0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Nâzım külliyatında eksik-gedik kabul edilemez

Yayımlanan Nâzım Hikmet eserlerinin tam ve yanlışsız olduğu söylenemez. Şairin Türkiye’de ve SSCB’de dağınık geçen ömrü; Türkçe elyazmalarının çevirmenlerde kalmış, yitmiş olma ihtimali; sağlıklı ve güncellenmiş bir bibliyografyasının hâlâ yapılmamış olması; arşivlerin ve yayınların yeterince incelenmemesi bu durumun başlıca nedenleri. Orijinal belgelerin rehberliğinde çeşitli örnekler…

Nâzım Hikmet’in 3 Haziran 1963’te ölümünden sonra SSCB Yazarlar Birliği’nin öncülük etmesiyle kurulan Nâzım Hikmet’in Edebî Mirası Komisyonu’nun 25 Haziran 1963 tarihli toplantısında alınan kararlardan biri, toplu eserlerinin Türkçe olarak Bulgaristan’da basımının sağlanmasıydı. Bu görevi şairin yakın dostu türkolog Ekber Babayev üstlendi. 1967-1972 arasında külliyat, toplam 4164 sayfa tutan 8 ciltte Sofya’da basıldı. Türkiye’de ise 1938’den beri yayımlanmayan yapıtları, 1965’te yeniden yayımlanmaya başladı.

Cem Yayınevi sahibi Oğuz Akkan, Ekber Babayev ve Abidin Dino’nun yanısıra SSCB Yazarlar Birliği’nden Konstantin Simonov ile türkolog Vera Feonova’nın da yardımıyla bulunan bazı yapıtları, Nâzım’a yaraşır bir “Tüm Eserleri”nin tamamlanması dileğiyle Yayınlanmamış Eserler ismiyle 1977’de yayımlandı (Yayınlanmamış Eserler, Nâzım Hikmet, Cem Yayınevi, İstanbul, 1977).

Cem Yayınevi henüz 1975’te Nâzım Hikmet’in şiirlerini  “Tüm Eserleri” adlandırması altında, editoryal açıklama ve karşılaştırmalarla yayımlamaya başlamıştı. Kitabı hazırlayanlardan Şerif Hulusi’nin ölümüyle yalnız kalan Asım Bezirci tüm çalışmayı üstlendi ve 1980’de son 8. ciltle şiirleri tamamlarken “Yine de şiirlerin son biçimlerinin, ancak Moskova’daki Nâzım Hikmet Arşivi’nde bulunan metinlerin yayımlanışından yahut incelenmesinden sonra kesinleşeceğini belirtmek isteriz” diyerek sonrası için önemli bir not düştü (Tüm Eserleri 8, Nâzım Hikmet, Haz. Asım Bezirci, Cem Yayınevi, İstanbul, 1980, s. 209)

İlk kitap: Güneşi İçenlerin Türküsü

Nâzım Hikmet şiirlerinden derlenmiş ilk kitabı Güneşi İçenlerin Türküsü, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde, Bakü’de 1928’de Türkçe olarak yayımlanmıştı.

1987’de Nâzım Hikmet’in yapıtlarının yayın hakkını Adam Yayınları aldı. Memet Fuat’ın editör, Asım Bezirci’nin araştırmacı olarak birlikte çalışmasıyla, şairin tüm yapıtlarının, yazılarının, bazı mektuplarının 1990 yılında 29 ciltte tamamlandığı bildirildi.

2001’de, şairin doğumunun 100. yıldönümüne doğru yayın haklarını alan Yapı Kredi Yayınları “yeniden gözden geçirilerek” yayımlandığını belirttiği külliyatı; şiirleri 8, oyunları ve yazıları 6’şar, romanlar ile masalları 3’er, hikâyeler ve çeviri hikâyeleri 3’er ciltte, toplam 25 kitaptan oluşacak şekilde piyasaya sundu. Son yıllarda Fatma, Ali ve Diğerleri oyunu, Hanene Huzur Dolsun, Sevdalı Bulut çizgi filmleri gibi günışığına çıkan bazı yapıtlarıyla birlikte yayınevinin Nâzım Hikmet’le ilgili yayımladığı kitapların sayısı şimdilik 50’yi aşmıştır.

Tüm bu çabalara rağmen Nâzım Hikmet külliyatının eksiksiz ve yanlışsız olduğu söylenemez. Şairin Türkiye’de ve SSCB’de dağınık geçen ömrü, yurtdışında geçirdiği sürede Türkçe elyazmalarının çevirmenlerde kalmış, yitmiş olma olasılığı, sağlıklı ve güncellenmiş bir bibliyografyasının hâlâ yapılmamış olması, arşivlerin ve yayınların yeterince incelenmemesi hatta inceleme kaygısı duyulmaması, bu durumun başlıca nedenleridir. Bir başka etken de yayınevlerinin ve hedefi Nâzım Hikmet’in eserlerini doğru bir biçimde geleceğe aktarmak olan adını taşıyan kurumların gerekli çalışma, dikkat, özen ve titizliliği göstermemiş olmasıdır. Bu da yanlış ve eksiklerin sürmesine yol açmıştır. Hatta Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanında olduğu gibi, yanlışlıklar yıllarca çevirilere de yansımıştır. Bu farklılıkların dışında son zamanlarda bulunan şiirleri, oyunları, senaryoları ve yazılarını kapsayan, bazılarının varlığı elyazılarıyla, görsel kanıtlarıyla da bilinen yapıtları; mevcut kitaplar sanki “dokunulmaz” gibi külliyatın yeni baskılarında yer almamaktadır. Nâzım Hikmet’in varlığı bilinen yayımlanmamış oyunları, senaryoları, yazıları dışında külliyatında olmadığı saptanmış onlarca şiiri vardır. Külliyattaki eksik gediklere, yanlışlara birkaç örnek vermeye çalışacağız.

