II. Mehmed’in ölümünden (1481) II. Abdülhamid’in tahttan indirilişine (1909) değin 428 yılda, İstanbulluları ölüm korkusuyla titretmiş 100 dolayında olay saptanıyor. Bunlara, vak’a, haile, hâl’, fitne, ihtilal, gulgule, patırtı denmiş. Kent, ortalama beş yılda bir, hop kalkıp hop oturmuş.
Bin yıllık Roma-Bizans’ın izinde Türk-İslâm payitahtı olan İstanbul, ayaklanma geleneklerini de tevarüs etmiş ve Kapıkulu kışlalarını sur içinde yaptırarak bir bakıma ayaklanma odağını kentte konuşlandırmıştı. Buna koşut, surlar, iç kaleler (Sur-i sultanî, Yedikule) Boğaz hisarları, Kavak kaleleri, Tersane, Tophane, baruthane, zindanlar, kuleler, mahzenler; Et Meydanı, Atmeydanı, Ok Meydanı tecemmügâhları da (toplanma yerleri) de “Kıyam!” nârasını duyanların koşup omuzdaş olacakları noktalardı. İşaret bekleyen yığınlar, ocaklı (kul- asker), esnaf, medreseli, bekar, soyguncu, serseri, yığınları da çoktu.
Osmanlı İstanbul’u ayaklanmalarının en tehlikelileri, padişahı hedef alanlardı. 12 padişahın alaşağı edildiği bu kıyamların altısı idam veya dolaylı ölümle ( II. Bayezid 1512, II. Osman 1622, İbrahim 1648, III. Selim 1808, IV. Mustafa 1808, Abdülaziz 1876) noktalanmıştır.
Fatih Sultan Mehmet, 3 Mayıs 1481’de Gebze’de öldü. İzleyen günlerde yeniçeriler, İstanbul’a payitaht ayaklanmalarının ilk korkunç örneğini yaşattılar. Cenazeyi gizlice İstanbul’a getiren veziriazam Karamanî Mehmed Paşa’nın ardından gelen yeniçeriler, Karamanî Paşa’yı katledip başını mızrağa geçirerek sokaklarda gezdirdiler. Yahudi hekim Yakub’u ve başkalarını öldürdüler. Yahudi mahallelerini yakıp yıktılar, Venedikli Floransalı mağazalarını yağmaladılar. İshak ve Sinan Paşalar ortalığı yatıştırıp Amasya’dan gelen şehzade Bayezid’in 22 Mayıs’ta tahta geçmesini sağladılar.
Karamanî Mehmed Paşa, kul (asker) ayaklanmasında öldürülen sadrazamların ilki olarak tarihe geçerken, devşirme kökenli-ulufeli (aylıklı) Kapıkulları da vezir kellesi alan, taht adayını belirleyen ihtilal gücü olacaklarının ilk işaretini verdiler.
Cem Sultan karşıtı yeniçerilerin desteğiyle tahta çıkan II. Bayezid (1481-1512), saltanatının sonunda şehzadelerinden Ahmed’i taht varisi yapmak istediğinde, bu kez yeniçeriler şehzade Selim’i destekleyerek ayaklandı (21 Eylül 1511). Boğaz geçişlerini dur- durup iskelelere el koydular, ulema ve rical konaklarını yıkıp yağmaladılar. II. Bayezid’in para dağıtarak susturduğu askerler, altı ay sonra sarayı kuşatıp yaşlı padişahı feragat ettirerek 24 Nisan 1512’de Selim’i tahta oturttular.
Sonrası çorap söküğü gibidir: 1525’te Ayas Paşa’nın, vezirlerin konaklarını, Yahudi mahallelerini yağmalayan yeniçerilerin bu seferki kıyam gerekçesi, sefere götürülmeyip ganimetten yoksun kalmalarıydı. Sultan Süleyman elebaşıları idam ettirdi.
Sefer yolunda ölen Sultan Süleyman’ın oğlu II. Selim (1566-1574) Belgrat’ta cülus edip İstanbul’a gelişinde yolu kesildi; isyancılar saraya girmesini engelledi, paşaları tartakladı. Yeni padişah, “terakki ve cülus bahşişi” vererek kıyamı yatıştırdı. Oğlu III. Murad’ın (1574-1595) saltanatında, Yahudi sarrafların piyasadaki altını toplayıp Avrupa’ya satmalarından doğan enflasyon sebebiyle sipahi ve yeniçeriler, alacaklı esnaf, mağşuş (ayarı düşük) ulufe akçesi yüzünden 11 Ocak 1575’te Divan’ı bastı. Kapıkulu Gulgulesi denen olay, ulufeler tamamlanarak yatıştırıldı.
