Türkiye’de halk arasında yaşayagelen kurşun dökme geleneğinin kökenleri bugüne kadar İslamiyet öncesinde, Şamanizm de arandı. Oysa Amasya-Oluz Höyük’te bulunan 30’a yakın şekilsiz kurşun parçası, bu adetin Anadolu’da 2500-2200 yıl öncesinden beri varlığını sürdürdüğünü gösteriyor.
Nazar ve büyü nedeniyle oluştuğu düşünülen ruhsal sıkıntıların giderilmesi için uygulanan halk pratiklerinden en ünlüsü kurşun dökme/döktürmedir. Kurşun dökme geleneği kendine özgü yöntem, malzeme ve aletleri olan, buna karşın tarihsel geçmişi pek bilinmeyen bir uygulamadır. Kurşun külçenin eritileceği çukur bir kepçe, ergimiş kurşunun döküleceği derin ve geniş bir madeni kap, kurşun dökülen şahısın başının üstüne gerilecek kalın bir örtü ile 300-400 gram ağırlığındaki kurşun külçe söz konusu alet ve malzemeleri oluşturur. Külçe durumundaki kurşun kepçeye konur ve yüksek ateşte ergitilir. Ergiyen kurşun oturan şahsın başı üzerindeki içi soğuk su bulunan tasa bir anda akıtılır.
Kurşun dökme uygulamasının en ilgi çekici özelliği, ritüeli uygulayanların yani kurşun dökücülerin kadın olmasıdır. Bugüne değin kurşun dökme işleminin bir erkek tarafından uygulandığını gösteren herhangi bir bilgi ya da kayıta rastlanmamıştır. Kurşun dökücülerin genelde sürekli bu işle uğraşan ailelere mensup oldukları bilinir. Bu bağlamda kurşun dökücülükte el verme/alma geleneğinin önemli olduğu anlaşılmaktadır.
Ergimiş durumda su tasına dökülen ve hemen sertleşen kurşun, kurşuncu kadın tarafından incelenir ve yorumlanır. Suda sertleşen kurşunun biçimi fazla gözenekli ve dikenli ise nazar ya da büyünün şiddetli olduğuna, parlak ya da fazla çıkıntılı değilse kurşun dökülen şahsın yüreğinin temiz olduğuna ve sıkıntıların çabuk geçeceğine inanılır.
Türkiye’de yerel temelde yaşayan pek çok halk inancı ve geleneğinde olduğu gibi kurşun dökme/döktürmenin tarihsel süreci hakkında da bilinmeyenler bilinenlerden fazladır. Toplum hafızası ve sözel kültür çerçevesinde, yöresel farklılıklar eklenerek günümüze değin yaşamış olan bu ritüelin kökeni bugüne değin Türklerin İslamiyet öncesi inancı olan Şamanizm de aranmıştır. Kurşun dökme uygulamasının, insana musallat olan kötü ruhları kaçırmaya yönelik gerçekleştirilen “kut dökme” ya da “kut koyma” adı verilen dini törenle bağlantılı olduğu düşünülmektedir.
Amasya yakınlarındaki Oluz Höyük’ün eski Anadolu tarihine katkıları siyasi, askeri ve dinsel boyutun yanısıra, kültürel bir boyut da kazanmaya başlamıştır. Oluz Höyük’te bugüne değin bulunmuş kurşun objeler, antik yerleşmenin bu madene karşı özel bir ilgisi olduğuna işaret etmektedir. Bunlar içinde sayısı 30’u bulan amorf kurşunların ne amaçla üretildiği ya da oluşturulduğu sorusu yakın zamana değin yanıtlana- mamıştı. Kazıevimizin bulunduğu Gözlek Köyü’nde birkaç yıl önce tanık olduğum geleneksel kurşun dökme uygulamasından sonra, Oluz Höyük Pers (Akhaimenid) kültürünü yansıtan 2. Mimari Tabaka’da (MÖ 425 – 200) açığa çıkarılmış amorf kurşunların benzer bir ritüeli yansıtmış olabileceği konusunda bazı şüpheler duymaya başladım. Kazı alanında saptanan 7 adet kurşun külçe, yerleşmeye önemli miktarda kurşun ithali olduğunu göstermektedir. Kolayca ergiyen bir maden olan kurşunun bir kereden daha fazla kullanılması, yani defalarca çeşitli silah ve aletlere dönüştürülmesi mümkündür. Buna karşın saf kurşundan oluştuğu gözlenen Oluz Höyük amorflarının başka bir objeye dönüştürülmemiş olması oldukça önemli bir arkeolojik gerçekliktir. Söz konusu amorflar belli ki oldukları gibi saklanmak istenmiş ve bu nedenle de günümüze bu şekilde ulaşmıştır. Bu durum amorfların özel bir uygulamanın ürünü olduklarını ve bazı anlamlar taşıdıklarını göstermektedir. Şekillerine bakıldığında suya dökülerek oluştukları gözlenen Oluz Höyük Pers Dönemi amorf kurşunlarının günümüz kurşun dökme uygulaması ile olan benzerlikleri etnoarkeolojik bir bağlantıyı yansıtmaktadır.