Şairin edebî mirasını korumada, başta yayıncılar ve/veya adını taşıyan, amacı bir kültür mirası olan Nâzım Hikmet’i gelecek nesillere olabildiğince doğru aktarmak olan kurumlar hassas ve titiz davranmalıdır.

Bir ve tek Nâzım Hikmet’imiz var!..

Nâzım Hikmet, Znamya Stroitelya gazetesinde. Moskova, 15 Kasım 1961.

Nâzım’ın 80 senedir yok sayılan şiiri

17 Ocak 1938 akşamı bir grup polis, karısı Piraye Hanım, karısının iki çocuğu, üvey annesi Cavide Hanım ve kendi baba bir kardeşleriyle kaldığı Nişantaşı’ndaki evlerine; diğer bir grup da İpek Film Stüdyosu’na baskın yaparak Nâzım Hikmet’i aramışlardı. O sırada bir dergi çıkarmak isteyen halasının oğlu, yazar Celalettin Ezine’nin evinde olan Nâzım Hikmet, Harp Okulu Komutanlığı Askerî Mahkemesi’nde yargılanmak üzere aynı gece tutuklanmıştı. Ertesi günü 3. sınıf bir yolcu vagonunda Ankara’ya sevkedilerek Ankara Hapishanesi’nde bir hücreye kapatıldığında neyle suçlandığını bile bilmiyordu.

Nâzım Hikmet o akşamı yıllar sonra Moskova’da şöyle anlatacaktır:

“…İri göğüslü, şık giyimli, gencecik hizmetçi kız ansızın gelip ‘Nâzım Bey, sizi istiyorlar’ dedi. Gittim, ne göreyim, tanıdık bir polis hafiyesi kapıda durmuyor mu? Adam evin kapısını hemen kapattı ve bana ‘Karakola kadar gideceğiz’ dedi. Yağmur yağıyordu. ‘Yağmurluğumu alayım’ dedim, bırakmadı. Kuzenim geldi, ‘Ne var?’ diye sordu. ‘İşim var’ dedim. Sokakta bir polis arabası bekliyordu. Zengin bir evde, zengin bir sofrayı, yarılanmış şarabımı öylece bıraktım. Askeri savcının talimatıyla beni hapishaneye götüreceklerini söylediler. Götürdüler. Tek başıma bir hücreye tıktılar… Nereye kaybolduğumu, ne şehirde, ne evde hiç kimse bilmiyordu…” (Nâzım’la 7 Yıl, Galina Kolesnikova, Çev. Ayşe Hacıhasanoğlu, Halkevleri, İstanbul 2006, s.14)

Suçlamanın “askerleri askerî disipline karşı kışkırtmak” olduğunu öğrenince, böyle bir şey sözkonusu olmadığı için çok yakında salıverileceğini düşündü. Oysa ki hapislik hayatı Temmuz 1950’ye kadar, 12 yıldan fazla sürecekti! Ankara Hapishanesi’ndeyken mektup yazmasına, tutuklanmasından 10 gün sonra izin verildi. Bu süreçteki durumunu ve yaratıcılığını “Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları”başlığı altında şiirleştirdi.

Aşağıda sıralanan kaynaklarda bu başlık altında bulunan ve Nâzım Hikmet’in külliyatına dahil edilmeyen “Sana fevkalâde mühim bir fikir söyleyeyim” dizesiyle başlayan şiirini de Ankara Hapishanesi’ndeyken yazmış olmalı… Tam 80 sene evvel.

‘Fevkalade’ kitaplar… Nâzım Hikmet’in “Sana fevkalade mühim bir fikir söyliyeyim…” dizesiyle başlayan şiirinin yayımlandığı bazı kitaplar.

Şiir, yazıldığı yıl olan 1938’de ve 1946’da, toplam iki kez yayımlanmış. Nâzım Hikmet de sağlığında SSCB ve İtalya’da yayımlanan bazı kitaplarında bu şiire “Hapisaneden Mektuplar”ana başlığı altında bizzat ve bilhassa yer vermiş. Şiir Türkiye’de de 1969 ve 2003 arasında Nâzım Hikmet’e dair bazı kitaplarda zaman zaman yayımlanmış. Ama nedense bu şiir, şairin Türkiye’deki kendi kitaplarına ısrarla alınmamış,  alınmamakta. 80 senedir adeta yok sayılmakta…

Bu şiirle ilkin Rusça bir kitapta rastlaştım.

Nâzım Hikmet’in kendisinin, 1921-1961 yılları arasını kapsayan şiirlerinden seçerek oluşturduğu, 1961’de Kırk Yıl başlığıyla SSCB’de (Rusça) yayımlanmış kitabını incelerken (Sorok Let, izbrannıestihi [Kırk Yıl, Seçilmiş Şiirler] “Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları” bölümündeki bir şiirin, Nâzım Hikmet, Hudojestvennaya Literatura Yayınevi, Moskova 1962, s. 249) Türkçesini son toplu baskılarında bulamamış, yaptığım anlamsal çevirisiyle soruşturduğum kişilerden de bilgi alamamıştım. Şiir bilinmiyordu.

Nâzım Hikmet, yaklaşık 150 şiirinden oluşan ve 40 yıllık seçmelerini içeren bu kitabında, 1938’e tarihlenen şiirine,  “Hapisaneden Mektuplar”başlığı altında seçtiği 26 şiir içinde ikinci şiir olarak, “Senin Adını Kol Saatımın Kayışına Tırnağımla Kazıdım”ile “Bugün Pazar” şiirlerinin arasında yer vermiş. Bildiğimiz şiirlerden birinin Rusçaya çevrilirken bambaşka bir hale gelmiş olacağını bile düşünmeye başlamıştım ki, şiirin Türkçesini bir kaç yıl sonra, Ekber Babayev’in hazırladığı 1967 Sofya baskısında, başka bir araştırmam sırasında tesadüfen buldum (Bütün Eserleri, Cilt 2, Şiirler, Nâzım Hikmet, Haz. Ekber Babayev, Narodna Prosveta Yayınevi, Sofya 1967, s. 436-437).

