Kendine has üslubuyla acıların unutulmaması için değil, umutların yitirilmemesi için yazdı. Latin Amerika’nın vicdanıydı.
Uruguay’da orta halli bir ailenin çocuğu olarak 3 Eylül 1940’da dünyaya gelen Eduardo Galeano, başta futbol olmak üzere merak sardığı uğraşlardan hiçbirinde dikiş tutturamayınca, 14 yaşında sosyalist El Sol’da gazeteciliğe başladı. Burada yazılar yazıyor, ünlü siyasi simaların karikatürlerini yapıyordu. Henüz 20 yaşında önemli haftalık dergilerden Marcha’nın yönetiminde yer aldı. 1964’te başkent Montevideo’daki günlük Epoca’nın yöneticisiydi. 1973’teki askeri darbede önce hapsedildi, ardından Arjantin’e sürgüne gönderildi. Burada üç yıl boyunca yöneteceği Crisis dergisini kurdu. 1976 askerî darbesinden sonra ölüm mangalarından tehditler alınca Barcelona’ya yerleşti, 1985’te ülkesine dönene kadar orada yaşadı.
Eduardo Galeano, en iyi olmasa da en ünlü eseri Latin Amerikanın Kanayan Damarları ile başlayarak ve giderek daha incelikli hale gelen bir uslupla bellek kaybına karşı özgün bir edebi bir tavır sergiledi. Yavanlığa düşmeden, propagandacılığa kaçmadan, büyük bir umut yeşerticisi olarak öncelikle kendi kıtasındaki yıkımlara karşı çıktı. Acıları istismar etmeyen bu samimi tavrı, Galeano’nun dünyanın dört bir yanından insanın geleceğe umudunu besleyen bir anlatıcı olarak tanınmasını sağladı. Galeano’nun nev-i şahsına münhasır yazarlığı, üslubunun farklılığı, yapıtının tasnif dışı oluşunun sırrı, muhtemelen yine 2009’da yaptığı şu açıklamada gizliydi: “Şehrazad’ı tanıma şansım olmadı, anlatı sanatını Bağdat sarayında öğrenmedim; benim üniversitelerim Monte- video’nun köhne kahveleriydi.” 2010’da saygın Stig-Dagerman edebiyat ödülü töreninde Galeano, “onların sözcüsü olmaya çalışmadan her zaman ‘dünyanın lanetlileri’nin yanında” diye takdim edilmişti. Edebi çalışmalarının yanı sıra dünya sosyal forumlarına katılması, Porto Alegre forumunun önde gelen imzacılarından olması, Filistin için Russel Mahkemesi’nde yer alması bu onur verici takdimi sonuna kadar hak ettiğinin en açık göstergeleriydi.
TARİHE KALANLAR
Hayat 10:36’da durdu
31 Mart 2015 günü Türkiye tarihinin en büyük elektrik kesintisi yaşandı, neredeyse ülkenin tamamı bir gün boyunca enerjisiz kaldı. Batı illerinde 10:36’da başlayan kesintiler domino etkisiyle kısa sürede bütün Türkiye’yi etkisine aldı. Vatandaşlar ulaşım araçlarında mahsur kaldı, ameliyatlar yapılamadı, eğitim ve üretim aksadı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı “anlaşılabilir” bir açıklama yapmadı.
Kenya’da katliam
2 Nisan’da Kenya’nın kuzeydoğusundaki Garissa kentinde, üniversite kampüsünü basan El Kaide’nin Somali kolu Eş Şebab’a bağlı saldırganlar, çoğu öğrenci 147 kişiyi katletti.
Akdeniz’de trajedi
13 Nisan’da Libya’dan İtalya’ya kaçak göçmen taşırken batan gemideki 550 kişiden yaklaşık 400’ü öldü. 19 Nisan’da yine aynı rotada seyreden ve 700’e yakın kaçak göçmen taşırken Lampedusa Adası açıklarında alabora olan gemiden sadece 28 kişi kurtarılabildi. Böylece, sadece 2015’te Akdeniz’de hayatını kaybeden göçmen sayısı 1600’ü buldu.
François Maspero öldü
Fransız editör, yazar, çevirmen François Maspero 83 yaşında öldü. 50’li yılların sonunda kendi adıyla anılan yayınevini kuran Maspero, özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda yükselen sosyalist hareketin önemli figürlerindendi.