Tarihin bütün devirlerinde insanlar, üreme gücünü ve libidolarını arttıracağı umuduyla her şeyin kanını içtiler, üreme becerisi yüksek olan hayvanları avladılar, afrodizyak etkileri olacağı düşüncesiyle onların etinden-sütünden faydalandılar. Zamanla afrodizyak ihtiyacı amaç değiştirdi ama artık bir çok hayvanın soyu tükenme noktasına gelmişti.
Madame de Pompadour (15. Louis’nin metresi), bir süredir vanilya, mantar ve kerevizden başka bir şey yemiyordu. “Ama böyle devam edemezsiniz, sağlıklı değil” diye uyaran yardımcısına: “Gerçek şu ki canım, artık kralı memnun edememekten ve onu kaybetmekten korkuyorum. Bilirsiniz, erkekler bazı şeylere çok önem verir ve ben doğam gereği çok soğuğum. Kanı ısıtmak için diyet yaparsam kendimi ısıtabileceğimi düşündüm. Bu iksir bana iyi geliyor sanki…” dedi.
St. Valentine-Sevgililer Günü münasebetiyle tarihin dedikodu koridorlarına dalıyoruz. Aşk-meşk, zevk-ü sefa ve üremek için insanların neler yediklerini öğrenmek gerçekten ilginç.
Tarihin her devrinde insanlar, üreme gücünü ve libidolarını artıracağı umuduyla her şeyin kanını içmiş. Çin kültüründe kadınların erkeklerden daha çok hayat enerjisi (ch’i) ve cinsel kapasiteye sahip olduklarına ve bu nedenle beden sıvılarının ömür uzatan, isteği, gücü artıran değerli afrodizyaklar olduğuna inanılırdı.
Afrodizyak yiyecekler birbirinden farklı işlevleriyle sınıflandırılırdı; bedeni ısıtarak isteği ve sperm üretimini arttırır, tuz takviyesi sağlayabilirlerdi. Ortaçağ’da İngiltere’de hekimler, bağırsak gazlarının ve karındaki şişkinliğin boşlukları doldurarak erkeğin dölleme gücünü “turbo” hâle getirdiğine ciddiyetle inanıyordu. Özellikle fasulye ve nohut, doğal gaz kaynağı olmaları açısından doğurganlığı garantilemede çok önemli sayılmışlardı. Ancak bu reçete salt erkeklerde işe yarıyordu; kadınların fikrini soran-eden olmamıştı.
Ancak “ayurveda kaynaklı hıltlar”la -yani Hint alternatif tıp sisteminde 4 elementin vücut sağlığı için gerekli olan 4 salgıyı meydana getirmesi, bunların düzenlenmesi ile hastalığın engellenmesine dayanan sağlık uygulamalarında- yiyecek/sağlık bağlantısı doğrudan kurulurdu. Afrodizyak özellikler de yakın zamana kadar zevkten çok üreme kapasitesi bağlamında görülürdü. Neden böyle? Zira insan yaşamı, bugüne göre daha kısa. Sokaktaki insanın 10 çocuğu olsa 2’si ancak yetişkin yaşa ulaşabiliyor. Zaman içinde baktık ki tür olarak epey üreme başarısı gösterdik; işte o zaman afrodizyak tanımlarında cinsel zevk bağlamı önplana geçtmeye başladı Bugün bir yiyeceğe “afrodizyak” tanımını yakıştırabilmek için, üremeden daha çok cinsel zevki ayaklandırması, artırması, uzatması, çoğaltması üzerinde duruyoruz.
Ancak günümüzde bile yiyeceklerin afrodizyak özellikleri konusunda bilimsel çalışmalar fazla bir şey söyleyemiyor. Doğrudan afrodizyak olduğu kanıtlanmış tek bir yiyecek dahi yok. Olsa zaten çoktan köküne kibrit suyu ekilmiş olurdu. Yiyeceklerin hangileri hormonlarımızın uygun bileşimini dürtüklüyor ve bedeni daha istekli, üremeye hazır hâle getiriyor, bilimin sanları bunu henüz çözebilmiş değil. Zira libido, sayısal manada kolayca ölçülebilir bir kavram değil. Bu nedenle “gayet bilimsel” şekilde sadece şunu söyleyebiliriz: Afrodizyak olduğuna inanıyorsanız, öyledir.
