Kasım
sayımız çıktı

Konyalı çiftçi, 8500 yıl önce Çanakkale’den Avrupa’ya geçti

Yerleşik klişelerin aksine, Anadolu bir “köprü” değil merkezdi ve Konya ovasındaki Çatalhöyük’ten çıkanlar, Çanakkale Boğazı’ndan geçerek Avrupa’nın ilk çiftçileri oldular. Trako-Friglerden meşhur Pers Kralı I. Kserkses’in geçişine, Hero-Leandros efsanesine Boğaz serüveni…

Anadolu arkeolojisi, “Anadolu kültürlere köprü olma özelliği ile binlerce yıllık geçmişinde Av­rupa ve Asya kıtalarını daima birleştirmiştir” gibi benzer klişe cümlelerle başlatılır.

Yüzlerce kitapta, aynı an­lamlara gelen söylemlere mut­laka rastlarız. Ancak gerçek olan, Anadolu’nun hiçbir za­man bir köprü olmadığı ve binlerce yıllık tarihsel geçmiş­te Anadolu’da yaşayan insan­ların oluşturduğu yüksek uy­garlıkların, periferideki top­rakları da etkilemiş olduğudur. Yani Anadolu, tarihsel olarak bir merkezdir.

Son 30 yılda gerçekleştiri­len bilimsel çalışmalar Avru­pa’da yaklaşık 8.500 yıl önce gerçekleşen avcı toplayıcılık­tan çiftçiliğe geçiş sürecinde ve sonrasında Anadolu’nun gerçek rolünü ortaya koyma­ya başlamıştır. Çatalhöyük’ün bir model olarak alındığı bu çalışmalarda, tarımın yılda or­talama 1 km’lik bir hızla Av­rupa’ya ulaştığı düşünülüyor. Yani Avrupa’nın ilk çiftçileri Avrupalı değildi, Anadolu’dan gelmişlerdi. Konya Ovası’ndan Avrupa’ya yapılan bu yolculuk, kuzeydeki İstanbul Boğazı’n­dan değil, yol üzerindeki Ça­nakkale Boğazı’ndan gerçek­leşmiş olmalıdır.

Tarım, Çatalhöyük’ten yayıldı Tarihi 8500 yıl öncesine uzanan Çatalhöyük, Neolitik dönemle ilgili ezberleri bozmasıyla ünlü. Çanakkale Boğaz’ı üzerinden Avrupa kıtasına tarımı taşıyan da Çatalhöyük sakinleriydi.

Anadolu’nun belki de ilk gidenlerini Erken Öntarih’te uğurlayan bu önemli geçit, 7250 yıl sonra ilk gelenlerini selamlamıştır. MÖ 13. yüzyı­lın sonlarından itibaren Ça­nakkale Boğazı üzerinden Anadolu’ya girmeye başla­yan Trako-Frig halkları, Tro­ya (Truva) başta olmak üzere Anadolu topraklarına yerleş­meye başlar. Akhalarla Anado­lulular arasında geçtiği söyle­nen Truva Savaşı efsanesinin henüz kanıtlanamadığı bu yer­leşmede aynı yıllarda gözlenen Balkan ve Trakya “barbarları­nın” varlıkları, arkeolojik bir gerçeklik durumuna gelmiştir. Troya VI. Tabaka’nın yüksek kültürünü sonlandıran Tra­ko-Frig göçleri, kıta Yunanis­tan halklarının hiçbir zaman Truva ile savaşmadığına ya da Hisarlık Tepesi’nin Truva ol­madığına işaret etmektedir.

Marmara Denizi’nin Pro­pontis, Çanakkale Boğazı’nın Hellespontos olarak anılma­ya başlandığı dönemlerde, gör­kemli Pers (Akhaimenid) İm­paratorluğu, kıta Yunanistan si­telerini başeğmeye zorluyordu. Pers kralı I. Kserkses’in (I. Ser­has) (MÖ 485-465) tarihe Bü­yük Yunanistan (Hellas) olarak geçen seferi 5 milyon askerden oluşan devasa ordusuyla belki de eskiçağın en büyük askerî operasyonuna dönüşmüştü.

Binlerce kilometrelik se­fer yolunda çeşitli uluslardan oluşan ordunun ilk toplanma yeri olarak Kritalla (Kritales) seçilmişti. Amasya yakınların­daki Oluz Höyük’te açığa çık­maya başlayan Pers kenti ile verimli Geldingen Ovası, ke­sin yeri henüz saptanamamış olan Kritalla’nın lokalizasyonu hakkında önemli gelişmeler sağlamaya başlamıştır. Krital­la’dan hareket eden Kserkses ordusuyla Halys’i (Kızılırmak) geçip Frigya’ya ve bu bölgenin toprakları içinde yürüyerek de Kelainai’ye (bugünkü Di­nar) varmıştır. Bu çok önem­li tarihi coğrafya bilgilerinden Halys’in geçildiği toprakların Kappadokia ve Kritalla’nın da bir Kappadokia kenti olduğu sonucu çıkmaktadır.