Şiir ulaşabildiğim kadarıyla ilk kez Behçet Kemal Çağlar, Orhan Burian ve Halûk Y. Şehsuvaroğlu’nun “tertip ettiği”, 1938’te yayımlanmış Mütarekeden Sonrakiler başlıklı kitapta yer almıştır (Yücel Kitapları, İstanbul 1938, s. 105. Kitabın kapağında 1939, iç kapakta ise 1938 tarihi yazılıdır). Kitap 1918-1938 arasını kapsayan bir şiir antolojisidir. 212 sayfalık kitapta 28 sayfa ayrılan Nâzım Hikmet kısaca şöyle anlatılır: “… Çarpık da olsa bir şeye inanmasıdır ki ona güzel ve tesirli şeyler yazmak imkânını veriyor. O, edebiyatımızın imanla haykıran şairlerinden biridir; ne çare ki imanı çarpık ve zararlıdır… Şair, aynı zamanda, bir zaviyeden görüşün insanı anlamaktaki noksanlığını duymıya başlamış görünüyor”.

. Aynı antoloji 1946’da Orhan Burian tarafından bu kez Kurtuluştan Sonrakiler (Yücel Yayınevi, İstanbul, s. 102-103) başlığı altında yayımlanır.

Zekeriya Sertel’in ilk baskısı 1969’da yapılan Mavi Gözlü Dev kitabında da bu şiiri görürüz (Mavi Gözlü Dev / Nâzım Hikmet ve Sanatı, Zekeriya Sertel, Ant Yayınları, 1969, s. 245).

Aynı kitap 2016 Ağustosu’nda YKY ve Can Yayınları’nın ortaklaşa kitabı olarak yayımlanırken şiir nedense olduğu gibi çıkarılır, yayımlanmaz (Mavi Gözlü Dev, Zekeriya Sertel, Yapı Kredi Yayınları-Can Yayınları, İstanbul 2016).

Aydın Aydemir, şairin kız kardeşi Samiye Yaltırım ve yakınlarındaki diğer kaynaklara dayanarak yazdığı, ilk 1970’de basılan Nâzım kitabında ve sonraki baskılarında aynı şiire yer vermiştir. Aydemir, şairin karısı Piraye Hanım’a yazdığı ve şairin annesi Celile Hanım’ın  evrakları arasında bulunduğunu belirttiği “Kol saatim bozuldu. Ben de mekanizmayı çıkardım. Çerçevenin içine sizin resimlerinizi koydum…” diye başlayan 24 Mayıs 1938 tarihli mektubunun Nâzım Hikmet’e “Senin adını / kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım” dizesiyle başlayan şiir dizisine kaynak olduğuna dikkati çeker. Sözkonusu yitik şiir, kitapta bu dizinin dördüncü şiiri olarak yer alır.

Asım Bezirci araştırmasında, “Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları” ile ilgili olarak Orhan Burian’ın Kurtuluştan Sonrakiler adlı şiir antolojisinden ve Ekber Babayef’in hazırladığı Sofya baskılarından da söz eder.“Sana fevkalâde mühim bir fikir söyliyeyim”dizesiyle başlayan sözkonusu şiir her iki kitapta da olmasına karşın, Bezirci bu şiirden söz etmez; aynı dizideki bazı dizelerle ilgili olarak, Nâzım Hikmet’in daha sonra şiirini işleyerek bazı yerlerini attığını, değiştirdiğini ya da genişlettiğini belirtmekle yetinir (Tüm Eserleri 4, Nâzım Hikmet, Haz. Asım Bezirci, Cem Yayınevi İstanbul, 1976, s. 227).

Kitaplığımdaki birkaç kitabı incelediğimde şiirin Nâzım Hikmet’in sağlığında SSCB’de Rusça basılan Şiirler ve Uzun Şiirler kitabında da (Stihi i Poemi-Nâzım Hikmet, Molodaya Gvardiya Yayınevi, Moskova 1957, s. 98, 99. Şiir Rusça başka yayınlarda da bulunmaktadır); 60 Şiir (Nâzım Hikmet, İzd. İnostrannoy Literaturı, Moskova 1958, s. 72) ve iki ciltlik İtalyanca çevirilerin Poesie cildinde (Nâzım Hikmet, Haz. Giovanni Crino, Editori Riuniti, Bologna, Kasım 1960, s. 252, 253) aynı dizideki diğer şiirlerle birlikte yer aldığını gördüm. Başka kitaplarda da yer verilmiş olması muhtemeldir.

Orhan Burian’ın Kurtuluştan Sonrakiler kitabı 57 yıl sonra 2003 yılında YKY’de aynı başlıkla çıkarken, şiir önceki yeri ve haliyle aynen korunur (Kurtuluştan Sonrakiler, Haz. Orhan Burian, YKY, İstanbul, Mayıs 2003, s. 142) ama şairin külliyatına yine alınmaz.

2013 Ekim’inde Bilkent Üniversitesi’ndeki Nâzım Hikmet Sempozyumu’nda sunduğum bildiriyle bu şiirin yanısıra Nâzım Hikmet’in “Henri  Marten’in Sesi” başlıklı şiirinin Rusçadan yapmaya çalıştığım çevirisini ilk kez günışığına çıkarırken külliyata dikkat çekileceğini, büyük şairimize dair eksik ve yanlışların giderilmeye başlanacağını ummuştum.

Şiirin bu yıla kadar olan yayımlanma hikâyeleri kısaca böyle… (Şiir, Kemal Tahir’in o zamanlarki karısı Fatma İrfan’a yazdığı mektupları içeren kitapta da vardır: Kemal Tahir’den Fatma İrfan’a Mektuplar, Sander Yayınları, 1979, s. 227. Mektuplar parça parça ve açıklamasız yayımlandığı için şiiri Kemal Tahir yazmış gibi bile anlaşılabilir).

