Yakın tarihte, yani 1. Dünya Savaşı’ndan bu yana dahil olduğumuz düzenli-düzensiz savaşlar üzerine Türkiye’de binlerce kitap-makale yazılmıştır. Yüzbinlerce nutuk atılmış, tören düzenlenmiş, haber yapılmıştır. Peki bunlardan yüzde kaçı bu önemli hadiselere katılan askerlerin tanıklığına, anılarına, bilgilerine yer vermiştir? Yüzde falan değil, ancak binde biri!
Önce şunu baştan (tekrar) söyleyelim: Türk devleti de Türk milleti de vefasızdır.
Olsun. Zaten bu askerler bu savaşlara, bu mücadelelere böyle bir hatırlanma, anılma beklentisiyle girmemiştir. Arkadaki çoluk-çocuk yaşasın, toprak düşmana geçmesin, görevimizi yapalım; kısaca “vatan sağolsun” demişlerdir. Bu yüksek ruh hâlini takdir eden, onların anılarını yaşatan ve yeni nesillere aktarabilen ilk elden kaynaklar, eserler, kayıtlar, fotoğraflar, çalışmalar utanç verici seviyede azdır, nadirdir. Basit bir örnek: Çanakkale Harbi’ne katılan gazilerin tanıklığına yer veren kitap sayısı 1’dir! (Yaşayan Çanakkaleli Muharipler – Cahit Önder).
İstiklal Savaşı’nda, Kore’de, Kıbrıs’ta savaşan ve Güneydoğu’daki gayrinizami harbe iştirak eden gazilerin tanıklığına dayalı çalışmalar iki elin parmaklarını geçmez. Onların görüşlerini, düşüncelerini, duygularını, savaştan sağ çıktıktan sonraki hayatlarını bilmeyiz; bunlarla ilgilenmeyiz.
“Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” lafı bile, içinde bulunduğumuz bu rezil-kepaze durumu tarif etmekten uzaktır. Zira ölen öldüğüyle kalmış, unutulmuş, genel laflarla anonimleştirilmiştir. Hani bazı kendini bilmezler “şehit edebiyatı” diyorlar ya, aslında o dahi yoktur; saçma sapan dizilere-filmlere malzeme edilen, üzerinde asgari düzeyde bile çalışılmamış berbat ve zehirli ürünler vardır.
“Kalan sağlar” da bizim değildir. Şehitler düşman kurşunuyla düşmüş, gaziler kendi vatanının insanları tarafından yaşarken unutulmuş, yani bir anlamda öldürülmüştür.
Asker, görev insanıdır. Her dönemde siyasi otoritenin siyasi tercihleri tabii olacaktır. Ancak ister zaferle ister hezimetle sonuçlansın, bu sıcak çatışmalara giren insanları unutmamak, belgelemek ve şereflendirmek milletin boynunun borcudur.
Çanakkale’de tarihlerinin en ağır yenilgilerinden birine uğrayan İngilizler, Avustralyalılar, Fransızlar; bu yenilgiyi bir “anma zaferi” haline getirebilmişlerdir. Biz ise örneğin tam 69 yıl önce Kuzey Kore topraklarında kalan 175 şehidimizin kemiklerinin iadesi için 69 yıldır herhangi bir girişimde bulunmamış durumdayız.
Bu sayımızda, Kıbrıs Harekatı’nda görev yapan kahraman askerlerimizden bir grubun 45 sene sonra yine aynı arazideki incelemelerine tanıklık ettik. Yazarımız Serhan Güngör ile bu girişimi organize eden Yiğit Şatana ve Hasan Taş’ı tebrik ediyoruz; ülkemizde de “anma kültürü”nün gerçek anlamda tesis edilmesi yolunda önemli bir adım.
Şehitler ve gaziler, eğer unutulursa ölür. Ve onlar ölürse, devamlılık ve devlet ve millet ve gelecek yoktur.