Kasım
sayımız çıktı

Ortaokul terk bir imparator

Kurmaca

#3 Claudius Kasım

Akıl hastanelerinin İsa Mesih ve Napoléonlar ile dolu olduğu bilinen bir gerçektir; uhrevi deliler ilkinin, dünyevi deliler ikincinin kimliğini benimser. Babaannesi, amcası ve eşini katlettikten sonra paranoid şizofreni teşhisiyle ömrünün kalanını geçirmek üzere Bakırköy Akıl Hastanesi’ne gönderilen Kasım’da öncelikle ilgimi çeken, apaçık dünyevi güç saplantılarına rağmen, kendini Napoléon değil Roma İmparatoru Claudius olarak tanıtmasıydı. Herhalde bunda, aynı bu büyük hükümdar hakkında rivayet edildiği gibi, hastalıklı, zayıf bir bünyeye, gülünç bir beden diline sahip bulunmasının etkisi vardı. Miladi takvimin başlangıç dönemi Roma hanedanı konusunda hakikaten dehşetli bir bilgi birikimi vardı Kasım’ın. Ortaokul terk birinin bu kadar şeyi nasıl öğrenmiş olabileceğini anlamak için birkaç kez ağzını aradıysam da, her seferinde, bizzat Roma İmparatoru Claudius olarak, asıl bunları bilmemesinin tuhaf sayılması gerektiği karşılığını aldım. Kasım, ruhunu bana satması için yaptığım teklifi, karşılığında istediği bir şey bulunmadığını söyleyerek geri çevirmiş, ben de ısrar etmemiştim. Ne de olsa, cehennem meselesinde gönüllülük esastır. Ancak bir akşam gözleri parlayarak odamı ziyaret ettiğinde, bu durumun değiştiğini anlamıştım; artık İmparator’un da gönlünde yatan bir aslan vardı.

Ortaokul terk bir imparator

“Eşim çok güzel yemek yapardı,” diye başladı anlatmaya hikayesini Kasım. “Onu öldürdüğüm akşam pişirdiği mercimeğin tadı hâlâ damağımdadır. Burada çıkan gibi sulu değil, helmeli helmeli.” Hayır, karısını kötü bir aşçı olduğu için öldürmemişti, bu netti. “Uyurken boğdum onu,” diye devam etti şöyle bir yutkunup. “Taksiye atlayıp babaannemin Ayvansaray’daki evine gittim. O saatte beni karşısında görmek mi, elimdeki bıçak mı onu daha çok şaşırttı bilemiyorum. Kapının önünde karnını deştikten sonra soluğu Topkapı Otogarı’nda aldım. Sabaha karşı amcamın yaşadığı Düzce’deydim. Sabah namazıyla kalkıp sahibi olduğu konfeksiyon atölyesine gitme huyunu bildiğimden doğruca iş yerine gittim, odasında gırtlağını kestim.”

Ortaokul terk bir imparator

“Tebrik ederim,” dedim.

“Sinir krizi geçirdiğime karar verdiler. Deliymişim, o yüzden yapmışım bunları. Neticede buraya düştüm işte…” dedi. Kasım acı bir tebessümle. “Kız kardeşlerim, annem ile babam, hatta baldızım ve kocası… Hepsi bizim apartmanda oturuyor. Kendimi kaybettiysem, o kadar yol yapmak yerine gidip onları katletmem daha mantıklı olmaz mıydı?” Akla yakındı, evet. “Hayır,” diye devam etti Kasım. “Ben onları gayet bilinçli bir şekilde, seçerek öldürdüm. Augustus’a ihanet ettikleri için.”

“Augustus?”

“Büyük dedem; babaannemin ikinci eşi, çok büyük bir imparatordu kendisi. Babaannem Octavia’yı onu zehirlediği için öldürdüm. Amcam Tiberius’a gelince, hiçbir zaman bir imparator kumaşı yoktu onda; kalın kafalı, zorbanın tekiydi. Roma’nın itibarını beş paralık etti.”

“Peki ya eşiniz?”

“Messalina,” diye mırıldandı Claudius belirgin bir hüzünle. “Beni sürekli aldattığını herkes biliyordu. Hiçbir şey olmamış gibi, her akşam bana öyle güzel yemekler pişirmesini kaldıramadım.”

“Anlıyorum,” dedim. “Peki ruhunuza karşılık ne istiyorsunuz?”

“Büyük dedem Augustus benim için bir tanrıdır,” deyip alelacele ekledi: “Bütün Roma için öyledir, tabii. Bildiğiniz gibi Ağustos ayı onun ismini onurlandırmak üzere seçilmiştir. Ben de, onu gururlandırmak için, yılın on birinci ayının benim ismimle anılmasını istiyorum. O ayda doğmuşum çünkü.”

“Hiç kimse fark etmeden bu işi yapmak zor olmaz mı?” diye sordum.

Yanıtını zaten tahmin etmekteydim: “İblis değil misin sen? Bulursun bir yolunu.”

Ortaokul terk bir imparator