Osmanlı devrinden kalma İstanbul Darülfünunu’nun yerine modern bir bilim kurumu yaratmayı amaçlayan girişimin bir yüzü reformsa, diğer yüzü tasfiyeydi. Kadro dışı bırakılan 157 öğretim görevlisi içinde, ünlü tarihçi Ahmet Refik Altınay’ın aralarında bulunduğu, üstad kabul edilen biliminsanları da vardı.
Başbakanı İsmet İnönü’nün Meclise sunduğu, aşağıdaki gerekçeli dilekçe ile başlayan İstanbul Üniversitesi reformu birkaç yıldan beri tartışılan, raporlar hazırlatılan Osmanlı’dan kalma İstanbul Darülfünunu’nun kaldırılarak modern, yenilikçi, hızlı bir bilim kurumu yaratmayı amaçlıyordu.
“T.C. Başvekalet
Muamelat Müdürlüğü, Sayı: 6/1553
Tarih: 18 Mayıs 1933
Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine,
İstanbul Darülfünun’unun ilgası ile yerine yeni esaslar dahilinde bir İstanbul Üniversitesi teşkiline dair Maarif Vekilliğince hazırlanan ve İcra Vekilleri Heyeti’nin 15 –V – 1933 tarihli toplantısında Yüksek Meclise arzı kararlaştırılan Kanun lâyihası esbabı mucibesiyle birlikte yüksek huzurlarınıza sunulmuştur, efendim
Başvekil İsmet”
Atatürk tarafında davet edilen ve 1932’te Türkiye’ye gelen İşviçreli eğitimci ve siyaset adamı Albert Malche (1876 – 1956)’nin hazıladığı İstanbul Üniversitesi hakkında rapor doğrultusunda Mayıs 1933’ten itibaren Darülfünun’daki hocaların görevlerine son veriliyor bugünkü deyimle “açığa alınıyor”lardı. Bu açığa alma işleminden sonra hazılanan 63 maddeden oluşan bir “Talimatname” ile yeni İstanbul Üniversitesi 11 Ekim 1934 tarihli bakanlar kurulunun onayı ile de yönetilmeğe başlanıyordu. Ord. Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp İstanbul Üniversitesi’nin ilk rektörü oldu. Prof. Dr. Tevfik Sağlam’ın Tıp Fakültesi, Prof. Dr. Tahir Taner’in Hukuk Fakültesi, Prof. Dr. Kerim Erim’in Fen Fakültesi, Prof. Dr. Fuad Köprülü’nün Edebiyat Fakültesi dekanı oldukları bu yeni oluşuma alınmayan veya alınma vasfı olmadığı saptanan 71 profesör, 13 doçent ve 73 asistan kadro dışı bırakıldılar.
Bu kadro tasfiyesinden sonra doğan eleman açığını İstanbul Üniversitesi yönetimi, açığa alınan bazı hocaları geri alarak, Avrupa’da öğrenim görmüş bazı genç akademisyenleri ve pek çoğu Hitler rejiminden kaçarak Türkiye’ye gelen yabancı hocaları kadrosuna katarak gidermiştir. İstanbul Üniversitesi bünyesine dahil edilen yabancı hocalar 65 ordinaryüs profesör, 22 profesör ve 93 doçent olmak üzere 180 kişiden oluşmaktadır.
Kadro dışı bırakılıp tasfiyeye uğrayan toplam 157 kişi içinde uzmanlık alanlarında pek çok kitap yazmış tasfiyeden sonra farklı kurumların başına geçmiş, alanlarında halen üstad olarak kabul edilen insanlar vardır. Babanzade Ahmet Naim, Ali Ekrem (Bolayır), İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Ahmet Ağaoğlu, Doktor Besim Ömer Paşa (Akalın), Doktor Kadri Raşit Paşa, Fatin Gökmen, Doktor Ziya Gün, Hasan Tahsin Aynizade, Avram Galante gibi uzmanlık alanlarında pek çok kitap, makaleler kaleme alan bilim insanlarıdır bu kişiler. Eski bir geleneğe mensup olmalarına karşın Cumhuriyet’in yanında yer almışlardır. Buna rağmen yeni kurulan üniversite sisteminde yer alamamışlar kadro dışı kalmışlardır.
Bu kadro dışı kalanlardan birisi de Türkiye Tarihi zümresi Müderrisi (profesörü) Ahmet Refik Altınay’dır. Talebesi ve asistanı Reşad Ekrem Koçu’nun “Büyük bir Türk edibi ve müverrih, velûd bir muharrir, şarkıları dillerde dolaşmış bir şair” diye tanımladığı Ahmet Refik Altınay’ı “1880’de Beşiktaş’ta Valdeçeşmesinde doğdu;. İlk tahsilini Beşiktaş’ta Vişnezâde Mektebinde yaptı. Sonra Beşiktaş Askerî Rüşdiyesini bitirdi. Oradan Kuleli Askerî İdadisine girdi ve nihayet Harbiye Mektebini, 1898’de, henüz on sekiz yaşında iken birincilikle bitirerek piyade mülâzımı sânisi rütbesiyle Türk ordusuna iltihak etti” diye anlatmaya başlar. Lâle Devri, Tarihî Simalar, Köprülüler ve Felâket Seneleri gibi kendisine şöhret getiren eserleri önce gazetelerde tefrika edip daha sonra kitaplaştıran Ahmet Refik bu yüzden “Tarihi Sevdiren Adam” diye tanımlanmıştır. Osmanlı tarihini halk kitlelerine sevdiren Ahmet Refik’in Cumhuriyet dönemi tarih anlayışı ve Gazi ile arasının pek iyi olmadığı bilinen bir gerçektir. Reşad Ekrem Koçu hocası Ahmet Refik’in İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşunda kadro dışı kalmasını 1938 yılında hakkında yazdığı Ahmet Refik, Hayatı, Seçme Şiir ve Yazıları isimli eserinde “Üniversite teşkilatında açıkta kaldı” diyerek geçiştirir.
Yıllar sonra ise Koçu, Muzaffer Gökman’ın Ahmet Refik hakkında hazırladığı kıymetli eseri için verdiği mülakatta “Ahmet Refik Osmanlı tarihine, Osmanlı hanedanına gönülden bağlı, âşık bir kişidir. Kitapları bir tarafa, gazete ve dergilerdeki yazılarını görmek, okumak yeter. Gönül vermiştir. Bu sevgiliyi bırakmasını isteyemezdik, isteseydik de o başaramazdı.
Atatürk memlekete yeni bir tarih anlayışı getirmişti. Ahmet Refik, Cumhuriyet’in ilanından, Ankara’nın başkent olmasından sonra, 23 Nisan Egemenlik Bayramı yıldönümünde bir derginin Ankara özel sayısında (Ankara’da Osmanlı Türkler başlıklı) yazı yazabiliyordu” diyerek hocası Ahmet Refik Altınay’ın sahip olduğu Osmanlı Tarihi hayranı bakışı ile yeni Cumhuriyet’in tarih anlayışının çatıştığını ve bu nedenle Ahmet Refik Bey’in kadro dışı kaldığını ancak anlatabiliyordu.
Üniversite tarihinde ilk olmayan ve daha sonraki yıllarda da tekrar tekrar yaşanacak bu açığa almalar ve kadro dışı bırakmaların yeni bir versiyonu da günümüzde yaşanmaktadır.