Kasım
sayımız çıktı

Şehitler ölmesin diye!

Yakın tarihte, yani 1. Dünya Savaşı’ndan bu yana dahil olduğumuz düzenli-düzensiz savaşlar üzerine Türkiye’de binlerce kitap-ma­kale yazılmıştır. Yüzbinlerce nutuk atılmış, tören düzenlenmiş, haber yapılmıştır. Peki bunlardan yüzde kaçı bu önemli hadiselere katı­lan askerlerin tanıklığına, anılarına, bilgilerine yer vermiştir? Yüzde falan değil, ancak binde biri!

Önce şunu baştan (tekrar) söyleyelim: Türk devleti de Türk milleti de vefasızdır.

Olsun. Zaten bu askerler bu savaşlara, bu mücadelelere böyle bir ha­tırlanma, anılma beklentisiyle girmemiştir. Arkadaki çoluk-çocuk ya­şasın, toprak düşmana geçmesin, görevimizi yapalım; kısaca “vatan sa­ğolsun” demişlerdir. Bu yüksek ruh hâlini takdir eden, onların anılarını yaşatan ve yeni nesillere aktarabilen ilk elden kaynaklar, eserler, kayıtlar, fotoğraflar, çalışmalar utanç verici seviyede azdır, nadirdir. Basit bir ör­nek: Çanakkale Harbi’ne katılan gazilerin tanıklığına yer veren kitap sa­yısı 1’dir! (Yaşayan Çanakkaleli Muharipler – Cahit Önder).

İstiklal Savaşı’nda, Kore’de, Kıbrıs’ta savaşan ve Güneydoğu’daki gay­rinizami harbe iştirak eden gazilerin tanıklığına dayalı çalışmalar iki elin parmaklarını geçmez. Onların görüşlerini, düşüncelerini, duygularını, sa­vaştan sağ çıktıktan sonraki hayatlarını bilmeyiz; bunlarla ilgilenmeyiz.

“Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” lafı bile, içinde bulunduğumuz bu rezil-kepaze durumu tarif etmekten uzaktır. Zira ölen öldüğüyle kalmış, unutulmuş, genel laflarla anonimleştirilmiştir. Hani bazı kendini bilmez­ler “şehit edebiyatı” diyorlar ya, aslında o dahi yoktur; saçma sapan dizi­lere-filmlere malzeme edilen, üzerinde asgari düzeyde bile çalışılmamış berbat ve zehirli ürünler vardır.

“Kalan sağlar” da bizim değildir. Şehitler düşman kurşunuyla düş­müş, gaziler kendi vatanının insanları tarafından yaşarken unutulmuş, yani bir anlamda öldürülmüştür.

Asker, görev insanıdır. Her dönemde siyasi otoritenin siyasi tercihle­ri tabii olacaktır. Ancak ister zaferle ister hezimetle sonuçlansın, bu sıcak çatışmalara giren insanları unutmamak, belgelemek ve şereflendirmek milletin boynunun borcudur.

Çanakkale’de tarihlerinin en ağır yenilgilerinden birine uğrayan İngi­lizler, Avustralyalılar, Fransızlar; bu yenilgiyi bir “anma zaferi” haline ge­tirebilmişlerdir. Biz ise örneğin tam 69 yıl önce Kuzey Kore toprakların­da kalan 175 şehidimizin kemiklerinin iadesi için 69 yıldır herhangi bir girişimde bulunmamış durumdayız.

Bu sayımızda, Kıbrıs Harekatı’nda görev yapan kahraman askerleri­mizden bir grubun 45 sene sonra yine aynı arazideki incelemelerine ta­nıklık ettik. Yazarımız Serhan Güngör ile bu girişimi organize eden Yiğit Şatana ve Hasan Taş’ı tebrik ediyoruz; ülkemizde de “anma kültürü”nün gerçek anlamda tesis edilmesi yolunda önemli bir adım.

Şehitler ve gaziler, eğer unutulursa ölür. Ve onlar ölürse, devamlılık ve devlet ve millet ve gelecek yoktur.