Kasım
sayımız çıktı

Önce vatan sonra kupa

Bu sezon 19. şampiyonluğunu kazanan Fenerbahçe’nin tarihi hem sportif başarılardan hem de kahramanlık hikayelerinden yana zengin. Kulübün ilk tüzüğünün ikinci maddesi, kurucularının vatan savunmasında üstlendikleri rolün en önemli tarihsel kanıtını sunuyor.

Sultan 2. Abdülhamit döneminde, Müslüman Türkler için cemiyet kurmak ve mevcut cemiyetlere üye olmak yasaktı. O yıllarda futbol Müslümanlar tarafından günah sayıldığından, özellikle İstanbul’da gayrimüslimler, Levantenler ve Avrupalılar tarafından ilgi görüyor, Kadıköy’ün çayırlarında top koşturan İngilizlere ancak Rum gençleri eşlik edebiliyordu.

Ülkemizde ilk futbol maçları 1870’li yıllardan itibaren önce İzmir ve o dönemlerde Osmanlı İmparatorluğu toprakları içerisinde yer alan Selanik’te oynanmaya başlamıştı. 1894 yılında İzmir’de İngilizler tarafından kurulan “Football Club Smyrna” takımını, 1897 yılında İstanbul’da, İngiliz, Rum ve Ermeni gençlerinden meydana gelen “Kadıköy Football Association” takımının kuruluşu izleyecekti.

Önce vatan sonra kupa
Fenerbahçe’nin ilk şampiyon kadrosundan Ahmet İzzi Bey Çanakkale’de şehit düştü.

Futbola düşkün Türk gençleri futbol takımı kuramıyor, Müslüman kimlikleriyle varolan takımlara giremiyordu. Bu hevesli gençlerden bazıları takma isimlerle yabancı takımlarla sahaya çıkıyordu ama sayıları iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. Çoğu, yabancılar arasındaki maçları izleyip iç geçirmekle yetinmekteydi.

1907 yılının bir bahar akşamüstü, futbol tutkunu Kadıköylü üç genç bugünkü Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın yükseldiği Papazın Çayırı’nda yabancı takımların bir maçını izlemiş Moda’daki evlerine doğru yürüyorlardı. Nurizade Ziya Bey (Songülen), Ayetullah Bey ve Necip Bey (Okaner) adlı üç gencin de aklında aynı soru vardı: “Neden biz de bir takım kurup onların karşısına çıkmayalım?”

Önce vatan sonra kupa
Gayemiz, gençleri savaşa alıştırmak
Kulübün takip ettiği maksat ve gaye, memlekette terbiye-i bedeniye ve fikriyenin tamimine çalışmak ve şübbân-ı vatanı mübâreze-i hayata ve meşâkk ve esfâr-ı askeriyeye alıştırmaktır (Kulübün kuruluş amacı, ülkede bedensel ve zihinsel eğitimin yayılmasına çalışmak, vatan gençlerini hayat kavgasına, zorluklara ve savaş şartlarına alıştırmaktır).
Önce vatan sonra kupa

Yolda başlayan bu sohbet Necip Bey’in Moda Beşbıyık Sokak’taki evine (bugünkü Lütfü Bey Sokak’ın olduğu yerde) geldiklerinde bir kulüp kurma fikrine dönüşmüştü. Hararetle konuşmayı sürdürdüler. En önemli mesele para meselesiydi. Aileden zengin Nurizade Ziya para işini halledeceğini söyledi. Sıra takımın ismine gelmişti. Oturdukları salonun penceresinin tam karşısında Fenerbahçe Burnu ve üzerindeki mehtap görünüyordu. Ayetullah Bey, “Şu güzelliğe bakın” deyince üçü de manzaraya baktı ve hepsinin ağzından aynı isim döküldü: Fenerbahçe.

Önce vatan sonra kupa
İlk iki kupa Fenerbahçe futbol takımının 10 Eylül 1909’da Strugglers’i 1-0 yenerek kazandığı ilk kupa.
Önce vatan sonra kupa
İlk iki kupa 1911-1912 sezonunda İstanbul Lig’ini birinci bitiren Fenerbahçe’nin ilk şampiyonluk kupası.

Kulübün ilk rengi olan sarı-beyaza da karar verilince Fenerbahçe efsanesinin doğuşu tamamlanmış oldu. Ertesi gün Beyoğlu’ndaki meşhur Baker mağazasından forma, şort, top ve ayakkabı alınacak, Galata’daki bir matbaaya antetli zarf ve kağıt siparişi verilecekti.

Önce vatan sonra kupa
Fenerbahçe’nin ilk amblemini 1910’da Topuz Hikmet tasarlamıştı.