Şairin elyazısı Bu yıl başında yayımlanan Aşk ve Şiir Notları (1937- 1942) kitabındaki şiirlerin, Nazım Hikmet tarafından yazılan orijinal halleri (YKY, Ocak 2018).

Bu yıl Ocak ayı ortasında Yapı Kredi Yayınları’nın, Nâzım Hikmet’in Pirayende Altınoğlu’nda kalan bazı defterlerini Nâzım’ın Cep Defterlerinde Kavga, Aşk ve Şiir Notları (1937-1942) başlığıyla yayımlamasıyla şiirin elyazması ortaya çıktı. Yayının 7. cildi olan Zeyl’de “fazlalık” tanımlamasıyla yer alan bu şiirin (s. 78) şiir dizisinden “çıkarıldığı” ve “Nâzım Hikmet’in basılan şiirleri arasında bulunmayan bu şiirin yazarının belirsiz olduğu” vurgulanıyor (s.166).

Başta da belirtildiği gibi bu şiir, Nâzım Hikmet’in bizzat yalnızca SSCB’de, İtalya’da (ve belki başka dillerde de) değil, kendi seçmeleri içinde, hatta şairliğinin 40 yılını içeren seçmeleri arasında da özellikle yer verdiği bir eseridir.

Bu yıl başında yayımlanan Aşk ve Şiir Notları (1937- 1942) kitabındaki şiirlerin, Nazım Hikmet tarafından yazılan orijinal halleri (YKY, Ocak 2018).

Şairin çeşitli dillerde yayımlanan ilk kitaplarından sayfalar…

Şairin çeşitli dillerde yayımlanan ilk kitaplarından sayfalar…
Şairin çeşitli dillerde yayımlanan ilk kitaplarından sayfalar…

Tek başına bu şiirin hikayesi bile Nâzım Hikmet külliyatının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğinin önemli bir kanıtıdır.

(Yayımlar arasındaki en büyük farklardan biri “girer gibi ılık / rahat / ışıltılı bir suya” dizelerindedir. 1946 ve 2013 Orhan Burian baskılarında “girer gibi ışık / rahat / ışıltılı bir suya”, Ekber Babayev’in Sofya baskısında “girer gibi ılık / rahat bir suya”, Aydın Aydemir’in kitabında ise “girer gibi rahat, / ılık bir suya” dır. Rusça baskı dahil yayımlanan kitaplarda, “Kapımın sürgüsünü açıp / duvarlarımı yıkan uykuyu” olarak yer alan dizeler, elyazısında “duvarlarımı yıkıp / kapımın sürgüsünü açan uykuyu” olarak görülmektedir. Burada, Nâzım Hikmet’in sağlığında olması nedeniyle, Mütarekeden Sonrakiler’de yayımlandığı hali esas alınmıştır.)

“Sana fevkalâde mühim
bir fikir söyliyeyim:
Yerine göre değişiyor insanın huyu.
Ben burda dehşetli seviyorum
Kapımın sürgüsünü açıp
duvarlarımı yıkan uykuyu.
Sanki bir dost elinin itişiyle
-hani o beylik benzetişiyle-
Girer gibi ılık,
rahat,
ışıltılı bir suya
bırakıyorum kendimi uykuya.
Rüyalarım mükemmel:
Hep dışardayım.
Kâinat güneşli, kâinat güzel.
Rüyalarımda daha bir kerre bile hapis olmadım
bir kerre bile bir dağdan
                          yuvarlanmadım uçuruma.
“Uyanışların korkunç oluyor ama”
diyeceksin.
Hayır karıcığım
Rüyanın payını rüyaya verecek kadar
                                                cesaretim var.”

Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim‘de “Tekrarlılık

Nâzım Hikmet önceleri Romantika adını verdiği son romanı Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim’de otobiyografik anılar yüklediği iki kahramanından biri olan Ahmet’e şunları söyletir:

“Bütün bu düşündüklerim, biliyorum, bütün bunlar romantika. Kaç yıldır ömrüm romantika. Kerim’inki de, daha tanımadığım, ama tanıyacak olduğum bir yığın insanınki de, Suphi’ninki de, Petrosya’nınki de, Marusa’nın, Anuşka’nınki de romantika. Kim bilir, belki çok eziyetli, belki de kanlı, ama dört nala koşan atının üstündeki Kızıl Çetecinin romantikası. Atlı nereye koşuyor? Çoğu kere ölüme. Ama  yaşamak için, daha güzel, daha haklı, daha dolgun, daha derin yaşamak için” (Nâzım Hikmet, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, YKY, İstanbul Aralık 2017, s.157)

Romanına son halini verdikten sonra da bir kağıdın sol alt köşesine deniz dalgası ve bir güneş deseni çizip, sayfanın üst kısmına el yazısıyla “Yaşamak güzel şey be kardeşim” yazarak romanının adını değiştirir ve adeta kapağını da tasarlar (Nâzım Hikmet’in ölümünden sonra karısı Vera Tulyakova Hikmet bu taslağı, eserin diğer elyazmalarıyla birlikte Rusya Devlet Edebiyat ve Sanat Arşivi’ne vermiştir. RGALİ, 2250-1-71-I., M. Melih Güneş e-arşivi).

Romanın son sayfası

Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanının son sayfası. Rusya Devlet Edebiyat ve Sanat arşivlerinde son elyazılı düzeltmelerin bulunduğu müsveddenin son yaprağında, “Komunistim” kelimesi açıkça görülüyor.