Gümüş-bakır karışımı ulufe akçesini esnaf kabul etmediği için Kapıkulları, 2 Nisan 1589’da tekrar saraya yürüdü. “Yerine başka padişah buluruz” tehdidi karşısında III. Murad, Divan üyesi Rumeli Beylerbeyi Doğancı Mehmed Paşa ile Defterdar Mahmud Efendi’yi idam ettirdi. Veziriazam Siyavuş Paşa’yı, şeyhülislamı uzaklaştırdı. “Baş isteriz” tehditli bu ayaklanma, Beylerbeyi Vak’ası’dır.
Temmuz 1591’de, yeniçeriler, saray hareminin sayılı kadınlarından Canfeda’nın kardeşi İbrahim Paşa’nın konağını yakıp servetini yağmaladılar. 26 Ocak 1593’te, eksik ulufe verildiğini ileri süren sipahiler sarayı basıp veziriazamın, defterdarın idamlarını istediler. Padişah, içoğlanları ve baltacılara sipahileri püskürttü. 300 sipahi öldürüldü.
III. Mehmed’in (1595-1603) 22 Nisan 1595’te cepheden dönen eski sadrazam Sinan Paşa’nın İstanbul’a girmesini istemeyen Ferhad Paşa’nın yolunu kesen sipahiler, şeyhülislam konağına yürüdüler. Padişah yeniçerileri, sipahileri tepelemekle görevlendirdi. Temmuz 1595’te Kapıkulları padişahsız seferine gitmeyeceklerini bildirip ulufe divanında çorba içmediler. Ayasofya camiinde toplanıp Kur’an’a el basarak yemin ettiler. “Ey Müslümanlar kalkın” diyerek halkı sokaklara döktüler. İstanbul karıştı. III. Mehmed’in sefere çıkma kararıyla ortalık yatıştırıldı.
1 Nisan 1600’de ayarı bozuk akçe yüzünden sipahiler bir daha ayaklanıp sadaret kaymakamı Halil Paşa’nın sarayına yürüdü. Safiye Sultan’ın rüşvet işlerini çeviren Yahudi kadın Ester Kira’yı parçaladılar. Oğulları idam edildi. Suçlular sur kapılarında diri diri çengellere asıldı. Anadolu’da da Celali Karayazıcı “Halim Şah”, asıp kesiyor, Osmanlı tümenlerini yeniyordu. Sarı Abdurrahman ise İstanbul’da halka: “Kıyamet, mahşer, cennet cehennem, günah, sevap yok!” telkininde bulunduğundan Divan-ı hümayunda yargılanıp idam edildi.
3 Ocak 1603’te Ocaklıların “istemezük” naraları üzerine kimi vezirler ve şeyhülislam azledildi. Sipahiler 5 Ocak’ta saraya yürüyüp III. Mehmed’i ayak divanına çağırdılar. Babüssaade önüne çıkan padişah, sipahilerden Hüseyin Halife, Poyraz Osman, Kâtip Cezmi’yi dinledikten sonra kimi saray ağalarını idam ettirdi. Sipahiler, 7 Şubat’ta da sadrazam Yemişçi Hasan Paşa’nın sarayını sardılar. Hasan Paşa, Ağa Kapısına sığınıp burada karşı eylem örgütledi. Sipahilerden çoğu öldürüldü. Diktatör tavırlı Yemişçi Paşa, yeniçeri ağasını ve kimi vezirleri idam ettirdi.
I.Ahmed’in (1603-1617) saltanatında, 1606’da Divan-ı hümayunda Celâli ayaklanmaları görüşülürken asi sipahilerden Kızılbaş Mehmed, Gödöslü Ali, Tepesi Tüylü, divanı basıp vezirlerin üzerine yürüdüler. Cürümleri bağışlanıp her birine bölük ağalığı verildi. Bir kez de yeniçerilerle sipahiler, giysileri ve ulufeleri zamanında verilmediğinden ayaklandılar. Ulufe divanında çorba içmediler, zabitlerini taşladılar. I. Ahmed, zorbaşı silahdar ağasını, sipahiler kâtibi Kargazâde’yi, Tekgöz Mahmud’u ve birçok askeri idam ettirdi.
