Bu yerleşim yerlerine yeni isim koyma işi, aslını isterseniz tarihsel olarak insanoğlunun yaratıcılığının tıkandığı bir alan olsa gerek ve bu durum sadece bizim coğrafyamızda, insanımızda yok. Bir yandan her yeni kurulan yerleşime New York, New Jersey, New Zealand, Yenibosna falan diye başka bir yerin ismini verme geleneği var.
Geçmiş zaman, bir seyahat dönüşü havaalanından taksiye bindim. Şoföre “Cihangir” dedim. Adamcağız duraklayarak “Beyoğlu-Cihangir değil mi?” diye sordu. “Allah Allah, kaç tane Cihangir var?” dedim de öğrendim; meğer bir tane de Avcılar’da varmış da emin olmak istemiş. Sonra da yıllar evvel, Arnavutköy’de arsa satın almış bir gurbetçi vatandaşımızın hikayesini anlattı.
Bu gurbetçi kardeşimiz, gayet kelepir fiyata Arnavutköy’den bir arsa almış. Tapuda da Arnavutköy yazıyor. İzin zamanı atlamış uçağa, aldığı Boğaz’a nazır arsasını görmeye gelmiş. Bu bindiğim taksi şoförü kardeşimize de “Arnavutköy” demiş; o da her aklı başında insan evladı gibi Beşiktaş- Arnavutköy’e gitmiş. Orada adamın elindeki adresi aramaya başlamışlar ama öyle bir sokak falan yok. Gidip karakola sormuşlar, onlar da bin bir türlü yeri aramış, bulamamış. Bunun üzerine gurbetçi “Taksimetre daha çok yazsın diye bile bile yanlış getirdin” diye şoförün üzerine yürümüş de, karakoldakiler zar zor sakinleştirmişler, Tabii o zamanlar üçüncü havaalanı yok. Zaten ikincisi de yok. Dolayısıyla bugün şu yeni havalimanı çevresindeki Arnavutköy, o zamanlar hayli küçümen de bir köy.
Daha sonra Bakırköy’den dönerken bir minibüs görmüştüm camında “Cihangir” yazan da, Allah’tan taksicinin anlattığı hikaye aklımda, tufaya düşmediydim.
Şimdi, bu yeni Arnavutköy için “Efendim tee 1800’lerin sonunda burada bir Arnavut yaşarmış; millet Edirne’ye giderken orada konaklarken ‘Arnavut’un köyünde konaklayalım’ dermiş, buranın adı da Arnavutköy olmuş” gibi garip tarihçeler düzmüşler düzmesine ama, Arnavutköy dendiğinde her İstanbullunun aklına ilk gelen Beşiktaş’taki Arnavutköy. Burası Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığından beri Arnavutköy. Beyoğlu’ndaki Cihangir de zaten adını Kanunî Sultan Süleyman’ın oğlu şehzade Cihangir’den alıyor. Yani netice itibariyle ortada şöyle bir durum var: İstanbul’un bir bölgesinde yeni bir yer kuruluyor; bir takım akıldaneler oturuyor buraya bir isim verecekler; tutuyorlar deveyle 6 saat uzaklıkta ve 500 yıldır adı Cihangir olan ya da deveyle 7 saat uzaklıkta ve adı 600 yıldır Arnavutköy olan semtle aynı ismi koymaya karar veriyorlar!
Tamam, çocukken hem Ankara hem de İstanbul’da Bahçelievler isminde birer semt olmasına şaşardım; ama arkadaş, yeni bir semt kurarken, aynı şehirdeki başka bir semtin ismini seçmeyi vallahi anlamıyorum. Ne bileyim, orada bu işlere bakan yetkili bir abi “Arkadaşlar mahallemizin adını Cihangir koyalım” dediğinde; o ortamda “Abi ne yaptın, Sultanahmet koy istersen! Yapıldı o, Cihangir diye bir yer nereden baksan 500 yüz yıldır var” diyecek kadar kafası çalışan tek bir adam yok muydu yani? Yani düşünün, mesela Manhattan’da, atıyorum belediyeyi “gönül belediyeciliği” kazanmış; Central Park’ı da imara açmışlar; 8 yaşında Sim City oynayan çocuk gibi burayı TOKİ bloklarıyla doldurmuşlar; sonra belediye meclisi oturup bu yeni mahalleye Brooklyn ya da Harlem ismini vermiş. Olacak iş mi?
Yani tabii, bu yeni yerleşim yerlerine isim koyma işi, aslını isterseniz tarihsel olarak insanoğlunun yaratıcılığının tıkandığı bir alan olsa gerek ve bu durum sadece bizim coğrafyamızda, insanımızda yok. Bir yandan her yeni kurulan yerleşime New York, New Jersey, New Zealand, Yenibosna falan diye başka bir yerin ismini verme geleneği var. Diğer yandan çok daha sıkça, gerçek bir sersem gibi doğrudan başka bir ülkedeki şehrin adını verme geleneği de var ki Amerikalılar bu alanda başı çekiyor: Eğer aklımda yanlış kalmadıysa ABD’de 26 tane Berlin, 23 tane de Paris isminde kasaba ve şehir var. Her ne kadar bu durum “Paris, Teksas” gibi muazzam filmler doğurmuş olsa da bence büyük saçmalık.
İşin esası, bu saçmalık dünyamıza Büyük İskender’den miras kalmış olabilir. Artık Büyük İskender trol müydü bilmiyorum ama, herifçioğlu Mısır’dan Afganistan’a kurduğu iki şehirden birine İskenderiye demiş, geçmiş. Bugün Mısır, Türkiye, Irak, Pakistan, Türkmenistan, Tacikistan’da ayrı ayrı İskenderiye’ler mevcut.
Enteresan bir şekilde bu geleneği Romalılar da devam ettirmiş. Misal bizim İznik de, Fransa’nın Nice şehri de aynı isme sahip; ikisi de evvelden Nicaea. Yine aynı şekilde Kayseri ve Zaragoza da Roma devrinde Caesarea ismini taşıyor. Ancak düşündükçe sinirleniyorum; daha önce kullanılmamış bir isim bulmak o kadar da zor olmamalı yahu! Hadi tarihte Kayseri nere, Zaragoza nere. Bugün bile Real Zaragoza ve Kayserispor birbirlerinden futbolcu alıp vermeseler (Ali Murat’a sordum; Kayseri Zaragoza’ya bir santrafor satmış, Zaragoza da Kayseriye bir sol bek vermiş), ikisinin birbirinden haberi olmayacak.