Aralık
sayımız çıktı

Kıbrıs’tan Londra’ya Avrupa’dan İstanbul’a

Bir yıldır İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosu olan Kenan Poleo, Londra’da doğdu ve büyüdü; tarih ve Türkoloji alanlarında ihtisas yaptı; kültürel-ekonomik ilişkiler alanında uzmanlaştı. Poleo, Türkiye’yi “Birleşik Krallık için vazgeçilmez bir ortak” olarak tanımlıyor.

Kıbrıs Türk kökenli bir aileden geliyorsunuz. Çocukluğunuzdan ve ailenizden bahsedebilir misiniz?

Güney Londra’da büyüdüm. Ebeveynlerim, Kıbrıs’tan 1950’lerde gelmiş ve kendile­rine Birleşik Krallık’ta bir ha­yat kurmak için çok çalışmış­lar. Brixton’da kuru temizleme dükkanlarımız vardı. Ben de okurken haftasonları burada ça­lışırdım. Londra’nın Elephant and Castle bölgesindeki Türk sinemasına gitmeye de bayılır­dık. Fatma Girik, Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Gülşen Bubikoğ­lu gibi Türk oyuncuları orada ve büyükannemin izlediği video­larda tanıdım. Pazar günleri ai­lemle düğünlere, nişanlara gitti­ğimizi de hatırlıyorum. Gider­ken babamın arabasında daima Türk müziği dinlerdik. Babam Zeki Müren, İbrahim Tatlıses ve Bülent Ersoy’un büyük bir hayranıydı ve tabii hepimiz Aj­da Pekkan’ı, Sezen Aksu’yu ve Sertab Erener’i çok seviyorduk.

Tarih bölümü mezunusunuz ve Türkoloji yüksek lisansınız var. Dikkatinizi en çok çeken tarihî dönem hangisi oldu?

Üniversitede hem lisans hem de yüksek lisansım için Bizans ve Osmanlı tarihi ile modern Türkiye tarihi okudum. Tek bir dönemi favori dönemim olarak seçmem gerçekten zor. Türki­ye’nin çok zengin bir tarihi var ve bunu burada, İstanbul’da yaşarken gerçekten hissediyo­rum -bir müzede yaşamak gibi bir şey! Topkapı ya da Dolma­bahçe’ye gidip de etkilenmemek imkansız ama aynı zamanda İstanbul’un banliyö ve caddele­rinde dolaşmak, camilerini, ki­liselerini, sinagoglarını görmek de inanılmaz etkileyici.

Sanırım ben hep tarihin say­falarından çıkan insan hikaye­leriyle çok ilgili oldum.

Kıbrıs Türk kökenli Birleşik Krallık İstanbul Başkonsolosu Kenan Poleo, Türk filmleriyle geçen çocukluk yıllarından İstanbul sevgisine, sorularımızı yanıtladı.

Türkiye’deki en sevdiğiniz şehirler hangileri?

Tabii başta İstanbul. Başkon­solos olarak öyle söylemek du­rumundayım! Ancak bu doğru da. İstanbul 24 saat yaşayan, inanılmaz güzellikteki Haliç ve Boğaz üzerine kurulmuş, Asya ve Avrupa ile eşsiz bir coğrafi yakınlığa sahip muhteşem bir şehir. Burada, konsoloslukta İs­tanbul’un en güzel manzarala­rından birine sahibim ve kendi­mi çok ayrıcalıklı hissediyorum.

İstanbul’un dışında Bur­sa’dan ve ekonomik ilişkileri­miz için hâlâ çok önemli olan İpek Yolu tarihçesinden çok ke­yif aldım.

İzmir’i çok sevdim ve 19. yüzyılda Türk demiryollarında çalışan Britanyalı mühendisler tarafından yapılan tarihî konso­losluk binamızı ziyaret etmek çok güzeldi.

Ayrıca Muğla ve Marmaris’e gitmeyi de çok seviyorum; nefes kesici bir sahil şeridi ve muhte­şem bir deniz var.

Beklenmedik şekilde iyi ba­lık lokantaları olan Ankara’yı zi­yaret etmekten de özellikle çok keyif alıyorum.

Yakında Mardin ve Gazian­tep gibi diğer şehirleri de ziya­ret edeceğim için çok heyecan­lıyım.

Sanat ve özellikle müzik dersek…

Biraz rahatlamak için de nere­deyse her akşam yaptığım bir şey müzik dinlemek. Çağdaş sanatçılar ya da 90’ların klasik Türk Pop müziklerinden soul, R&B ve kesinlikle bayıldığım hip hop’a kadar her şeyi dinle­rim. Ayrıca konserlere gitmeyi de çok seviyorum. Burada gö­revime başladığımdan beri Aj­da Pekkan’ı iki kez izledim ve bir de Altın Gün’ü. En kısa za­manda Sertab Erener ve diğer önemli sanatçıları da izlemek istiyorum.

Ülkelerimiz arasında eğitim ve kültür alanlarındaki işbirliği ve yatırımı nasıl geliştirebiliriz?