İstanbul’da, Bizans ayaklanmalarını hatırlatan bir kıyam, 19 Mayıs 1622’de başladı. O gün Topkapı Sarayı’na yürüyen Kapıkulları, saray dairelerine ok yağdırdılar. Sadrazam Dilaver Paşa’yı, saray ağalarını öldürdüler. Eski padişah I. Mustafa’yı hapisten çıkarıp Kubbealtı’nda vezirleri, kılıç zoruyla biat ettirdiler. Mustafa’yı Eski Saray’a, oradan Etmeydanı’na Orta Cami’ye götürdüler. Sarayda saklanan II. Osman ise Ağakapısı’na gidip yeniçeri ağası Ali Ağa’ya sığındı. Etmeydanı’na giden ağayı askerler parçaladılar. Aksaray’a sürüklediler. Zindanlar açılınca ortalık soyguncularla doldu, yağmalar başladı.
Ertesi sabah Ağa Kapısına giden yeniçeriler, II. Osman’a hakaret ettiler. Sadrazam Ohrili Hüseyin Paşa’yı parçaladılar. Böylece iki günde iki sadrazam öldürüldü.II.Osman’ı beygire bindirip hakaretler ederek Etmeydanı’na götürdüler. I. Mustafa, saraya getirilip cülus töreni yapıldı. Davut Paşa ve Ocak ağaları II. Osman’ı bir pazar arabasıyla Yedikule’ye götürülüp boğmak isterlerken Osman hayli direndi. Sipahi Kelender Uğrusu hayalarını sıkıp direncini kırdı. Tarihlere “Haile-i Genç Osman” diye geçen olayın tepkileri yıllarca sürdü. Davud Paşa, Kelender Uğrusu ve daha pek çok yeniçeri- sipahi idam edildi. Anadolu sipahileri Osman’ın kan da- vasını güderek Ocak 1623’te İstanbul’a dökülüp Divan-ı hümayunu bastılar. Erzurum Beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa da isyan etti. Olayın halk edebiyatında da yankıları oldu.
I. Mustafa’nın ikinci saltanatında (1622-1623) sadrazam Mere Hüseyin Paşa divan toplantısında Rumeli Beylerbeyini, başka bir gün bir kadıyı dövdürerek öldürtünce ulema ayaklandı. Fatih Vak’ası diye tarihe geçen bu ayaklanmada, Mere Hüseyin Paşa, yeniçerilere ulemadan kimilerini öldürttü.
IV. Murad’ın saltanatındaki (1623- 1640) ilk ayaklanma 7 Şubat 1632’dedir. Sipahi fitnesi denen bu kıyamı tertipleyen sadaret kaymakamı Topal Receb Paşa, hedef de IV. Murad’dı. Saraya yürüyen âsiler padişahı ayak divanına çağırdılar. İdamını istedikleri devlet adamlarının listesini verdiler. Hafız Ahmed Paşa’yı divan meydanında padişahın önünde parçaladılar. Bir ay sonraki saray baskınında padişah yine ayak divanına çıktı. Sipahiler, ileri geri konuştular. Ramazan olmasına karşın kışlalarına giderlerken kimi sarhoş kimi ayık çarşıları yağmaladılar. Bayramda, yollara meydanlara kurdukları salıncaklara hediyeler asılmasını duyurdular. Herkes korkusundan kumaş, üstlük, para yağdırdı. Zorbalar ortalıkta çengi oynatıp yakaladıkları kadın ve çocukları taciz ettiler. IV. Murad sert önlemler aldı. Receb Paşa’yı ve elebaşıları idam ettirip tütün, kahve, içki, gece sokağa çıkma yasakları koydu.
Sultan İbrahim’in saltanatında (1640-1648) Erzurum Beylerbeyi Hüseyin Paşa, “Veziriazamla davam vardır” diyerek 1643’te ayaklanıp yürüyüşe geçti. İstanbul’da panik yaşandı. Herkes evine yiyecek stoklamaya koyuldu. Çarşı pazar karıştı. Halka gözdağı için müebbet hükümlüler dizi dizi asıldı. Hüseyin Paşa iki bin milisle Üsküdar’da otağ kurdu. Padişahtan sadrazamlık mührü beklerken, gece baskınında bozguna uğradı. Ruscuk’a kaçarken yakalanıp öldürüldü.
Bunu, Sultan İbrahim’in Edirne’ye gitmesini fırsat bilen kapıkullarının 15 Temmuz 1644’teki ayaklanmaları izledi. Önce isyan dedikodusu yayıldı. Halk çarşılara hücum etti. Piyasa karıştı. Padişah İstanbul’a döndü. Elebaşılar asılarak ortalık yatıştırıldı, sükunet sağlandı.