Her ne kadar birtakım dualarla gerçekleştirilse de, kurşun dökme uygulamasının İslam dini ile ilgili olmadığı hususunda görüş birliği bulunmaktadır. Bugüne değin yalnızca Şamanizm ile ilişkilendirilen bu geleneksel Anadolu ritüelinin Oluz Höyük arkeolojik bulgularından sonra köken bakımından yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Oluz Höyük bulguları kurşun madeni yönünden oldukça zengin olan Anadolu’nun, kurşun dökme ritüelinin oluşmasında önemli bir coğrafya olduğuna işaret etmektedir. Amorf kurşunlar, günümüzden 2500 – 2200 yıl öncesinde söz konusu uygulamanın en azından Kızılırmak Havzası’nda bilindiğini, törensel açıdan Şamanist inanç altyapısına benzer olması nedeniyle, bu inancın kalıntılarını İslamiyet’le birlikte Anadolu’ya taşıyan Türklerin 10. yüzyıldan itibaren kurşun dökme ritüelini geleneklerine kolaylıkla dahil etmiş bulunduklarını düşünebiliriz.
Oluz Höyük sakininde “kem göz” varmış…
Oluz Höyük kurşunlarını yorumlamak amacıyla yörede yaşayan kurşuncu bir kadına başvurduk. Oluz Höyük’e oldukça yakın konumdaki Göynücek kasabası sakinlerinden 49 yaşındaki Nazik Cebeci talebimizi geri çevirmedi ve 2500 yıllık amorf kurşunlardan bazılarını yorumlamayı kabul etti. Gözleri iyi göremediği için kurşunculuğa devam edemeyen 93 yaşındaki Ulviye Gökçe’den el aldığını söyleyen Nazik Hanım hurafelere asla inanmamakla birlikte, kurşun döktüğü herkesin kendisini çok iyi hissettiğini gözlemlemiş. 2500 yıllık buluntuları dikkatle inceleyen Nazik Cebeci, amorfların üzerinde bolca bulunan çukurcukların kem göze, dolayısıyla nazara işaret ettiğini, kurşun döktürmüş Oluz Höyük sakininin büyük olasılıkla sıkıntılarından kurtularak hafiflemiş olduğunu bize iletti.
KURŞUN DÖKME
Anadolu’nun en yaygın “nazar bozma” pratiği
Halk arasında bakışlarında zararlı güç bulunduğuna inanılan kötü niyetli kişilerin canlı ya da cansız varlıklar üzerinde olumsuz bir etki bırakması “nazar” olarak açıklanır. Neşeli ve sağlıklı çocukların birdenbire hastalanması, sürekli ağlaması, iştahtan kesilmesi; sıhhatli insanların aniden baş ağrısı, vücut kırgınlığı, halsizlik, iç sıkıntısı gibi şikâyetlerde bulunması; evli çiftler arasında sık sık kavgaların yaşanması; yeni alınan bir aracın kaza yapması; beklenmeyen ölüm olaylarının gerçekleşmesi; evdeki herhangi bir eşyanın kırılması ya da bozulması; tarla, bağ ve bahçedeki ürünün her zamankinden daha az olması; hayvanların huysuzluk yapması, eğer süt veriyorsa sütünün azalması, aniden hastalanması ya da ölmesi gibi çeşitli olaylar, gerçek nedenleri her ne olursa olsun, nazar değmesi olarak açıklanır.
Sık sık maşallah denilmesi, nazar muskası ve nazar boncuğu taşınması, evlere, arabalara nal; bağ, bahçelere kaplumbağa asılması nazardan korunmak için Anadolu’da yapılan onlarca uygulama arasında akla ilk gelenlerdir. Kurşun dökme ise nazar değdikten sonra, yani nazarın yol açtığı olumsuzlukları iyileştirmek için başvurulan en dikkat çekici ritüeldir. Kurşun dökme işi, yöreden yöreye küçük farklı- lıklar gösterse de birbirine benzer şekillerde yapılmaktadır. Kurşun, bir kepçenin ya da küçük bir tavanın içine konup ateşte eritilir. Diğer taraftan hasta dizüstü oturtulur ve başına bir tülbent örtülür. Eritilen kurşun, birtakım dualar ya da çeşitli sözler eşliğinde, hastanın başının üstünde tutulan içi su dolu kaba boşaltılır. Kurşunun suyun içinde aldığı şekillere bakılarak nazarı değdirenin cinsiyeti, fiziksel özellikleri vb. hakkında yorumlarda bulunulur. Kurşunun ateşte eritilip suya dökülmesi işi, üç kez tekrarlanır. Daha sonra kaptaki suyla hastanın yüzü üç kez yıkanır ve bu su ayak basılmayan bir yere dökülür. Nazar ocağına, emeğinin karşılığı olarak bir miktar para verilir.
Prof. Dr. Nilgün Çıblak’ın Halk Kültüründe Nazar, Nazarlık İnancı ve Buna Bağlı Uygulamalar isimli makalesinden derlenmiştir.