Son yıllarda “restorasyon” dendiğinde hemen arkasından “aman!” geliyor. Ancak farklı disiplinlerdeki uzmanların ortak çabasıyla gerçekleştirilen iyi ve doğru restorasyonlar da var. Zeyrek semtindeki Şeyh Süleyman Mescidi, hem Bizans kimliği hem Osmanlı dokusuyla yeniden ayağa kaldırıldı.
Son yıllarda yaşanan bir çok restorasyon tartışmasının arasında, İstanbul’da Zeyrek semtindeki Şeyh Süleyman Mescidi haberleri pek ilgi çekmedi. Mescid tek kubbeli küçük bir yapı. Yanında 20 kadar mezardan oluşan bir haziresi var. 19. yüzyılın sonlarından itibaren cemaatinin yaptığı basit müdahaleler dışında bir onarım görmeyen yapı, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2013 yılında ele alındı ve hazırlanan restorasyon projeleri çerçevesinde uygulamalara başlandı.
Uzmanların oluşturduğu bir bilim kurulu ve Vakıflar İstanbul Bölge Müdürlüğü’nün katkısıyla gerçekleşen uygulamalar, Şubat 2017’de tamamlandı ve mescit olarak kullanılmak üzere İstanbul Fatih Müftülüğü’ne teslim edildi.
Restorasyon Vakıflar Genel Müdürlüğü ve İtalyan Mimarlık, Sanat ve Kent Restorasyonu Derneği’nce ortaklaşa gerçekleştirildi. Med-Art Projesi denilen bu çalışmada, her iki ülkenin uzmanları hem deneyimlerini paylaştı hem de farklı yaklaşımları tartışma imkanını elde etti. Önemli bir anıtın restorasyonu kadar eğitim çalışmalarını da içeren bu projede bazı restorasyon uygulamaları değerlendirildi; İtalyan uzmanlar da İstanbul’da Şeyh Süleyman Mescidi’nde inceleme, değerlendirme ve bazı uygulamalar yaptılar.
Kentin Geç Roma döneminde inşa edilen bir anıtını bu şekilde ve birçok restorasyon çevresinin katkısı ile ele alabilmek önemli. Yapının restorasyonunda öncelikle Bizans ve Osmanlı dönemine ait farklı izleri korumak ve yaşatmak arzusu ile çalışıldı.
Yapı Bizans döneminde 5. yüzyıl dolaylarında bir mezar anıtı olarak inşa edilmiş olmalıdır. Muhtemelen uzun Bizans yüzyıllarında başka amaçlar için kullanılmış ve örtü sistemi de yenilenmiştir. Bazı araştırmacılar yapının yakınlardaki bir manastırın kütüphanesi olduğunu düşünür. Ancak ne yazık ki ne fonksiyonunu ne de Bizans dönemindeki ismini belirlemek mümkün değildir.
İstanbul’un fethinden sonra 1491 yılında Zeyniye tarikatına mensup Şeyh Süleyman Halife tarafından bir zaviye haline getirilmiştir. Hakkında pek bir şey bilinmeyen Süleyman Halife vefat ettiğinde zaviyesinin önüne defnedildiğinden zamanla semtin ve Zeyniye tarikatının bazı mensuplarıda etrafına gömüldükçe burası bir hazireye dönüşmüştür. Zaviye zamanla mahalle halkına hizmet veren bir mescit olarak da kullanılır olmuştur.
1756 yılında bir yangında zarar gören yapı Kazgan Hasan Ağa tarafından onarılmış. Bu dönem de kubbenin etrafında bazı onarımlar yapılmış olabilir. 19. yüzyıl sonlarında II. Abdülhamid döneminde mescidin içine gri siyah renklerle hazırlanmış kalemişleri yapılmıştır. Bu onarım sırasında mescidin önüne ahşap bir bölüm de inşa edilmiştir. Bundan sonra kaderine terk edilen yapı, kalabalık olmayan cemaati tarafından kullanılmaya devam etmiştir. Cemaat bakımsız kalan mescidin duvarlarını kubbe eteğine kadar beyaz badana ile boyamıştır.
Türkiye’de restorasyon konusunda pek bilgisi, ilgisi olmayan kişiler genellikle sadece başarısız bulunan uygulamaların haberlerini takip ediyor. Ancak ülkede birçok uzmanın ciddi çalışmaları sonucu korunan kültür varlıklarını da unutmamak gerek.