Sultan İbrahim’in harem çılgınlıkları, bir hasekisiyle sevişeceği daireyi kürkle döşetmek için geceleyin çarşıları bastırması, samur ve amber vergisi koydurtması, mücevher kaplı saltanat kayığı yapılması için esnaftan hatta ulemadan para toplatması, haremdeki çılgın gece eğlenceleri payitahtı gerdi. Girit’ten dönen Kara Murad Ağa’nın “Bende baruttan ve kurşundan başka nesne yoktur” diye diklenişi İstanbulluları cesaretlendirdi. 7 Ağustos 1648 gecesi Fatih Camii’nde ulema, medreseliler ve ahali; Etmeydanı’nda da Ocaklılar toplandı. Kimi paşalar ve sadrazam Ahmed Paşa öldürüldü. Ertesi sabah kalabalıklar Atmeydanı’na yürüdü. Yürüyüşe katılmayan Rumeli kazaskeri linç edildi. O gün İstanbul’da Cuma namazı kılınmadı, dükkânlar açılmadı. Saraya yürüyen din bilginleri, ayak divanına çıkan Valide Kösem Sultan’la anlaşarak İbrahim’in tahttan indirilip yedi yaşındaki oğlu (IV.) Mehmed’in tahta çıkmasını ve ayaklanmanın yatışmasını sağladılar. 9 gün sonra da hapiste tutulan İbrahim idam edildi.
IV. Mehmed’in (1648-1687) ilk aylarındaki Sultanahmet Vakası da Justinianos zamanındaki Nika ayaklanmasını anımsatır. Acemioğlanları ile Sultan İbrahim’in kan davasını güden sipahiler, 25-28 Ekim günleri boyunca Atmeydanı’nda kanlı bir savaş sürdürdüler. Sipahiler yenilip dağıldı. Cami zarar gördü. 1649 bahar-yaz aylarında ise Sultanahmet Vakası’nın intikamı için İstanbul’a yürüyen Celâli başbuğu Gürcü Abdünnebi’yi, Sadrazam Kara Murad Paşa, 17 Temmuz 1649’da yendi.
21 Ağustos 1651’deki esnaf ayaklanmasının nedeni “meyhane akçesi” denen ayarı düşük akçeleri bozmak istemeyen esnaf, saraya yürüdü. Ayak divanına çıkan çocuk padişah IV. Mehmed bir fermanla haksızlığa son verdi. Bunu 2 Eylül 1651 gecesi, Topkapı Sarayı harem dairesindeki iç hesaplaşma izledi. Kösem Sultan öldürüldü. Ertesi gün yeniçeriler, ulema, esnaf ve halk, saray avlusuna çıkartılan Sancak-ı şerif altına çağırıldı. Suçlu ocak ağaları idam edildi.
1654 yazında Sipahiler, isyan için Üsküdar’da toplandılar. Anadolu âsilerinden Abaza Hasan Paşa’nın da sipahilerle İstanbul’a geldiği duyuldu. O panik ortamında, bir gece “ak ateş” görüldü ve veba başladı. Boğaz kıyılarını vuran Kazaklara karşı kayıklarla sevk edilen yeniçeriler yalıları yakıp yıktı. Temmuz ayındaki ulufe divanında sipahiler “Biz kızıl akçe almayız” yaygarasıyla bir daha ayaklandılar. Defterdarın konağını taşa tutup yağmaladılar, duvar çinilerini söktüler.
Halep valisi isyankâr İbşir Mustafa Paşa, Ekim 1654’te sadrazam atanarak payitahta çağırıldı. Yollarda oyalanan İbşir Paşa, herkesi korkutacak dedikodular yaydırdı. Yağmaya susamış sekbanlarıyla 25 Şubat 1655’te gelişi panik uyandırdı. İki ay süren bunalımlı sadrazamlığı idamıyla sona erdi. Girit’ten dönen ve ulufeleri ödenmeyen yeniçerilerle topçu ve cebeciler 5 Mart 1655’te Atmeydanı’nda eyleme geçtiler. Öncüleri Celeb Hasan Ağa, isteklerini dilekçeyle saraya bildirip 60 kişinin idamını istedi. IV. Mehmed Alay Köşkü’nde ayak divanına çıktı. Bir hafta süren ayaklanma, İstanbullulara sıkıntılar yaşattı. Elli dolayında yeniçeri idam edildi. Gezgin J. Thévenot, bu ayaklanmayı gün gün yazmıştır.
