Kasım
sayımız çıktı

‘Sigara içenlere ateş etmeyiniz…’

Tütün, sigara, puro, pipo… Sanatın, edebiyatın vazgeçilmez temaları. Bugün azılı tiryaki de olsa, aklı başında kimse bu öldürücü bağımlılığı savunamaz. Ancak seri katillerin, pedofillerin bile hakları kollanırken, tiryakilere zebani muamelesi yapılması, uygunsuz koşulların onlara reva görülmesi de kabul edilemez.

Yılların içinde/n ağır ağır oluşturduğum Tü­tün Tutkusu antoloji­mi bir gün karar verip kurar mıyım, emin değilim. Yeşilay zihniyetinin hışmına uğramak­tan korkmuyorum, korkacak ol­sam beni kalp ve akciğer hastası kılan, günden güne ölümümü hızlandıran tiryakilikten korkar­dım. Antolojiyi kurma tasamın altında tütüne övgü niyeti de okunsun istemem: XIX. yüzyıl­da absent, verem ile frengi, XX. yüzyılda tütün, kanser ile kalp hastalıkları vebadan doğan boş­luğu doldurmuşlardır, bunu ka­bul etmemek için insanın aklını peynir ekmekle yemiş olması ge­rekir, hayır yemedim.

Neden, öyleyse, Tütün Tut­kusu antolojisine niyetlendim? Önce, bu bağımlılığın kültü­rel zeminini gözden uzak tut­mamak; sonra, onu handiy­se ölesiye kılan özelliklerini serimlemek; bir de doğurduğu ürünlerden bir seçki hazırlamak toplam hedefimi tanımlıyor(du), yolda, durmadan işaretleri çentikledim.

Sigaradan vazgeçememe çizgisi, sigaradan vazgeçme çiz­gisiyle atbaşı ilerlemiş. Şairler (Prévert, Oktay Rifat, Necati­gil), bakınız “bir cigara içimi”, dumana boğmuşlar kelimeleri, sayfaları. Pipocular (Van Gogh, Magritte, Simenon, Berk, Ed­gü), purocular (Brecht, Infan­te) yan alanlar açmışlar. Yabana atılamayacak keş nüfusunun üyelerine ayrıca gelmek gerekir.

Sigarasız görülmesi zor büyük şair Yaman bir tiryaki olan Cemal Süreya, fotoğraflarının pek çoğunda sigarasıyla poz vermiştir, Ara Güler.

Antolojiyi kurmaktan iki­debir vazgeçiyorsam, bünyemi kavuran bağımlılığı bir anlamda taçlandırmayı yakışıksız buldu­ğum içindir — itirafsa itiraf.

Antolojiyi kurma fikrine iki­debir yatkın bir ruh haline dö­nüyorsam, gerekçesi karşıdan geliyor: Yasakçı zihniyetin hak­lı savaşını budalaca bulduğum zorlamalarla süslemesi, içimde yeni, taze bir diklenme hareketi­ni tetikliyor — şu deneme ondan.

★ ★ ★

Bir tütün tutkusu antolojisi­ni Claude Lévi-Strauss’un Çiğ ve Pişmiş’de aktardığı Bororo ef­sanelerinden başlatmak gerekir: Tütünün yaratılışına ilişkin ola­ğanüstü ilkel rivayetler hayalgü­cünün sınırsızlığını kanıtlar. Bu ilk adımın ardından hemen mo­dernlere sıçramak kaçınılmaz — eğer tömbekiye afyon koymaya­cak, esrar sarmaya kalkışmaya­caksak.

Antolojinin başköşesine İtal­yan edebiyatının özel romancısı Italo Svevo’yu koymak bir bakı­ma zorunluysa, bir tek Zeno’nun Ölümü romanında başrole çık­tığı için değil, sigarayı bırakmak ve bırakamamak yazarı ömrü boyunca oyalamıştır: Ölümün­den çok sonra bağımsız bir kitap halinde okur önüne çıkan Son Sigaralar’da günlüğünden ve mektuplarından seçilmiş parça­lar da yeralır.