Romanla ilgili ilk çalışmalarını, yazdığı bir mektupta Münevver Andaç’la paylaşır:

“Canım efendim,

Moskovaya döndüm. 10 gün yattım. Yüreğim durup dururken kahbelik etmeğe kalkıştı. Ama 10 günlük tedaviden sonra şimdi yine yoluna girdi. Berline yolladığın bir mektubu burda aldım. Çalışıyorum romana. 925 yılları, İzmir ve Moskova. Bilmem sana anlatmış mıydım, o tarihlerde İzmirde başımdan bir kuduz köpek meselesi geçmişti. Bir yandan da o devir İstiklâl Mahkemesi arıyordu beni. Sonra Moskovadaki talebelik filân işte bu fonda bir roman. Fena olmuyor” (Mektup, Aydın Aydemir arşivinde korunmaktadır).

Roman ilkin Nâzım Hikmet’in sağlığında ve Rusçaya tercümesinde bizzat birlikte çalıştığı Lev Starostov’un çevirisiyle SSCB’de 1963 Ekim’inde 700 000 tirajla yayımlanır (Nâzım Hikmet, Romantika, Çev. Lev Starostov, Roman Gazeta, sayı 19 (295), 1963. Nâzım Hikmet’in sağlığında gazetelerde bazı bölümleri tefrika edilmiştir). Yazarın ölümünden sonra Fransızcaya çevirisi Münevver Andaç’a önerilir. Andaç, Abidin Dino’ya Varşova’dan gönderdiği 21 Haziran 1963 tarihli mektubunda, henüz okumadığı romanın içerik ve niteliğini bilmediği için, çevirdikten sonra kendilerinin beğenme durumuna göre yayına Louis Aragon’la birlikte karar verilmesinin uygun olacağını yazar. Andaç’ın çevirisi Les Romantiques (Romantikler) adıyla 1964 yılında Fransa’da yayımlanır (Nâzım Hikmet, Les Romantiques, Çev. Münevver Andaç, les editeurs français réunis, Paris, 1964).

Yani elimizde, romanla ilgili güvenilebilecek başta Rusça olmak üzere iki çeviri ve üç elyazması var. Elyazılı müsveddelerden biri Anjel Açıkgöz’ün ölmeden 11 ay önce bana bağışladığı, Nâzım Hikmet’in kendisine dikte ettirdiği ilk müsveddelerden. Nâzım Hikmet bu müsveddede, romanın sonundaki “Konuklarım” başlığı altına kendini de ismen romana dahil etmiş:

“Ben, Nâzım Hikmet, bu kitaba Ahmedin, İsmailin, Ziyanın, Anuşkanın, Nerimanın, Sagamanyanın istekleriyle 1960da başladım. Ayını hatırlamıyorum. (Kerim öldü. Timarhanede de değil. İyileşip çıktı ordan. Veremden öldü 1950nin mayısında). Yirmi, yirmi beş yaprak kadar yazdım. Bıraktım. Yürümedi.

Ahmedin, İsmailin, Ziyanın, Anuşkanın, Nerimanın yakamı bırakmıyan ısrarlarıyla işe, 1962nin 8 Ağustosunda yeniden koyuldum. Aynı ayın 26sında bitirdim kitabı…”

Yazarın el yazısıyla düzeltmelerinin olduğu son daktilo edilmiş sayfalarda ve basılı romanda ise Nâzım Hikmet ismi yer almasa da“Konuklarım” bölümünün yazarın ağzından olduğu anlaşılmaktadır.

Romanın bitişi basılı kitapta şöyledir:

“Marusa’yla Anuşka’ya şiiri Rusçaya çevirdim.

İsmail cıgarasını, cıgaramdan yaktı:
-İyi yazmışsın, iyi, dedi. Sonra ayağa kalktı, pencereyi açtı, güneş girdi odaya.
Anuşka’nın ak, uzunca parmaklı, tombul avucunda Ahmet’in eli.
Neriman kalınca sesiyle tekrarladı kocasının sözünü:
-Yaşamak güzel şey be kardeşim.
Konuklarım kocalmamış. Onları son görüşümde kaç yaşında bırakmışsam o yaştalar, ama ben altmışımın içindeyim. Beş yıl daha yaşayabilsem…”
Oysa çevirilerde ve düzeltmeleri Nâzım Hikmet tarafından elyazısıyla yapılmış son müsveddede, bu son bölüm (sayfalardaki yazım biçimi ve hataları korunarak) şöyledir:

Marusayla Anuşkaya şiiri rusçaya çevirdim.

İsmail cıgarasını, cıgaramdan yaktı:
-İyi yazmışın, iyi, sonradedi , sonra ayağa kalktı, pencereyiperdeyi açtı, güneş girdi odaya: İsmail
-Yaşamak güzel şey be kardeşim, dedi .
Anuşkanın ak, uzunca parmaklı, tombul avucunda Ahmedim eli.
Neriman kalınca sesiyle tekrarladı kocasının sözünü:
-Yaşamak güzel şey be kardeşim .
Konuklarım kocalmamış. Onları son görüşümde kaç yaşındaysalar bırakmışsam o yaştalar, ama ben altmışımın içindeyim. Beş yıl daha yaşayabilsem….”

“Tekrardaki mucize”yi (Sebastian Bah’ın 1 Numaralı Dominör Konçertosu, Nâzım Hikmet, Bütün Şiirleri, YKY, İstanbul, 2017, s.1629) seven Nâzım Hikmet, romanına adını veren cümleyi tekrarlatır: “Yaşamak güzel şey be kardeşim”diye diye. Ancak Türkiye’de ilk yayımlandığı (Nâzım Hikmet, Yaşamak güzel şey be kardeşim, Gün Yayınları, İstanbul, 1967) yıl olan 1967’den beridir onca yayınevi daha önce nerede tekrarlanmış bu cümle diye kaygılanmamış ya da dikkat etmemiş. Roman Türkiye’de ilk çıkarken muhtemelen “Yaşamak Güzel Şeydir Kardeşim” başlıklı 1964 Sofya baskısı olduğu gibi yayımlanmış olsa gerek ki, romana adını veren cümle de yarım asırdan fazladır bugüne kadar Sofya baskısındaki gibi hep eksik kalmış. 2017 Aralık’ta bir kurulca gözden geçirilerek yapıldığı duyurulan son baskısında da elyazmalarına ve yazarın sağlığında yapılmış çevirilere itibar edilmeye gerek görülmemiş. Yine Sofya baskısı dikkate alındığı için bir şiirinde “Tekrardaki mucize gülüm / tekrarın tekrarsızlığı” diyen yazarına rağmen “tekrarsızlığın tekrarı” sürmüş.