23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesi bütün ülkede sevinçle karşılanırken, halk Meclis-i Mebusan adlı Millet Meclisi’nin kurulmasıyla gelen özgürlükleri kutluyordu. Ülkeye gelen özgürlükler arasında dernek kurma özgürlüğünün tanınması da vardı. Bir jimnastik kulübü olarak 1903 yılında kurulan ve daha sonra kovuşturmaya uğrayıp “futbol oynamamak kaydıyla” özel izin verilen Beşiktaş ile Fransız Mektebi Takımı hüviyetiyle bir futbol kulübü olarak 1905 yılında kurulan Galatasaray yasal birer kuruluş durumundaydı. Meşrutiyetle birlikte o güne kadar varlıklarını kayıtlara geçiremeyen diğer Türk kulüpleri, tescil işlemlerini yaptırarak resmi birer kuruluş haline gelmeye başladılar.

Fenerbahçe Futbol Kulübü kurucu üyeleri de Nurizade Ziya Bey (Songülen) başkanlığında Üsküdar Mutasarrıflığı’na müracaat ettiler ve 24 Aralık 1908 Cuma günü kulüp kuruluşlarını mutasarrıflığa onaylattılar. Fenerbahçe Futbol Kulübü’nü takiben; Vefa, Anadolu, Beykoz futbol kulüpleri de 1908 senesinde kuruluşları onaylanan öncü Türk futbol kulüpleri arasında yerlerini aldılar.

Fenerbahçe Futbol Takımı, 1909-1910 sezonunda ilk kez katıldığı “İstanbul Şampiyonluğu Ligi”ni 1911-1912 döneminde hiç yenilmeden kazandı. Bu ilk şampiyonlukla İngiliz ve Rum takımlarının şampiyonlukları sona erdi ve bu tarihten itibaren Türk futbolundaki şampiyonluklar artık tamamen Türk takımlarının tekeline geçti.

‘Fenerbahçe asi kuvvetlere silah ve cephane yolluyor’

Mücadele yeşil sahalarla sınırlı değildi fenerbahçe için. İlk şampiyon kadrodaki futbolculardan Sadık, Ahmet İzzi ve Arif Beyler Çanakkale’de şehit olmuş; Kurtuluş Savaşı yıllarında ise Anadolu’ya silah aktarmada sporcu ve üyeler etkin bir rol oynamıştı.

Bu harekâtın ilk merkezi, aynı zamanda askerî depo olan Haydarpaşa’daki Askeri Tıbbiye binasıydı. Fenerbahçe üyelerinin büyük bölümünü oluşturan tıbbiye öğrencileri, işgal kuvvetlerince el konulmuş cephaneyi Selimiye Kışlası’ndan çalarak Tıbbiye binasına gizliyor, geceleri Karacaahmet Mezarlığı’ndan sırtlarında taşıyarak Dereağzı’ndaki kulüp binasına ulaştırıyordu. Sandallarla Moda Burnu açıklarındaki taka ve mavnalara boşaltılan malzeme, buradan Boğaz’ı geçip Karadeniz’e açılarak, Anadolu Hükümeti’nin tek iskelesi olan İnebolu’ya ulaşıyor, oradan da Anadolu içlerine gönderiliyordu.

Önce vatan sonra kupa
Kurtuluş Savaşı’nda Fenerbahçe üyelerinin Anadolu’ya silah kaçırmasını anlatan bir canlandırma kulubün müzesinde bulunuyor.

“Futbolda 50 Yıl Yaşadıklarım” adlı kitapta Yavuz İsmet (Uluğ) konuyla ilgili anılarını şöyle anlatır: “Tıbbiyenin beşinci sınıfına gelmiştim. Fenerbahçeli futbolcu, atlet, boksör 14 sporcu Selimiye Kışlası’nın cephanelerine dadanmıştık. Gece olduğu zaman sessizce, başında nöbet beklenen cephaneliklere sokuluyor, mavzerleri teker teker çalarak sırtımızdaki çuvallar ile İbrahim Ağa Çayırı’na taşıyorduk. Çayırda milislerimizle buluşup silah çuvallarını onlara teslim ediyorduk. Onlar da Atatürk ordularına ulaştırmak üzere Karadeniz sahillerine götürüyorlardı. Cephaneliklerden silah çalmamız aylarca sürmüştü.”

İşgal ordularının komutanı General Harrington’ın 1920’de kulübün kapısına 2,5 ay süreyle kilit vurması da Fenerbahçe’nin milli mücadeleye verdiği desteğin kanıtlarından sayılmalıdır. Generalin kulübe yolladığı kapatma kararında şu üç madde vardır:

1- Fenerbahçe Kulübü, İttihat ve Terakki Fırkası’nın bir şubesi olup, siyasi faaliyetler için maske olarak kullanılmaktadır.

2- Fenerbahçe Kulübü, Müttefik Kuvvetler’e karşı düşmanca tutum izlemektedir.

3- Fenerbahçe Kulübü, Anadolu’daki asi kuvvetlere silah ve cephane sağlayıp asker göndermektedir.