Peki bir gergedan boynuzunun veya kaplan penisi kemiğinin cinsel gücü arttıracağına nasıl inanmış insanlar? Geçmişten bugüne insanlığın bir yiyeceğe afrodizyak özellik atfetmesi için iki temel neden olmuş; ya bir malzemeyi şeklen bir şeylere benzetmişler ya da gücü/üreme başarısı tescilli hayvanlardan medet ummuşlar. Böylece o hayvanın tüm cinsel özellikleri ve gücüne sahip olacaklarını düşünmüş olsalar gerek. Bu da kaplan, gergedan gibi geleneksel tıp kitaplarında adı geçen zavallı hayvanların yararına olmamış tabii.
Uzun süre havuç, hıyar, kuşkonmaz gibi sebzelerin de yararına inanılmış ama majestik bir kaplanın cinsel gücü, sevimli bir tavşandan veya alelade bir hıyardan daha ikna edici gelmiş olmalı erkek egosuna ki bugün soyları tehlike altında. İslâm kültüründe de ilk örnekleri Farsça ve Arapça yazılmış bahnâmelerde, cinsel yaşam, cinsel sağlık, eğitim ve uygulama kitaplarında afrodizyak sayılan yiyeceklere yer verilmiş. Benzer bilgiler daha önce de antik Mezopotamya ve Yunan metinlerinde var. Antik dünyada en korkulan durumların başında zürriyetin kesilmesi geliyordu. İnsan olsun, hayvan olsun, tarladaki ürün olsun, devamlılık aç kalmamak için önemliydi. Kadim zamanların tarif kitaplarının en ilginçlerinden biri Galen tarzında yazılmış Euporista’dır.
Afrodizyaklarla ilgili bilinen ilk tarif, çam kozalağı, kara biber, maydanoz, geyik penisi çam terebentini ve balla hazırlanan bir karışımın şaraba katılarak içilmesi. Bu ballı-şaraplı karışımı istemeyen erkek, yeni cinsel birleşmede bulunmuş bir boğanın dışkısını kil ile karıştırıp üzerine sürebilir. Ortaçağ’a doğru gelinirken reçeteler daha detaylı bir hâl alıyor. Aeginalı Paul’un 7. yüzyılda verdiği tarifte, salep orkidesinin yumrusu, bir geyik penisi, roka ve civan perçemi tohumu, arpa, balmumu, terebentin, 3 serçe yumurtası, 3 adet keler, çam veya süsen yağı var. De ki üç keler yakaladınız; canlı canlı sirkeye yatırıp, kavanozu da tezekle sıvayıp 40 gün bekleyeceksiniz. Kolay iş değil.
Bu bahnâmelerde meniyi artırmak ve cinsel organa kuvvet vermek için havuç, nohut, bakla, soğan, zencefil, yabani havuç, dar-ül fülfül, hurma, hardal ve pırasadan da bahsedilmiş. Ayrıca bol protein ve kuruyemiş önerilmiş. Örnek verelim: Yumurta, süt gibi hayvansal gıdalar, çam fıstığı, fındık, badem, hindistan cevizi gibi kuru yemişler ve susam. Yemeklerde veya tek tek macun veya merhem olarak da safran, havlıcan, tarçın, amber, karanfil, haşhaş. Doğu’nun baharata olan yakınlığı ve kullanım alışkanlıkları nedeniyle, bu macunlar afrodizyak yiyecekler arasında sayılmış. Bunlardan bizde en tanınmışı, hâlâ üretimi sürmekte olan mesir macunudur. Padişahlar için hazırlanan macunlara konan baharatın zenginliği güçlülük kompleksini besleyerek uyarıcı etki yapıyor olsa gerek. Şu listeye baksanıza: Karanfil, karabiber, tarçın, anason tohumu, ısırgan tohumu, yapışkan ot tohumu, kebabe, kereviz tohumu, havuç tohumu, şalgam tohumu, turp tohumu, sinameki, mastaki, üzerlik tohumu, akgünlük, acı badem yağı, çörek otu ve misk ezilir; bal ile bağlanırdı.
Kısacası bu öğretilerin hepsi iyi beslenmeyi öğütlüyorlar. Eski çağlarda bugünkü gibi her tür yiyecek malzemesine yaygınlıkla ulaşılamadığı ve dönem dönem insanlık açlıkla sınandığı için, beslenmedeki en ufak bir iyileşmenin libidonun canlanmasına yolaçması son derece normaldi. Aynı besinlerin bugün benzer şekilde metabolizmayı canlandırması pek mümkün olmayacaktır diyor beslenme uzmanları. Dolayısıyla o dönemin tanıklıkları ile yazılmış tariflere de ihtiyatlı yaklaşmak lazım.