Üstelik romanda İsmail, “pencereyi” değil “perdeyi” açmıştır güneş girsin diye. Öyle ya, pencereyi açsa hava girerdi içeriye. Starostov’un Rusça çevirisinde de, İsmail pencereyi değil, “pencerenin perdesini” açar. Yazar kitaptaki gibi “… kaç yaşında bırakmışsam o yaştalar” değil, elyazmasında “kaç yaşındaysalar o yaştalar” demiştir. Belli ki yazar, konuklarını “bırakmamıştır”. Nâzım Hikmet’in Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim’i eleştirmesi için bir müsvedde gönderdiği Fahri Erdinç’e “eleştiri dinlerim, ama virgülümü vermem” dediğini hatırlamanın tam sırası sanki… (M. Melih Güneş, “Leipzig’te Bir Akşam Yemeğinde Fahri Erdinç’in Nâzım’a Sataşması”, Sözcükler Dergisi, sayı 68 (Temmuz-Ağustos 2017), s. 16.)

Müsveddelerdeki düzeltme yaptığı sayfaların üstüne yazdığı “dikkat”in eski Türkçe olması ayrıca dikkate değerdir.

Yazım kuralı olarak; Nâzım Hikmet’in basılı tüm kitaplarında iki nokta üst üste işareti ile önceki sözcüğün arasında ille de bir boşluk vardır. Nâzım Hikmet’in basılı kitaplarında nedense bu ayrıcalık yalnızca iki nokta üst üste işaretinedir. Nâzım’ın yazımı dikkate alınıyorsa bu boşluk; nokta, virgül gibi bütün noktalama işaretlerinin öncesinde de olmalı.

Gelelim Nâzım Hikmet’in romanda Rusçaya çevirdiğini söylediği şiirine. Bilindiği gibi şiir “emekçi” olmakla “komünist” olmak birbirine ne kadar ve kimlerce denk görüldüyse, Aralık ayındaki son baskıya kadar yarım asırdır “komünistim” yerine “emekçiyim” diye yayımlandı. Romanın müsveddeleri ve elyazmaları dışında, şairin tamamen kendi elyazısıyla ise 1962 yılına ait Kiril alfabesi bir telefon fihristinin son sayfalarında (M. Melih Güneş e-Arşivi, VTH Bölümü) bulunan şiir “Komünistim” değil, “Komunistim” dizesiyle başlamaktadır. Eserin tek başına şiir olarak da şairin “Bütün Şiirleri”ne girmesi gerekir:

“Komünistim” yerine “emekçiyim” yazıldı Nâzım Hikmet’in kendi elyazısıyla bir telefon defterine yazdığı, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanının sonunda yer verdiği şiiri. Bu şiirdeki “komünistim” kelimesi, geçen yıl sonuna kadar tüm kitaplarında “emekçiyim” olarak yayımlandı ve çevirileri de buna göre yapıldı.

“Komunistim,
Sevdayım tepeden tırnağa,
sevda: görmek, düşünmek, anlamak,
sevda: Doğan çocuk, yürüyen aydınlık,
sevda: salıncak kurmak yıldızlara,
sevda: Dökmek çeliği kanter içinde,
Komunistim,
sevdayım tepeden tırnağa…”

Romanla ilgili olarak 50 yıldan fazladır süregiden yanlış, eksiklik ya da farklılıkların yalnızca birkaçına “arşiv belgelerinin ışığında dikkat çekmek” amacını taşıyan bu yazı, bir edebiyat ya da kitap incelemesi değildir. İhmalkarlık sürdükçe, belgeler kişilerde kaldıkça ya da ortaya çıkmadıkça, üstelik bilinenler incelenmedikçe; sağlıklı ve doğru bir Nâzım Hikmet külliyatı mahrumiyeti de sürecektir.

Bakü’ye Gidiyorum Ay Balam, neden yok?

Bundan 11 yıl önce YKY tarafından bir kitap yayımlandı: Bakü’ye Gidiyorum Ay Balam (Nâzım Hikmet’in Azerbaycan’daki İzleri ‘1921-1963′, Aslan Kavlak, İstanbul, Ekim 2007). Kitap iki yıl içinde bir baskı daha yaptı. Aslan Kavlak’ın Bakü’de yaşadığı dönemde toparladığı, konusunda oldukça önemli belge ve bilgileri içeren bir kitap bu. Nâzım Hikmet’in 11 Ekim 1957’de yazdığı belirtilen şiir kitaba da adını vermiş. Kaynak olarak kitapta, 16 Ekim 1957 tarihli Komünist (Azerice) ve Bakinski Raboçi (Rusça) gazeteleri gösterilir (Aslan Kavlak’la görüşme – 06.05.2018).

Şiirin resmedilişinden yani dize dizilişinden kuşkuya düşüp araştırınca, külliyatta ve başka bir kitapta olmadığını gördüm. Şiir Nâzım Hikmet’in aynı yayınevindeki kitaplarına da alınmamış. Herhangi bir dipnot bilgisi verilmeden Azerice’den Türkçeye kitabın yazarı tarafından çevrilerek aşağıdaki haliyle kitaba alınmış:

“Moskova’dan yola çıktım bu akşam, 
Vagonumun kapıları aynalı. 
Bakü’ye gidiyorum, ay balam, 
Bakü Aslı, ben Kerem. 
Bakü gençliğim demek: 
Dost eline emanet ettiğim yürek, 
İliç’in bulağından içtiğim su, 
Kardeş sofrasında kestiğim ekmek. 
Damda yârin yüzünde yıldızların uykusu; 
Bakü gençliğim demek. 
Bakü’ye gidiyorum, ay balam, 
Bakü Aslı, ben Kerem.”