Türkiye’nin yaratıcı kişilerden, kültür girişimcilerinden ve sa­nat kurumlarından oluşan sağ­lam ve etkileyici bir nüfusu var. Toplumlara en büyük etkiyi, empati ve anlayışıyla yaratıcı kişilerin yaptığına inanıyorum. Şu anda buna her zaman oldu­ğundan çok daha fazla ihtiyacı­mız var. British Council tarafın­dan geçen Mart ayında düzen­lenen “İstanbul Women of the World” Festivali için yaratıcı kişilerle ve sivil toplum uzman­larıyla çeşitli oturumlar yapma fırsatım oldu. Bu oturumlar­da, insanların enerjilerinden ve muhteşem çalışmalarından ger­çekten çok etkilendim.

İki ülke arasında mevcut ticari ve ekonomik bağları en üst düzeye çıkarabilmek için neler yapılabilir?

Türkiye, Birleşik Krallık için vazgeçilmez bir ortak. 2020’de ülkelerimiz arasında imzala­nan Serbest Ticaret Anlaşması (STA), 2021 sonu itibarıyla 18.1 milyar GBP’yi bulan ikili ticare­timizin koruma altına alınma­sı açısından çok önemliydi. Bir önceki yıla göre %20.2 oranın­da bir artış kaydetmişiz ki bu da ikili ticaretimizin Covid-19 pandemisine olan direncinin güzel bir göstergesi.

En önemli önceliklerimiz­den biri de ikili STA’mızı revize etmek için Türk hükümeti ile birlikte çalışmak. Mevcut hâ­liyle STA sadece mal ticaretini kapsıyor; dolayısıyla yeni işbir­liği alanları aramak istiyoruz. 2022 sonu itibarıyla Birleşik Krallık ve Türkiye, aralarında hizmetler, tarım, yatırımlar ve dijital ekonominin de olduğu ve AB’nin Gümrük Birliği kapsa­mında yürüttüğümüz ticaret­te bulunmayan yeni sektörleri görüşmeye başlayacak. Bu bize ülkelerimiz arasındaki ticaretin gerçek potansiyelini görme fır­satını tanıyacak ve mevcut ikili ticaretimizi geliştirme yollarını açacak.

Tarihçi bir diplomat Birmingham Üniversitesi’nde tarih lisansı ve Londra Üniversitesi’nde Türkoloji yüksek lisansı yapan Birleşik Krallık İstanbul Başkonsolosu Kenan Poleo, “Tarihin sayfalarından çıkan insan hikayeleriyle ilgili” olduğunu söylüyor.

Bu arada ortak yatırımla­rımız da artmaya devam edi­yor. Birleşik Krallık, Türkiye’ye yapılan tüm yatırımlardaki %19’luk payıyla 2021’de Tür­kiye’deki en büyük dış yatırım­cı oldu. Vodafone, HSBC, Rol­ls Royce, BP gibi pek çok uzun vadeli yatırımcımızın yanısı­ra; BUPA, Dyson ve Vitabioti­cs gibi yeni yatırımcılarımız da var. Ayrıca, Birleşik Krallık’a yaptıkları stratejik yatırımlar sayesinde küresel hedeflerini gerçekleştiren Türk firmaların sayısında gördüğümüz artış­tan da çok memnunuz. Getir’in Birleşik Krallık genelinde yap­tığı 100 milyon GBP’yi aşkın yatırım, Eren Holding’in 500 milyon GBP’lik oluklu mukav­va yatırımı ve Ciner Grubu’nun 390 milyon GBP’lik cam şişele­me yatırımı, pek çok örnekten sadece üçü.

Temiz büyüme ve yenilene­bilir enerji alanlarında mesela, birbirini tamamlayan beceri ve uzmanlığımız sayesinde daha hiç kullanmadığımız potansiyel fırsatlar var. Türkiye’nin ileri imalat sanayi pek çok parça­yı Türkiye’de üretebilmekte ve Birleşik Krallık da bir süredir yenilenebilir teknolojiler ihraç ediyor. Açık deniz (offshore) rüzgar ve hidrojen enerjisi, iş­birliği yapabileceğimiz diğer iki potansiyel sektör. Dünya Ban­kası, Türkiye’nin şimdiye dek hiç kullanılmamış, 75 GW ka­dar bir açık deniz rüzgar ener­jisi potansiyeline sahip olduğu­nu değerlendiriyor. Öte yandan Birleşik Krallık da dünyanın en büyük açık deniz rüzgar enerjisi santralleri ile ilgili çok ciddi bir deneyime sahip.

Savunma sanayiindeki işbirli­ğimiz de ticari ilişkilerimizin önemli bir ayağını oluşturmak­ta. Türkiye bu sanayinin geli­şebilmesi için olmazsa olmaz kabul edilen genç ve kalifiye mühendislere de sahip. Bu kri­tik alanda ülkelerimiz arasında verimli bir işbirliği kurulmuş olduğunu görmek bizi gerçek­ten mutlu ediyor. Türkiye’nin bayrak gemisi olan “TF-X proje­si” mesela, bu işbirliğinin hari­ka bir örneği.