Bir başka ana örnek, bir sanatçıyla bir yazarın ayrık­sı yazışmalarının merkezi­ne oturmuştur: Dubuffet ile Gombrowicz, mektuplarında “sigara” üzerinden çatışırlar. Gombrowicz, tıpkı şiire olduğu gibi sanata da karşıdır: “Ekmek yaşamsal, sigara yapay bir mad­dedir, sanat da öyledir” der. Du­buffet, ki sıkı bir tiryakiydi, ek­mekle sigarayı aynı gereksinim giderme kefesine koyarak karşı en kanatıcı satırlarını Hasan-­li Yücel’e bir mektubunda bulu­yoruz:

“Âliciğim, cigarasız yaşa­mak güç. Şu anda belki iki mil­yonuncu defadır cigarayı terk ediyorum. Vâkıâ tam yirmi üç gün oldu içmeyeli ama her da­kika yeniden karar alarak (…). Hastanede hep karşımdaki de­nizi, adaları seyrederken bütün manzarayı büyük ve marifetli bir tiryakinin eseri gibi tahayyül ederdim; bulutla güneşin kendi­si, mavi gökyüzü hepsi bana gü­müş savatlı bir tabaka, yasemin çubuk ve tabaka tabaka dumanı yığılan bir cigara gibi gelirdi. Fa­kat bu kadar çok sevdiğimiz ve muhtaç olduğumuz şeyi neden bu kadar kötü kullandık. Gerçe­ği şu ki, son zamanlarda cigara­nın zevkini alamıyordum artık. Fart-ı istimal bu melekeyi bende öldürmüş, bu kapıyı bana kapat­mıştı. Halbuki günde on, on iki cigara ile mesut olma ihtimali daima vardı. Keratanın yokluğu da güzel. Âli, tadı dudaklarımı ve dilimi ısırıyor. Kokusu burnu­mu, yüzümü, gözlerimin içini ısırıyor. Hiçbir Hint veya Japon orospusu hatırımda bu kadar canlı yaşamaz. Hiçbir zaman ve hiçbir şeyde kendimi bu kadar dul, bu kadar eşinden ayrılmış hissetmedim. Sanki iki koşu­lu bir arabayı tek başına çeken bir atım. Her hareketim kendi­liğinden çolpa oluyor” (31 Mart 1959).

Gazeteci ve şair Sylvia von Harden’in (1894-1963) portresi, Otto Dix, 1926.

Tütün tutkusu antolojisi bu tür okkalı parçalara dayanmalı. Bir dolu şairden, yazardan cım­bızla çekilecek mısralar, satırlar ile kotarılacak bütünlük:

“Hiçbir şey gidermez iç sı­kıntımı

Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi”

(Nâzım Hikmet)

“Dün fena sıkıldım akşama kadar:

İki paket cigara bana mısın demedi”

(Orhan Veli)

“Sigara içenlere ateş etme­yiniz”

(Cemal Süreya)

uzar gider bir liste.

★ ★ ★

Bugün hangi havayolla­rı hangi güzergâhlarda uçak­ta sigara içilmesine izin veri­yor, veriyorlar mı, bilemiyorum; bildiğim, yıllardır sigara içme yasağını haklı olarak uygula­yan şirketlerin bu konuda uyarı anonsları yapmayı sürdürdüğü. Ne sanıyorlar, durumdan haber­siz bir yolcu sızmış olabilir mi uçağa, yoksa kafamıza kakmak­tan mı haz devşiriyorlar? Kapalı mekânlarda bulundurulması zo­runlu, çirkinin çirkini, ceza du­yurulu levhâlar kaldırılacak ol­sa, göremeyen hemen bir sigara mı yakacak sanıyorlar? Diyelim, bunlar yasal yaptırım, peki, ya gerisi, ötesi?

RTÜK dumana karışamıyor ama sigara oyuncunun ağzın­daysa onu tanıyamıyoruz. İçki şişeleri, bardaklar aynı buğulu müdahalelerle örtülüyor. Buna karşılık, filimde kan gövdeyi gö­türüyormuş, şiddetin feriştahı sözkonusuymuş, tecavüz varmış, çocuk dövülüyormuş, hayvan keyfekeder öldürülüyormuş tasa değil: Tütünün alkolün yanında lâfı mı olur?

Tütün yasağını ilk dayatan Hitler olmuştur, şimdi başka bu­yurganlar iz sürüyor. Bu zihniye­tin sahipleri insanları farklı yol­lardan imha ederler, işi tütüne alkole bırakmak istemezler. Tüt­türme yasağının en keskin uygu­laması yanılmıyorsam ABD’de­dir: Açık ara en büyük sigara üreticisi. Haklı siyaset: Ne de olsa “öteki”leri yoketmenin her yolunu denemeyi biliyorlar.

Sigara öldürür! Vincent Van Gogh’un “Yanık sigaralı iskeletin kurukafası” isimli tablosu, 1885-86, Van Gogh Müzesi, Amsterdam.

