaybin gibi tarihî yerleşimleri de eklemek mümkün.
Birçok insanın hayatını kaybettiği bir yerde yok olan, zarar gören tarihî anıtlardan bahsetmek şüphesiz abes. Ancak bireysel acılar ne kadar üzücü olsa da ne yazık ki hatırlayan insanların ömrü ile sınırlı. Kentlerin bellekleri olan anıtlarda yaratılan hasar ise toplumsal hafızalarda kolay kolay silinmez izler bırakıyor. Camilerin, minarelerin, evlerin duvarlarında savaşın izlerini gören kuşaklar, bu üzücü günlerin öfkesini hissediyor, öğreniyor. Diyarbakır’ın eski yerleşim bölgesinde yaşanan çatışmalarda Akkoyunluların meşhur Dört Ayaklı Minare Camii, Kasım Padişah Camii gibi isimlerle bilinen ve İslâm sanatında benzeri olmayan minare kurşunlara hedef olup zarar görmüştü. Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi bir basın açıklaması yapmak istemiş, ancak burada minarenin önünde öldürülmüştü. Ardından çatışmalar şiddetlendi ve daha birçok yapı zarar gördü.
Diyarbakır’ın insanlık tarihi açısından ve özelde bölgenin tüm halkları için önemli bir mirası var. Bu anıtlar Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Çerkes, Boşnak ortak geçmişimizin hatıraları ve onlara verilen zarar ortak geleceğimize darbe vuruyor. Bizans’tan Mervanilere, Büyük Selçuklulara, Artuklulardan, İnaloğullarına, Akkoyunlulara kadar birçok devletin inşa ettirdiği yapılar yanyana içiçe günümüze kadar yaşamayı başarmış. Anadolu’dan, İran’a, Irak’tan Suriye’ye, Kafkasya’ya kadar birçok kültür çevresiyle gelişen ilişkiler özgün, güçlü bir kimlik oluşturmuş.
Kentin surları yerel yönetimin ve Kültür Bakanlığının yoğun uğraşları sonucu 5 Temmuz 2015 tarihinde UNESCO Dünya Mirası Listesine alınmıştı. Ama başlayan çatışmalar kentin mirasını ciddi şekilde tehdit etmeye başladı. UNESCO yok olma ya da zarar görme riski olan miras anıtları için bir de “tehlikede olan miras listesi” hazırlıyor. Belki de Diyarbakır listeye girdiği yıl tehlikedeki miras listesine düşen bir bölge olacak.
Kentin Osmanlı mirası açısından da önemli bir yeri var. Şehri yöneten beylerbeylerinin ilki aynı zamanda kentin fatihi Bıyıklı Mehmet Paşa, ilk Osmanlı tarzı külliyeyi 1520’lere doğru inşa ettirmiş. Büyük kurşun kaplı kubbesi dört yönde dört yarım kubbe ile genişletilmiş. Bu plan tipi klasik Osmanlı mimarisinin Şehzade Mehmet, Sultanahmet, Yeni Cami gibi görkemli İstanbul camilerinde uyguladığı plan tipinin bir öncüsü. Bu etkileyici ve dünya mimarlık tarihinin önemli yapısı şehirde Fatih Paşa ya da Kurşunlu Camii isimleriyle de anılıyor. Kentin ilk kurşun kaplı kubbesi bu camininki. İnşa ettirdiği caminin bitişiğinde gömülü olan Bıyıklı Mehmet Paşa’nın kökeni bilinmiyor. Ama devşirme olduğu kesin. Onun kardeşi Bağdat, oğlu ise Yemen beylerbeyi.
Caminin çevresindeki anıtlar da önemli. Bitişiğinde Osmanlı tarihinin en meşhur simalarından Özdemiroğlu Osman Paşa’nın türbesi var. Osman Paşa’nın babası Dağıstanlı, annesi ise Mısır Abbasi Halifelerinin soyundan. Paşa, Habeş Beylerbeyliği zamanında Hint Okyanusu’na seferler yapmış ve Somali, Sudan civarını Osmanlı topraklarına katmış. Daha sonra sadrazam olarak bulunduğu İran seferinde 1585 yılında Tebriz’de vefat etmiş. Bu Osmanlı sadrazamı Diyarbakır’a getirilip burada Kurşunlu Cami bitişiğine yapılan türbesine defnedilmiş.
Cami ve türbe muntazam kesme taştan inşa edilmiş. İçi İznik çinilerine benzeyen ama yerli üretim olan zengin çinilerle kaplanmış. İşte bu yapı önce Aralık ayı boyunca çatışmalarda isabet aldı. Son cemaat yerinin beyaz sütunlarının yüzeyleri zedelendi. Fotoğraflarda onlarca kurşun izi görülüyor. Duvarları delik deşik oldu. Kentin en eski camilerinden birinin başına gelenler herkesi korkuturken, bu sefer 7 Aralık’ta caminin girişi yakıldı.
Tekrar hatırlatalım. Diyarbakır klasik Osmanlı mimarisinin İstanbul ve Edirne’den sonra en önemli merkezlerinden biri. Bu heyecanla söylenen hamasi bir söz değil. Kentin beylerbeyleri 16. yüzyılda dört külliyeyi Mimar Sinan’a tasarlatmış. İrili ufaklı camiler, türbeler, tekkeler, kiliseler, evler ile kent Osmanlı dünyasının en güzel örneklerinden. Bu anıtlar da, yaşanan korkunç çatışmanın içinde ya da yanıbaşında.
Yapılara verilen zararı ancak ortalık durulduktan sonra yapılacak titiz incelemeler ortaya koyacak. Diyarbakır’daki olağanüstü kültürel miras Kafkasya’dan, Afrika’ya, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Arabistan’a kadar geniş bir coğrafya ile yakın ilişkilerin ürünü. Buradaki anıtlar tüm bu çevrelerin ortak mirası. Onlara verilen zarar gelecekte tüm bu coğrafyada konuşulacak ve üzüntü ile hatırlanacak.
Kentin Sinan tarafından tasarlanan külliyeleri bambaşka coğrafyalardan gelip, çok farklı etnik kökenlerden olan ve çok farklı yerlerde görev yapan bânileri ile dikkati çeker. Kent bunlarla çok büyük bir kültür coğrafyasının parçası olarak ortaya çıkar.
Başta sanat tarihçileri, mimarlar, tarihçiler, aydınlar olmak üzere herkesin, bu tarih katliamının bir en evvel son bulması için harekete geçmesi gerekiyor. İnsanlarımız da, insanlık tarihimiz de ölmesin!