Kıyamların daha korkuncu, saray ağalarıyla Ocak ağalarının çekişmesinden doğan 1656 Nisan-Mayıs aylarındaki Çınar Vak’ası, Vak’a-i vakvakiye’dir. Yeniçerilerden Hasan Ağa, Şamlı Mehmed, Karakaş Mehmed, IV. Mehmed’i yine Alay Köşkü’nde ayak divanına getirttiler. Yolsuzlukları haykırarak kızıl (bakır) ulufe akçelerini yere saçtılar. Padişah, boğdurduğu Darüssaade ağası ile kimi saray ağalarının, sonra defterdarın ve kimi vezirlerin cesetlerini saray surlarından attırdı. Âsiler, bunları Atmeydanı’na sürükleyip ağaçlara başaşağı astılar. Dallarında cesetler asılı ağaçlar, bir doğu masalındaki yemişi insan olan Vakvak ağacına benzetildi. Özel yetkilerle sadrazam atanan Köprülü Mehmed Paşa, kışkırtıcı vezirleri, Ocak ağalarını, isyan elebaşılarını idam ettirip kimilerini sürdürerek olayları yatıştırdı. IV. Mehmed de annesi Turhan Sultan ve haremiyle Edirne Sarayı’na göçtü. Köprülü Mehmed Paşa, sipahilerin 4 Ocak 1657’de başlattığı ayaklanmayı yeniçerilere bastırıp yüzlerce sipahiyi öldürttü.
1687’de cephede ayaklanan ordu, keşmekeş içinde Edirne’ye döndü. Sadrazam Siyavuş Paşa, “Ulufemizi İstanbul’da alır, davamızı orada görürüz!” diye bağıran askerleri surların dışında güç bela durdurdu. Sadaret kaymakamı Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, 8 Kasım günü sessiz bir operasyonla IV. Mehmed’in hal’ini, kardeşi II. Süleyman’ın cülusunu gerçekleştirdi ama, kente giren askerler ulufe bahanesiyle çarşıları yağmaladı, 23 gün süren bir terör yaşandı. Vezir konakları tahrip ve yağma edildi. Kabadayı kesilen yeniçerileri Ocak ağaları değil, zorba başı Fetvacı Hüseyin yönetiyordu. İstifa eden Siyavuş Paşa’yı konağını basıp öldürdüler. Çarşı esnafından yağlıkçı Emir, beyaz bayrak asıp “Ümmet-i Muham- medden olanlar gelsin” nidasıyla Bedesten, Arasta, Saraçhane esnafını, halktan binlercesini toplayıp saraya yürüdü, Sancak-ı şerif çıkartıldı. İstanbulluların tamamının hücuma geçeceğini korkan âsiler sindiler. Gece sokağa çıkma yasağı kondu ve elebaşılar idam edildi.
15 Temmuz 1703’te ayaklanan Cebecilere kapıkulları da katıldı. Edirne Vak’ası, Müftü Vak’ası denen bu kalkışma da yine ulufelerin zamanında ödenmemesindendi. İstanbul’dan Edirne’ye uzanan olaylar, 3 Eylül’de Edirne’deki taht değişikliği ve katliamla sonuçlandı. Ayaklanma başlarken İstanbul adeta sahipsiz; hayat pahalılığı had safhadaydı. Padişah, sadrazam, vezirler ve ulema Edirne’deydiler. Orada da durum karışıktı. Bütün yetkiler, padişahın hocası şeyhülislam Feyzullah Efendi’deydi.
Sipahi Karakaş Mehmed’in yönettiği âsiler, İstanbul’da Ağakapısı’nı, Paşakapısı’nı, vezir konaklarını yakıp yıktılar. Zindanlardaki mahkûmları serbest bıraktılar. Ocak ağaları öldürüldü. Atmeydanı’nda toplanan 20 bin askere 30 bin de ahali katıldı. Sultan II. Mustafa İstanbul’a gelmeyince, günlerce bekleyen eylemciler, Topkapı Sarayı’ndan Sancak-ı şerifi ve Hırka-i şerifi alarak 9 Ağustos’ta Kul Kethüdası Çalık Ahmed’in idaresinde Edirne’ye hareket ettiler. Yolda, Edirne’deki sadrazam Rami Mehmed Paşa’yı tanımayıp sadaret kaymakamı Ahmed Paşa’yı da sadrazam ilan ettiler. 22 Ağustos’ta tahttan çekilen II. Mustafa’nın yerine kardeşi III Ahmed padişah oldu. Edirne’ye giren İstanbullu âsiler şeyhülislâm Feyzullah Efendiyi çırılçıplak soyup papazlara sürüklettikten sonra öldürdüler.
