Kasım
sayımız çıktı

Koskoca Roma nasıl Bizans oldu!?

İnsanlar genellikle kendilerinden hangi isimle bahsedildiğini bilirler. İstisna olarak, öğrencilerin öğretmenlere gizlice lakaplar taktığı da olur. Ama gerek insanlara gerek devletlere, onların hiç haberdar olmadığı isimler takmak konusunda kimse tarihçilerin eline su dökemez. 

I. Henry tahta çıktığında düz Henry’dir ve “İkincisi” olmayan bir “Birinci” yoktur. 1. Dünya Savaşı’nda, kimse “İkincisi ne zaman acaba?” diye düşünmemiş; yenilenler “Önümüzdeki savaşlara bakacağız, tarih uzun bir maraton, 2. Dünya Savaşı’nda taraftarımızı sevindireceğiz,” dememiştir. 

Aklımda kaldığı kadarıyla, bu isimlendirmelerden biri de Bizans. Cüneyt Arkın’ın filmlerde kadınlara “Kahpe Bizans’ın yiğit güzeli,” demesine bakmayın; gerçekte alacağı cevap “Bizans ne ki?” olurdu. Zira Bizans, kendisine ileride Bizans deneceğini aklından bile geçirmiyor, kendisini Roma zannediyordu. 

İşte bu Roma İmparatorluğu, 1453’te yıkıldıktan yüz yıl sonra bir Alman tarihçi, “Bence bunlara Bizans diyelim,” diye önermiş. Yani “Bizans,” bir Alman tarihçinin söz konusu devletin yıkılışından yüz yıl sonra uydurduğu bir isim. Muhtemelen bu tarihçi de kendisinin Alman olduğunu bilmiyor zira adam Bavyeralı ve 1500’lerdeyiz. Ama biz bugün ona Alman diyoruz. Eh, “Bizans” diye isim taktığı Roma’nın intikamı olsun bu da. 

Koskoca Roma nasıl Bizans oldu!?

Tarihçiler sadece devletler ve yöneticilere isim takmakla kalmıyor, ekonomimizin ve yönetim şeklimizin ne olduğuna da karar veriyor. 16. yüzyılda hiçbir tacir “Erken kapitalizm bitse de türev işlemlerle emeklilik fonlarını hortumlasak,” demiyor ama hortumlamak istemediklerinden değil, ekonomilerine “erken dönem kapitalizmi” dendiğini bilmediklerinden. Yine birileri, iyi kötü bir cumhuriyette yaşadığını düşünebilir ama tarihçinin biri yıllar sonra çıkıp, o ülkenin uzun yıllardır cumhuriyet olmadığını iddia edebilir. 

En güzel örnek yine Roma. Roma Cumhuriyeti tarihçilere göre MÖ 27’de Octavius’un başa geçmesiyle sona eriyor, yerini İmparatorluk alıyor. Ama Romalıların, artık cumhuriyet olmadıklarından haberleri yok: Octavius sultan değil, padişah değil, bezirgân zaten değil ve kendisine “Eşitler arasında birinci” dedirtiyor. Senato, kağıt üzerinde de olsa var mı var. Octavius, yetkilerini Senato ve halk adına kullanıyor. Tabii o zaman da birtakım statükocular çıkıp, “Senato senatoluktan çıktı, ‘eşitler arasında birinci’nin hık deyicisine dönüştü,” diyor. E o dönemde karabiber lüks, kimse biber gazı falan yemiyor tabii ama akıbetlerini de pek bilmiyorum. Bu kağıt üzerinde cumhuriyet, galiba 3. yüzyıla, “Bu anayasa bize bol,” diyen Diokletiyanus’a kadar da devam ediyor. 

Ama işte bu fesat tarihçiler yok mu; kağıt üzerinde de olsa gül gibi cumhuriyete, “Ne cumhuriyeti, bu bildiğin otokrasi,” deyip geçiyorlar. Ya da tarihçiler fesat falan değil ve bazen, insanların artık bir cumhuriyette değil de bir otokraside yaşadıklarını kabullenmeleri yüzlerce yıl sürebiliyor.