Piponun, puronun belki de­ğil, sigara içmenin lumpenlere, azgelişmiş ülkelerin vasat insan­larına özgü bir bağımlılık türü olduğundan adı gibi emin bilge kişilere rastlıyorum öteden beri. Georges Pompidou’yu, Helmut Schmidt’i, Mustafa Kemal’i si­garasız gördüğümü anımsamı­yorum. Purosuz Churchill, Che, Castro düşünülebilir mi? Ataç mı lumpendi, Reşat Nuri mi? Sartre, Godard, Thomas Mann mı, yatağında sigarasıyla ölen Bachmann mı, “sigara içmek için yaşıyorum” diyen Musil mi, Oktay Rifat ya da Bilge Karasu mu?

★ ★ ★

“Tüttürmek Öldürür”: Bü­tün dillerde sigara paketleri­nin üzerine koyulan bu sav­söz iyi seçilmiş, sayısal veriler doğruluyor: Başta kalp ve damar hastalıkları, kanser, solunum yetersizliği, tütün bağımlılığı öldürücü gerçekten. Azılı tiryaki de olsa, aklı başında kimse tersini savunamaz; savunursa, ölüm kamplarının varlığını yadsıyanlardan farkı kalmayaca­ğını bilir. Ben sözgelimi, edilgin içicilik konusundaki duyarlığı da haklı buluyorum. Diklendiğim, tiryakilere zebani muamelesi yapılması, uygunsuz koşulların onlara reva görülmesi: Seri ka­tillerin, pedofillerin bile hakları kollanıyor!

Yasakçılığın ifrata tefrite kaçtığı durumlar gözden kaçırıl­mamalı. Red Kit’in sigarası ağ­zından alınmıştı, Tati’nin piposu hedef alınıyor şimdi: Düpedüz kültürel bir saldırı örneği bu.

“Tüttürmek Öldürür” de kes­medi sigara düşmanlarını. Ön­ce yan savsözlere başvuruldu, nahoş görüntülerle pekiştirile­rek: İktidarsızlık tehditi taşıyan paketlerin yerine Laz erkeklerin hamilelikle ilgili uyarıyla dona­nımlı paketleri satın alma öykü­leri panzehir gibiydi.

Burada durulamadı: Mar­kaları gizleyen, anonim sigara paketleriyle ilgili yasa yürürlü­ğe girme aşamasında. Açık söy­lemeli, bir kültürel saldırı daha sözkonusu: Sigara paketleri, lo­goları ve tasarımlarıyla tarihsel önem taşıyan bir ikonografik ke­sittir; bir dolu çalışma yapılmış­tır üzerilerine. Simge değerle­ri yabana atılamaz: Gauloises paketi, faşist işgâle karşı çıkan direnişçilerin bir tür parolası sayılmamış mıdır? Caydırıcılığı çok şüpheli bir sözde önlem adına silinecek suretler, gizlenecek isimler sayılamaz bunlar.

Buyurun buradan yakın Alman grafik sanatçısı, tasarımcı ve fotoğrafçı Paul Schuitema’nın ağzında sigaralı, elinde sigara tabakalı otoportresi, 1930.

“Tüttürmek Öldürür” — bu bağlamdaki özgün yaklaşımlar­dan birine Jean Clair’in gün­lüğünde (Journal Atrabilaire, 2006) rastlamıştım: “Yaşamak Öldürür” başlıklı bölümde bir (eski?) tiryakinin yanlı nostaljik isyanını okumak eldedir şüphe­siz; gelgelelim, içinde yaşadığı­mız dönemin “öldürür”lerinin uçsuz bucaksızlığına işaret eder Clair, abartılı ‘sağlıklı yaşam’ re­çetelerinin insanı bütün “zevk”­lerden korumaya kalkışan, yeri­ne tatsız tuzsuz (her iki anla­mıyla), sası bir yaşama üslûbu dayatan perspektifini birden eldiven gibi ters çeviriverir: Her kıvanç kaynağına kilit asılan bir dünyada, kaçınılmaz ölüm olgu­suna güyâ sırtını dönerek koku­suz bir hayat geçirmeyi ciddi bir seçenek olarak görebilir miyiz?

Sonunda, “Tüttürmek Öldü­rür”le bitmemiştir iş: “Ekmek Öldürür”e, “Elma Öldürür”e va­raduralım, unutur olduk anlaşı­lan: Hayat Öldürür.

Bu denemenin üzerine doğ­rusu güzel tüttürülür!