Müftü vak’asıyla tahta çıkıp İstanbul’a dönen III. Ahmed’in (1703-1730) tahttan indirilişi de Lâle Devri’ni kapatan Patrona ayaklanmasıyladır. 28 Eylül 1730’da kılıç sıyırıp “şer’ ile dâvamız vardır, ümmet-i Muhammedden olanlar dükkânlarını kapatıp bayrak altına gelsin” diyen yenilik karşıtları sadece 17 kişiydi. Peşlerine binlerce asker, esnaf katıldı. Tarihçi Şemdanizâde’ye göre asıl tepki, eğlence düşkünü sadrazam Damat Nevşehirli İbrahim Paşa’ya idi. Elebaşı, “Patrona” (koramiral) lakaplı Arnavut Halil’di. Patrona Halil ve yandaşları çarşı girişlerini tutarken kalabalıklar Etmeydanı’na yürüdü. Yeniçeriler ve Acemioğlanları kazan kaldırdı. Yağmalar, baskınlar, yıkmalar aldı yürüdü. Padişah, İbrahim Paşa’yı ve damatlarını idam ettirdi. Bunların cesetleri sokaklarda sürüklendi. III. Ahmed de dayatma üzerine tahttan çekildi. Yerine I.Mahmud geçti. Ayaklanmadan sonra Patrona ve avanesi iki ay İstanbul’a ve yönetime egemen oldu. Kent harabeye döndü, Lâle devri yenilikleri yakılıp yıkıldı. 25 Kasım günü sözde toplantıya çağırılan elebaşılar sarayda öldürüldüler.
27 Mart 1731’de cebecilerle yeniçeriler kazan kaldırdı. I. Mahmud (1730-1754) zarar gören çarşı esnafının önüne düşmek istedi. Vezirler bunu onaylamadı. Sancak-ı şerif çıkartıldı. Esnafla halkın, Etmeydanı’na yürüyüşündeki sokak çatışmalarında Boşnak, Arnavut ve Kürt ayaklanmacıların çoğu öldürüldü. 6 Haziran 1740’da, padişah Beykoz’da, sadrazam Kâğıthane’de ikenbir kalabalık Sipahi Pazarı’nı bastı. Bitpazarı’nda, Kazancılar’da soygunlar yapıldı. Esnaf dükkânları kapadı. Soyguncuların amacı Etmeydanı’na gidip yeniçerileri eyleme katmaktı. Ancak Beyazıt Kulluğu çorbacısı kulluk neferleriyle kalabalığı dağıtıp birçoğunu öldürdü. Arnavut soyguncular hamamlarda basılıp öldürüldü. İşsiz bekârlar, kaçaklar memleketlerine gönderildi.
Benzeri bir olay 1748’de yinelendi. İstanbul’da bağ bahçe bekçiliği yapan Kürtler çarşıları bastılar. Dükkânlar kapanırken Kulluk çorbacı ve neferleri, çarşı salmacıları ve esnaf, kepenk sırıklarıyla yağmacıları dağıttılar.
III. Mustafa (1757-1774) döneminde fitne-i müteseyyidin olayı yaşandı. Bedesten tellalı, düzmece seyit Hüseyin bir beygire binip Haçlı Piyer Lermit gibi, “Bizim hizmet günümüz” diye yüzlerce sözde Hz. Ali soyluyu çevresine topladı. Bunlar, rastladıkları Yahudi ve Hıristiyanları soydular, Edirnekapı dışında tarlalarda çalışan rençber gayrimüslimleri öldürdüler. Bu, güvenlik boşluğunu fırsat bilen soyguncuların ilginç bir oyunuydu. Olay sonrasında keşfe çıkan Eyüp kadısı 200 ceset saydı.
