Kasım
sayımız çıktı

Kalıcı olmayan değerlerin geçici insanları…

Siyasi cinayetlerden gazeteci tutuklamalarına, terör saldırılarına uzanan karanlık bir ülke gündemi hepimizi sarmalıyor. Bu denli yakıcı, olağanüstü hadiselerin yaşandığı bir dönemde Türkiye de giderek kendi içine kapanıyor, ufuklar daralıyor, “öteki”ni suçlamak hatta gerekirse öldürmek noktasına varan zihniyet güç kazanıyor.


Tarih üzerinden yürütülen hamaset edebiyatı; dinî inançların kötüye ve şiddet için kullanılması; yol-köprü-bina inşa etmenin gelişme, eleştiri ve muhalefet yapmanın vatan hainliği sayılması bu dönemin karekter özellikleri olarak hatırlanacak.


Dışarda da durum kritik. Suriye, IŞİD derken Rusya’yla da tarihî bir dönemeçteyiz. Bundan 160 yıl önceki Kırım Savaşı’nı saymazsak (İngilizler ve Fransızlarla müttefiktik), atalarımız Ruslara karşı son sıcak muharebeyi 304 yıl önce kazanmış: Prut Savaşı. Sonraki zaman zarfında Rusya bir dünya devleti oldu biz ise “bölgesel güç” havalarında dolaşırken, çok ciddi bölgesel güçlükler içine düştük.


Genellikle her geçkin kuşak, kendisinden sonra gelen yeni nesilleri ve ülkeyi “bozulmuş” bulma eğilimindedir ve kendisine bir sorumluluk yüklemez. Cumhuriyet kuşakları, dönemlerinde yaratılan değerleri kalıcı bir toplumsal hafızaya, dokuya işlemiş yaygın bir kültürel yapıya dönüştüremedi. Evet, bu topraklar üzerinde özgürce, bağımsız yaşamak istiyorduk ve bu hakkı savaşarak kazanmıştık ama, sonrasında neyi, nasıl yapacağımızı pek bilemedik. Bilemedikçe de suçu her türlü emperyalizme, “dış düşman”a atarak idare ettik. “Halktan kopuk, elitist” zihniyet,
bu süreçte ancak yarım yamalak bir değerler sistemi oluşturabildi ve bu da uzun ömürlü olmadı.


Peki Cumhuriyet’in bu sorunlu yapısına, uygulamalarına duyulan reaksiyonla gelişip büyüyen şimdiki siyasi otorite, son 10-15 yıldır hangi yeni veya yenilenmiş değerleri “tesis” edebildi? Neredeyse her gün yaşanan acı olayları, giderek yükselen korku ve şiddet ortamındaki skandalları bir tarafa bıraksak bile, gündelik hayatta kötü yapılmış restorasyonlar, ıslıklanan saygı duruşları, betonlaşan çevre, kutuplaşan ve mutsuzlaşan insanlar görüyoruz sadece.


Siyasi iktidar ve para odaklı yönetim ve zihniyetler, dünya medeniyetine şimdiye kadar sadece iki kalıcı değer bırakmış: Siyasi iktidar ve para. Ve bunların temel özelliği, sürekli el değiştirmesi. Türk olmaktan, Türkiyeli olmaktan gurur duymak, kan grubuyla, tarihî başarılarla, vatan-toprak hissiyatıyla, yabancıya-ötekine tepki koymakla sınırlanırsa, biz de bu coğrafyada geçici hale geliriz. Sadece fikirlerin çatıştığı, iyi yapılan işlerin birbiriyle rekabet ettiği bir ülkenin özlemiyle… Şimdilik hoşçakalın.