Sestos’tan Abydos’a Avrupa yakasındaki antik yerleşim Sestos’un kalıntılarından Nağra Burnu’ndaki Abydos’a bir bakış.

Kelainai’den Sardeis’e (Sa­lihli) geçen I. Kserkses, bura­dan da Çanakkale Boğazı’nın Anadolu kıyısındaki önemli kenti Abydos’un hinterland’ı­na ulaşmıştır. Kserkses, or­dularını Asya’dan Avrupa’ya kolayca geçirebilmek için, Mısır ve Fenikeli mühendis­lere Çanakkale Boğazı’nda, Abydos’tan Sestos’a uzanan iki köprü kurulmasını em­retmiştir. Uzunluğu yakla­şık 1300 metre olan Abydos ile Sestos arasında, boğazın en dar noktasında inşa edil­meye çalışılan köprüler, bit­me aşamasında iken çıkan fırtınada yıkılmışlar, bunun üzerine Kserkses çok öfke­lenmiştir. Denize 300 sopa vurulmasını isteyen Kserk­ses, ardından cellatlarına de­nizi kızgın demirlerle dağla­malarını emretmiştir. Böyle­ce Çanakkale Boğazı ve onun serin suları tarihte ilk ve son defa insanoğlunun işkencesi­ne uğrayan coğrafya ünvanını almıştır. Kserkses bu cezala­rı uygularken sorumluları da affetmemiş, köprü yapımın­da görevli olanların kafalarını kestirmiştir.

Hero ve Leandros’un Ayrılması Ünlü İngiliz ressam William Turner’ın (1775-1851) fırçasından “Hero ve Leandros’un Ayrılması”. ‘Çanakkale Boğazı mitolojisi’nin bu acıklı aşk hikayesi, tarih boyunca birçok sanatçıya esin kaynağı oldu.

Bu gelişmeler üzerine Harpolos isimli bir Yunan mi­marı daha pratik bir çözüme ulaşmış, önden ve arkadan demirlenmiş ve birbirine ek­lenmiş 674 gemiden oluşan iki yeni köprüyü, papirüs ve kenevir liflerinden imal edil­miş halatlarla bağlayarak aynı güzergaha kurmuştur. Köp­rüler kalaslar ve korkuluk­larla desteklenerek 5 milyon insanın geçeceği sağlamlığa kavuşturulmuştur. Herodo­tos’un aktardığına göre dün­yanın en büyük ordusu söz konusu köprüleri yedi gün yedi gecede geçerek Avrupa topraklarına ayak basmıştır. Gemiden köprü yapma faa­liyetinin ilk örneği bu olay­dan 33 yıl önce yani MÖ 513 yılında I. Darius tarafından İskitya Seferi sırasında İs­tanbul Boğazı’nda (Bosporos) gerçekleştirildi. Herodotos, Kserkes’in ordusunu över­ken Darius’un ve hatta Truva Savaşı’ndaki Akha ordusu­nun çok daha küçük kaldığını önemle belirtmiştir. Kitlesel göçlere, devasa or­dulara şahit olan Çanakkale Boğazı, hüzünlü bir aşk hika­yesine de ev sahipliği yapmış­tır. Hellespontus’un Avrupa kıyısındaki Sestos kentinde bulunan Aphrodite Tapına­ğı’nda Hero adında çok gü­zel bir rahibe vardı. İlkbaha­rın gelişi ile birlikte Sestos’ta şenlikler düzenlenir çevre kentlerden insanlar akın akın buraya gelir, Aphrodite’nin mabedini ziyaret ederlerdi. Bir şenlik gününde Leandros adında yakışıklı bir genç Aph­rodite Tapınağı’ndaki ayine katılır ve Hero’ya ilk görüşte aşık olur. Hero’nun tedirgin­liğine karşın her gün tapınağa gelen Leandros genç rahibeye duyduğu aşkı anlatır. Hero de­falarca ona bir rahibe olduğu­nu ve böyle bir aşka karşılık veremeyeceğini söylediyse de Leandros ikna olmaz. Bu ısrar sonucunda Hero, Leandros’a karşılık verir.

Ancak aralarında büyük bir engel vardır. Hero sahilde ıssız bir kalede yaşlı bir kadı­nın kontrolü altında yaşamak­tadır ve Leandros’la arasın­da deniz bulunmaktadır. Aşkı uğruna her şeyi yapmaya ha­zır olan Leandros yüzerek sık sık kaleye gider ve sevgilisini ziyaret eder. Fırtınalı bir ha­vada Hero’ya doğru yüzmeye başlayan Leandros dalgalı ve soğuk denize teslim olur. Sa­hilde Leandros’u bekleyen He­ro dalgaların kıyıya attığı sev­gilisinin ölüsü ile karşılaşır. Bu acıya dayanamayan Hero, Leandros’a sarılarak kendini öldürür. erdi.

I. Kserkses’in öfkesi MÖ 482’de Abydos ile Sestos arasında yaptırdığı köprü fırtınada yıkılınca, I. Kserkses çok öfkelenir. Denize 300 sopa vurulmasını, ardından denizin kızgın demirlerle dağlanmasını emreder. 1909 tarihli bir çizim.