25-27 Şubat 1771’de üç günde İstanbul, “Galata Vak’ası” denen bir şehir muharebesine tanık oldu. Kalyoncuların Galata’da bir kahveciyi öldürüp dükkanını yağma etmeleri üzerine Galata kulluk neferleri ile kalyoncular arasındaki kavga, Kalyoncu-Tersaneliler ile Altmışdört ve Yirmibeş bölük yeniçerileri savaşına dönüştü. Her iki tarafa aylaklar, yağmacı kalabalıkları da katıldı. İskeledeki gemilerden toplar çıkartıldı. Kürkçü Kapısından Galata Kulesine ve Sandıkçılara uzanan barikatlar kuruldu. Dört-beş bin asker sivilin, o zamanki deyimle “siper ve metris cengi” üç gün üç gece sürdü. İstanbul, top tüfek sesleriyle titredi Kalyoncular Arnavut pergendelerinden, yeniçeriler Laz gemilerinden kurşun ve gülle attılar. İstanbul-Galata deniz trafiği durdu. Sadaret Kaymakamı ve sekbanbaşı halkı savaşa çağırıp Topçu Ocağını da sevk ederek olayı bastırdılar. Elebaşıları idam edildi.
Güzelliği ve zenginliği ile müstesna bir kent olan İstanbul’un öbür yüzünde zamanı meçhul yangınlarla zelzeleler, salgın, kıtlık, pahalılık ve kıyamlar vardı.
III. Selim 17 Aralık 1791 günü Ayasofya Camiinde Cuma selamlığında iken bir kişi ayağa kalkıp kendi lisanıyla küfür ve ithamlar savurarak hünkâr mahfiline misket güllesi fırlattı. Zabitlerin yakaladığı kişinin boynu vuruldu. Nizam-ı Cedit yeniliklerine karşı 1805’te başlayan tepkilerin hedefi doğrudan III. Selim’di. Yeniçeriler, alelen “Haşa Moskof olu- rum da cedit askeri olmam” demekteydiler. Rumelikavağı yamakları Kabakçı Mustafa’nın reisliğinde ayaklanıp “Nizamcı katliamı”nı başlattılar. 29 Mayıs 1807 Cuma günü Etmeydanı’nda on bin yeniçeri ve yamak toplandığını öğrenen padişah, Cuma selamlığına çıkmadı ve saltanatı kuzeni IV. Mustafa’ya bıraktı. Bundan bir yıl sonra, Nizam-ı ceditçi Rusçuk âyanı Alemdar Mustafa Paşanın kendi milisleriyle İstanbul’a gelip yönetime el koyuncaya kadar İstanbul anarşi ve kıtlık yaşadı. Alemdar, III. Selim’i yeniden tahta geçirmek için 28 Temmuz 1808’de sarayı kuşattı. Ancak IV. Mustafa eski padişahı öldürtmüştü.
Alemdar, Mustafa’nın yerine II. Mahmud’u (1808-1839) tahta oturttu. Sadrazam olan Alemdar Mustafa Paşa’ya karşı 16 Kasım 1808’de ayaklanan yeniçeriler saraya ve Paşakapısı’na yürüdüler. II. Mahmud, Osmanlı hanedanının hayattaki tek bireyi kalmak için sarayda tutuklu ağabeyi IV. Mustafa’yı boğdurttu. Paşakapısı’nı kuşatan âsilerin çoğu, mahzendeki barut fıçılarını ateşleyen Alemdar Mustafa Paşa’yla birlikte ölürken II. Mahmud da sekban askerlerine yüzlerce yeniçeriyi öldürttü. İzleyen günlerde âsi döküntülerini örgütleyen Kandıralı Mehmed, Kasımpaşa ve Galata’da ayaklanıpTersane’yi Tophane’yi,Levent Kışlası ile ve Taksim’deki Topçu Kışlasını işgal etti. Bu ayaklanmada çarşılar yağmalanmış, kamu yapıları, konaklar yakılmış kadınların ırzına geçilmişti. Öldürülen yeniçeri sayısı beş bindi.
2 Nisan 1810’da ocakları Galata’da olan Yirmibeş ve Ellialtıncı bölük yeniçerileri, varillerden, un çuvallarından siperler yapıp savaşırlarken bir çatışma da Tahtakale’de yaşandı. Olayları kışkırtan sekbanbaşı idam edildi. 17 Nisan’da yeniçerilerin Melekgirmez mahallesine kaldırmaya kalkıştığı kadını kurtaran esnaf, çarşıya silahla gelmeye başladı. 1814’te bir grup zorba yeniçeri, Ağakapısı’nı kuşatıp yeniçeri ağasını öldürdüler. Kent güvenliğini sağlamaya kararlı II. Mahmud, Yeniçeri zorbalarını, kimi hamal ve serserileri temizlerken, bekar odalarını, Melekgirmez mahallesini yıktırdı. 1818 Mayıs’ında Tersane halkı ile Humbaracı ve Lağımcılar çatıştı, Semtler yakılıp yıkıldı. Başka bir gün Karaköy’de Yirmibeşinci ve Yetmişbirinci ortalar vuruştu. Etmeydanı’nda bayrak açan yeniçeriler de gelince kavga savaşa döndü. Galata kulesinden de ateş açıldı. Kavgacıların amacı yağmaydı. Kimileri, Ramazan olmasına karşın meyhaneleri açtırdılar. Ocaklı, kalyoncu kavgaları Ocak 1820’de yinelendi. O yılın Temmuz ayında Katolik-Gregoryen Ermeniler çarpıştılar. Ermeni Patrikhanesi kuşatıldı.