Antik Yunan’dan Hipokrat’ın eserlerinin önce Arapça ve Farsçaya çevrilmesi ve daha sonra bu bilgilerin Avrupalı tıp kitaplarına alınması ile aslında salt eski Yunan’dan değil İndüs Vadisi’nden, Suriye, Bâbil ve Pers geleneklerinden de devşirilen bilgiler 10. yüzyıl ila 15. yüzyıl arasında Avrupa’ya aktarıldı. Bu birikimin Arap alimleri tarafından tercüme edilerek unutulmaktan kurtarılması, Avrupa Rönesansı’na büyük katkı yapacaktı. Ancak bilindiği gibi Doğu’nun bu önemli katkısı, daha sonra Avrupalılar tarafından toptan yok sayılmıştır. Avrupa’da güçlü kilise tarafından üzeri karalanan cinsel zevk kavramı, bu aktarımların ardından yeniden gündeme gelecek, afrodizyak uygulamalar ve yiyecek-içecekler yavaş yavaş çekingenlikle anımsanacakdı. Yine de ilk birkaç yüzyıl bazı bilgiler es geçilecek, fazla cinsellik anıştıran detaylar kitaplara alınmayacaktı. Kilisenin etkisi hâlâ güçlüydü, ancak Protestanlığın rahatlatıcı etkisi de hissedilmeye başlanmıştı. Örneğin artık ilişkiden her iki cinsin de zevk almasının daha akıllı ve sağlıklı çocuklar doğmasına neden olacağı açıkça söylenebilmekteydi; aynen eski metinlerde görüldüğü gibi.
18. yüzyıla gelindiğinde, tıp ve farmakolojinin dışında afrodizyaklardan da bahsedildiğini görüyoruz. Aynı dönemde erotik edebiyat da hız kazanıyor. Afrodizyakların salt zevk amaçlı kullanımından rahatlıkla bahsedilmeye başlanıyor. Marquis de Sade da işte bu dönemde (1772), ne idüğü belirsiz kapkara pastilleri zorla yutturduğu iki hayat kadınının şikayeti üzerine zehirleme ve sodomi suçlaması ile tutuklanıyor. Pastillerin içeriği bilinmese de, 19. yüzyıl yorumcuları bunların içinde İspanyol sineği olmasını uygun görüp anlatılarını bunun üzerine inşa etmişler. İspanyol sineği, cinsel organlarda yarattığı ciddi tahrişe bağlı şişmenin yanlış yorumlanması sonucu afrodizyak besinler listesine girmiş; ancak tabii çok toksik, kusmalara ve geri dönüşsüz hasara yolaçabilecek bir malzeme. Kadınlar her bakımdan haklı yani.
18. yüzyıl sonlarına kadar Fransız eczanelerinden çeşitli afrodizyak preparatlar satın alınabiliyordu: Çeşitli tabletler, salep özütlü macun ve ciğer tozu gibi. Ortaçağ’ın yerel ürünlerinin aksine artık nadir bulunan egzotik malzemeler de eczanelere girmeye başlamıştı. Salt bu uzak diyarlar ile ilgili fantastik öyküler bile etkili oluyordu. 19. yüzyıl boyunca sömürgelerden gelen afrodizyak malzemelerin güçlerine inananlar oldukça fazlaydı.
Sömürgeci yayılım, küresel ticaretin artması ve bunun rüzgarı ile eski Hint-İran bahnâmelerinin ve tıbbi metinlerinin yeniden tercümeleri yapıldı. Doğu’nun alabildiğine egzotik ve erotik algısı üzerinden Avrupa, oryantalist bir iştahla afrodizyaklar konusuna dalmış oldu. Binbir Gece Masalları, Itırlı Bahçe, Kama Sutra gibi metinlerin çevirileri ile tanışan sömürgeciler, elegeçirdikleri yeni coğrafyalardaki insanların cinselliğine ve bedenlerine de merakla göz diktiler.
Neyse ki modern tıp bilimi, bugün işe yarayan mucize hapları ve yeni uygulamaları ile güç kaybına uğramış erkeklerin binlerce yıllık stresine çözüm getirmeyi becerdi. İnsanların geleneksel tıp ürünlerine olan inancı da yavaştan değişiyor gibi. Umarım soyları tükenmeden kaplanlar ve gergedanlar paçayı kurtarır. Afrika’da 2018’de 892 gergedan boynuzları için öldürülmüş. Sayı önceki senelere göre önemli bir azalma göstermiş ama, zaten kala kala bütün Afrika’da 24 bin kadar gergedan kalmış durumda. Kaplanları sormayın bile. Bütün dünyada 5 bini vahşi 13 bin kaplan kaldı sadece. Acilen “havuçların afrodizyak olduğu” haberini yaymaya başlayalım yeniden.