Vera ve ‘Avuçlarından Akamayan Aydınlık’

Nâzım Hikmet ile Vera Tulyakova, balayı niteliğindeki Kislovodsk seyahatinden dönmüş, Moskova’daki evde yaşıyorlardır artık. O aylarda yazdığı şiirlerden “Vera’nın Uykudan Uyanışı” adlı şiirindeki eksik dizeyi Nâzım Hikmet’in evindeki çalışmalarım sırasında farketmiştim ve bu konu 2010’da kitap-lık dergisinde ayrıca yayımlanmıştı (sayı 141, s. 10). Nâzım Hikmet bu şiiri iki pelür kağıdına yazmış. Basılı kitaplara geçmeyen dize de ilk sayfanın en altında kalmış. Muhtemelen kaynak olarak alınan kopyalarda bu alt satır çıkmamıştır. Şiirde çok belirgin olan sinematografik anlatım, sözkonusu “aktı avuçlarından senin”dizesiyle adeta bağlanıp tamamlanmaktadır.

Şiirin ilgili dizeleri külliyatta şöyledir:

“…evin içinde dışında uyandı aydınlık
doldu saçlarına senin
dolandı çıplak beline ak ayaklarına senin.”
Elyazmasında ve şairin kendi sesinden kayıtta ise şöyledir:
“…evin içinde dışında uyandı aydınlık
doldu saçlarına senin
dolandı çıplak beline ak ayaklarına senin.”

Yeni Şiirler adıyla Moskova’da 1961’de Rusça basılan kitapta da (Novie Stihi [Yeni Şiirler],Nâzım Hikmet, Sovyetskiy Pisatel Yayınevi, Moskova, Kasım 1961, s.67) bulunan bu dizenin farkında olan Asım Bezirci, şiire son halini verirken bu dizeye yer vermez (Tüm Eserleri 5 / Şiirler 5/ Rubailer, Yeni Şiirler, Nâzım Hikmet, Haz. Asım Bezirci, Cem Yayınevi, İstanbul, Haziran 1976, s.319). Hem 2010’da kitaplık dergisinde hem de 2011’de Büyük İnsanlık (Kendi Sesinden Şiirler, Nâzım Hikmet, YKY-Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Ocak 2011, s.44 – CD ses kaydı sırası: 36) kitabında şairin kendi sesinden de yayımlanmasına rağmen hâlâ Bütün Şiirleri’nde (Nâzım Hikmet, YKY, İstanbul, Ocak 2017, s.1731) bu eksiklik giderilmemiştir. Nâzım Hikmet’in halihazırda yayımlanmış bulunan eserlerinde adeta bir dokunulmazlık vardır sanki; Memet Fuat dokunulmazlığı!.. Ve işte şiirin tamamı:

“Bu da senin için yazıldı Vera”

”Vera’nın Uykudan Uyanışı” şiirinin Vera Tulyokava Hikmet Arşivi’nde korunan orjinali ve Nâzım Hikmet’in elyazısıyla yanına aldığı not.

Vera’nın Uykudan Uyanışı

İskemleler ayakta uyuyor
masa da öyle
serilmiş yatıyor sırtüstü kilim
yummuş nakışlarını
ayna uyuyor
pencerelerin sımsıkı kapalı gözleri
uyuyor sarkıtmış boşluğa bacaklarını balkon
karşı damda bacalar uyuyor
kaldırımda akasyalar da öyle
bulut uyuyor
göğsünde yıldızıyla
evin içinde dışında uykuda aydınlık
uyandın gülüm
iskemleler uyandı
köşeden köşeye koşuştular
masa da öyle
doğrulup oturdu kilim
nakışları açıldı katmer katmer
ayna seher vakti gölü gibi uyandı
açtı kocaman mavi gözlerini pencereler
uyandı balkon
toparladı bacaklarını boşluktan
tüttü karşı damda bacalar
kaldırımda akasyalar ötüştü
bulut uyandı
attı göğsündeki yıldızı odamıza
evin içinde dışında uyandı aydınlık
doldu saçlarına senin
aktı avuçlarından senin
dolandı çıplak beline ak ayaklarına senin.

Mayıs 1960, Moskova

‘Paris’in Damlarını Aşamayan’ dizeler

Nâzım Hikmet 1962’yi 1963’e bağlayan yılbaşı gecesini geçirmek üzere karısı Vera Tulyakova ile birlikte Paris’tedir. Eski dostları Abidin ve Güzin Dino’larla buluşmuş; Yaşar Kemal, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cihat Burak, Avni Arbaş, Hıfzı Topuz gibi pek çok kişiyle görüşmüştür. Coşku içindedir.

Kendilerinden önce ressam Max Ernst’in yaşadığı, Nâzım Hikmet’in “ölümsüz dostlukların gemisi” olarak tanımlayacağı bir çatı katında yaşayan Dino’lar, Nâzım Hikmet ve karısı Vera Tulyakova’yı hiç değilse bir akşam evlerinde ağırlamak isterler. Ancak onca merdiveni çıkması sağlığı nedeniyle sakıncalı olan Nâzım’ı merdivenlerde “eyleme-dinlendirme” görevi Yaşar Kemal’e verilir. Yaşar Kemal, basamakların ardı sıra her sahanlıkta, durduklarını hissettirmeden Nâzım’a hikâyeler anlatacak, lafa tutacaktır… Evde bekleyen sofra, Şakir Eczacıbaşı’nın İstanbul’dan gönderdiği midye dolması, yaprak sarması, pastırmayla donatılmıştır. Nâzım, cebinde taşıdığı 1962 yılının telefon defterinin son sayfasına, yılın son gününde (belki de son saatlerinde) aşağıdaki şiiri yazar:

Nâzım Hikmet, Abidin Dino ve Vera Tulyakova Paris’te, 1961.