Yeniçeri aylıklarının dağıtıldığı ulufe divanları da birer ayaklanma provasıydı. Yeniçeriler, 28 Şubat 1821 günü ulufe almaya gelirken, “top tüfek şenliği” diyerek etrafa ateş açıp nâralar attılar, rezalet çıkardılar. Halktan on kişi öldü. Ardından, Eflâk ve Yunan ayaklanmaları bahanesiyle cami avlularında, meydanlarda sözde atış talimi bahanesiyle, gösterilere başladılar. İsyanları tahrik eden Rum patriğinin 23 Nisan 1821’de Büyük Paskalya günü patrikhane kapısında asılması heyecan uyandırdı. Rumlar katledilecekmiş dedikodusu üzerine külhanbeyleri infaza ve kiliseleri yağmaya koyuldular. Aynı günlerde medreseliler ve onlara uyan ahali de Hıristiyan mahallelerine, kiliselere saldırdı. Beyoğlu’ndaki gayrimüslim evleri yakılıp yıkıldı.
1481’den beri İstanbul’da olagelen ayaklanmaların sonuncusu, Yeniçerilerin 15 Haziran 1826’daki kazan kaldırmasıdır. O gün yürüyüşe geçen yeniçerilere karşı II. Mahmud, Sancak-ı şerifi çıkartarak halkı savaşa çağırdı. Boğazlar Muhafızı Hüseyin Paşa, Kara Cehennem İbrahim Ağa, yönetime bağlı askerler ve Topçu Ocağından getirilen toplarla Etmeydanı’ndaki yeniçeri kışlaları yıkıldı. İstanbul’da ve taşrada tek yeniçeri kalmayasıya bir katliam yapıldı. Bu operasyona, İstanbul’un 400 yıllık kâbustan kurtuluşu sayıldığından “Vak’a-i Hayriye” (hayırlı olay) denmiştir.
Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde, yukarıdan beri özetlenen eylemlerin bir örneği yoktur. Yaşanan nümayişler ve mitingler, önceki dönemlerin ayaklanmalarından farklıdır. Abdülmecid’i tahttan indirme girişimi (1859 Kuleli Vak’ası); 10 Mayıs 1876 tarihinde medrese öğrencilerinin, “Müslümanlar, Hırıstiyanların hakaretlerine uğruyor. Böyle zamanlarda ders yapılmaz” diyerek Fatih ve Beyazıt meydanlarında günlerce sürdürdükleri Talebe-i ulûm kıyamı sonrasında Sultan Abdülaziz’in indirilip V. Murad’ın tahta çıkartıldığı 30 Mayıs 1876 askerî ihtilali; üç ay sonra sağlık sorunu nedeniyle hal’ edilen V. Murad’ı tekrar tahta geçirmek için 20 Mayıs 1878’de Ali Suavi’nin başını çektiği başarısız Çırağan Sarayı vak’ası; 30 Eylül 1895’te patrik İzmirliyan’ın öncülüğünde Kadırga Ermenilerinin üç gün süren gösterileri; buna karşı II. Abdülhmid’in harekete geçirdiği Müslüman halkın nümayişleri; Ermeni militanların 26 Ağustos 1896’da düzenledikleri Osmanlı Bankası baskını; 21 Temmuz 190’teki II. Abdülhamid’e suikast amaçlı Bomba Olayı; 24 Temmuz 1908 Meşrutiyet’in ilanı; o yılki işçi grevleri; 31 Mart Vakâsı (13 Nisan 1909) ve sonrasında Hareket Ordusu’nun İstanbul’a gelişi, 27 Nisan’da II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi; savaş ve işgal yıllarındaki (1912-1922) gösteriler… Bunlar farklı siyasal ve toplumsal olaylardır.