“Sen-Mişel rıhtımında beşinci kattan çıkar yola
Yüzer bacaların üstünde
Dino’ların tavan arası
burası ölümsüz dostlukların gemisi
tuvallerde Antip denizi cıvıl cıvıl
ve sofrada midye dolması İstanbul’umdan
ve duvarda Ah’ın iki gözü iki çeşme
ve Güzin ablam zeytin dalıdır
Verusam püsküllü mısır
Abidin dümeni güneydoğuya kıvır
Aşalım Paris damlarını
Varalım Emirgâna”.

31/XII/1962 Paris

Nâzım Hikmet bu şiiri yazdıktan beş ay sonra vefat edecektir.

Şiirse basılı kitaplarına, 1 günlük farklı bir tarihle ve “Sen-Mişel” yerine “Saint Michel”, “Antip” yerine “Antibes” gibi terbiye edilmiş/yeni yazım kuralına uydurulmuş bir yazma biçimiyle aktarıldığı gibi, her nasılsa sondan ikinci dizesi “Aşalım Paris damlarını” olmaksızın, eksik geçer. Bu da şiirin sinematografisinde zayıflığa, aceleye getirilmişliğe yol açar. Halbuki Güzin Dino’yla yapılan bir röportajda da bu şiir “Aşalım Paris damlarını” dizesiyle aktarılmaktadır. Bu dize olmayınca Abidin Dino dümeni kıvırınca Seine Nehri’nden geçip (Manş üzerinden!) Boğaz’a varacakları bile anlaşılabilir. Oysa şair belli ki Emirgân’a Paris damlarını aşarak, uçarak varmak istemektedir.

Kaybolan dize Nâzım Hikmet’in “Sen Mişel rıhtımında beşinci kattan çıkar yola…” dizesiyle başlayan şiirinin, Vera Tulyakova arşivinde bulunan bir cep defterindeki orijinali. Yayımlanmayan “Aşalım Paris damlarını” dizesi açıkça görünüyor.

“Martılara Rastlamadım” şiiri nasıl kayboldu?

Nâzım Hikmet’in Vera Tulyakova’ya Stockholm’den gönderdiği “Martılara rastlamadım” dizesiyle başlayan bir şiiri, ilk kez 30 yıl önce Nâzım’la Söyleşi (Vera Tulyakova Hikmet, çev. Ataol Behramoğlu, Cem Yayınları, İstanbul, 1988, s. 273) kitabında Rusçasından çeviri olarak yayımlanmıştı. Şiirin orijinali Nâzım Hikmet’in Moskova’daki evinde yaptığım çalışmalar sırasında bulundu ve şairin Türkçesiyle ilk kez Vera Tulyakova Hikmet’in Bahtiyar Ol Nâzım kitabında yayımlandı (Çev. Hülya Arslan, YKY, İstanbul, Şubat 2008, s. 135). Bu Şehir Güzelse Senin Yüzünden kitabında da yayımlanan şiir, nedense 10 yıldır külliyata girmemiştir:

‘Martılara rastlamadım…’ Nâzım Hikmet’in “Martılara rastlamadım…” dizesiyle başlayan şiiri, Vera Tulyakova’ya Stockholm’den gönderdiği bir kartpostalın arkasına yazılmıştı. Şiirin Türkçe orijinali ilk defa 2008 Ocak ayında Tulyakova’nın Bahtiyar Ol Nazım kitabında yayımlanmıştı. Nedense 10 yıldır Nâzım külliyatına girmemiştir. Kartpostalın arkası

“Martılara rastlamadım
balıklar kovalamadı dümen suyunu
ve üç gün üç gece
bulutların önünden
ağır bir keder gibi akıp geçti Baltık denizi
ve ben ordaydım yine sensiz
ve içimde seni yitirmenin korkusu
dönüp bulamamak seni
seni ve şehri bulamamak yerinde
seni, şehri ve dünyamızı.”

8 Mayıs 1959, Stockholm

Ön yüzü

Külliyata girmeyen ‘Anuşka’ şiiri

Nâzım Hikmet’in, karısı Vera Tulyakova’nın kızı Anna Stepanova’ya 9. yaşı için yazdığı ve “Bitirdin dokuzunu Anuşka”dizesiyle başlayan şiiri, ilk kez yaklaşık 30 yıl önce Nâzım’la Söyleşi kitabında Rusçasından çeviri olarak yayımlanmıştı (Vera Tulyakova Hikmet, Çev. Ataol Behramoğlu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1989, s. 172).

Bu şiirin Türkçesi de Nâzım Hikmet’in Moskova’daki evinde yaptığım çalışmalar sırasında bulundu ve ilk kez Vera Tulyakova Hikmet’in Bahtiyar Ol Nâzım kitabında yayımlandı. Bu şiir de en az 10 yıldır külliyata girmeyi bekliyor.

“Bitirdin dokuzunu Anuşka
sanırsam oldukça değişecek
               yüzün gözün
                          boyun bosun
                                    aklın fikrin
                                        doksanını bitirdiğinde.
Bitirdin dokuzunu Anuşka
değişmesin yüreğinin içindeki billur çekirdek
                                        doksanını bitirdiğinde”

12/XI/1961, Moskova

“Bitirdin dokuzunu Anuşka”

Şairin, Vera Tulyakova’nın kızı Anna Stepanova’ya yazdığı “Bitirdin dokuzunu Anuşka” dizesiyle başlayan şiirinin orijinal elyazması.

Devamını Oku

Son Haberler