1921’in Mart ayında, başkent Petrograd’ın 30 km. batısında bir ada üzerinde bulunan Kronstadt şehri, büyük ve tarihî bir hadiseye tanıklık etmişti. Sosyalist devrimden 4 yıl sonra yaşanan açlık ve eşitsizlikleri protesto eden denizciler, işçiler ve köylüler ayaklanmış; Bolşevik yönetimi “karşı devrimci” olarak gördüğü hareketi büyük bir askerî şiddetle bastırmıştı. Trajedinin detayları…
Cihan Harbi’nde 7 milyon insan kaybı olan Rusya’da, 1917 Devrimi’nin ardından Bolşevikler Almanya ile yaptıkları Brest-Litovsk barışı ile savaşa son verdiklerinde Rusya, nüfusunun ve ekilebilir topraklarının üçte birini, sanayisinin yarısını kaybetmişti. Ülke bu kez yabancı orduların (İngiliz, Fransız, Çekoslavak, Leh vd.) ve Beyazlar’ın ayaklanmasıyla başlayan ve ülkenin dörtbir yanını saran içsavaşla sarsılıyordu.
İçsavaş sırasında emperyalistlerin uyguladığı ambargo sağlık ve gıda ürünlerine erişimde ülkenin iyice kırılgan bir hâle gelmesine neden oldu. Tifüs, kolera gibi salgın hastalıkların yanısıra açlığın da bastırmasıyla toplamda 7.5 milyon insan ölmüştü. Çarpışmalarda ölenlerin sayısı ise 350 bindi.
1918’de başlatılan “savaş komünizmi” uygulamasıyla, kırsal kesimden tarımsal ürün tedarikinin zorlama yöntemlerle yapılması başta olmak üzere köylülerin geçimini de zora sokan önlemler alınmış; ordunun ve kentlerin beslenmesi hedeflenirken ellerinde avuçlarında bir şey kalmayan köylüler isyan etmişti. 50 bin kişilik Kızıl Muhafızlar 5.5 milyonluk bir orduya ulaşılırken, Sovyet kurumlarındaki memur sayısı da 110 bin kişiden 6 milyona çıkmıştı.
25 milyon köylü ailesinin bulunduğu ülkede, köylü isyanları ve çete gruplarının önüne geçilemiyordu. Sanayi üretiminin yarısı, şekerin %60’ı, sabunun %40’ı, ayakkabının %90’ı orduya hasrediliyordu. İki büyük kent, Petrogrod ve Moskova’nın nüfusu 1917’e göre yarı yarıya, sanayi işçisi sayısı 3 milyondan 1.2 milyona düşmüştü. Para pul olduğundan, Petrograd işçilerinin %92’sinin ücreti ayni olarak ödeniyordu. 1903’e göre üretim yüzde 80 oranında düşmüştü.
Sosyalist hareketin Avrupa’da beklediği devrim gerçekleşmemişse de, büyük güçlerin askerî müdahelesini engelleyecek bir güçler ilişkisi oluşmuştu. Ancak iktidardaki Bolşevik Partisi, tükenmiş bir işçi sınıfı ve ayaklanma halindeki bir köylülük arasında sıkışıp kalmıştı.
Devrim öncesi ile kıyaslandığında devrimden sonra partiye katılanların sayısı ezici bir çoğunluk oluştururken, bunların siyasal formasyonları ve deneyimleri elbette çok daha sınırlıydı. Toplumda büyük bir altüst oluş yaşanırken parti de giderek devlete ağırlığını koymuş ve önemli kadroları devlet mevkilerine yerleşmişti.
Bolşeviklere karşı grev
Ocak 1921’de hükümet ekmek kıtlığını gideremeyince, Petrograd’ın hemen 30 km. batısındaki liman şehri Kronstadt’ın da ekmek istihkakını düşürdü. Kronstadt, başkentin hemen dışında bir ada şehirdi. Hem ticari hem askerî anlamda ülkenin önemli bir merkeziydi. Rus donanmasının Baltık Denizi’ne ve dünyaya açılan kapısıydı; stratejik açıdan vazgeçilmezdi.
İşçiler takatsiz kalmıştı; askerler ekmek ve bot sıkıntısı çekiyordu. Hammade eksikliği Şubat’ta aralarında efsanevi Putilov da olmak üzere 100 dolayında fabrikanın kapatılmasına neden oldu. Dondurucu soğukta ulaşım iyice teklemekteydi; kıtlık içinde Petrograd işçilerinin üçte biri işsizdi. 4 Şubat’ta Petrograd’da 2 bin işçi gösteri yaptı. Lenin, hoşnutsuzluğun genelleştiğini görüyordu. Kentteki en yüksek mercii Zinoviev, gösterilerin ardından kentte sıkıyönetim ilan etti.
Tartışmadan ayaklanmaya
Petrograd’dan gelen haberler, Baltık donanmasının mevzilendiği Kronstadt bahriyelilerini harekete geçirdi. Ada’da demirlemiş olan iki kruvazör, Petropavlosk ve Sebastopol’dan delegeler kente gelerek grevdeki işçileri ziyaret etti. 1 Mart’ta Çıpa Meydanı’nda 27 bin kişilik bütün garnizonun katıldığı bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıya Bolşevik Parti’yi temsilen Kalinin ve Komiser Kuzmin katıldı. Kalinin’den durumun vehametini giderecek sözler beklenirken, o “hainler, egoistler” diyerek tehditler savurdu ve yangına körükle gitti. Bu tutum, Ada’daki denizcilerin büyük tepkisine yolaçacaktı. 6 saat süren heyecanlı tartışmalardan sonra, neredeyse oybirliği ile acilen Sovyet seçimleri; işçi ve köylü tüm tutukluların serbest bırakılması; basın ve ifade özgürlüğü; kırda müsadereye son verilmesi gibi talepleri de içeren bir deklarasyon yayımlandı.
2 Mart’ta Petriçenko’nun başkanlığında geniş bir delegasyon geçici devrimci komiteyi oluşturdu. Bu arada Kalinin’in gitmesine izin verilse de Kuzmin ve 300 dolayında komünist tutuklandı. Buna karşılık Zinoviev de bahriyelilerin Petrograd’daki ailelerini tutuklattı. İpler iyice gerilmişti.
4 Mart’ta, 3 Menşevik, 3 Anarşist, 3 Sağ SR’in dahil olması ile sayıları 15’e çıkan Kronstadt geçici komitesi, bilgilendirme amacıyla Petrograd’a bir heyet gönderdi; ancak bu insanlar da istihbarat teşkilatı Çeka tarafından hapse tıkıldı. Talepler ve yeniden örgütlenme karşısında en yakın icra makamı Petrograd Sovyeti’nin başkanı Zinoviev bu talepleri es geçti ve Kronstadt hareketini “gerici”, “karşı devrimci” olarak niteledi.
Devrimin gururu
Kronstadt adasının nüfusunun 3’te 1’i tersanede çalışan işçilerden, kalanları ise bahriyelilerden, zanatkar-memur-öğretmenlerden oluşuyordu. Zorlu koşullarda yaşayan Kronstadtlılar 1905 ve 1917 Devrimi’nde önemli roller oynamışlardı. Temmuz günlerinde “Bütün iktidar Sovyetler’e” sloganını yükseltenlerin en önündeydiler.
Ekim Devrimi’nin en güvenilir merkezi olan Kronstadt’taki haleti ruhiye, 1917’ye göre büyük bir değişim geçirmişti. Devrimin bahriyelileri içsavaş boyunca çeşitli bölgelerde savaşmaya ve devlet katında görev almaya gitmişlerdi. Yerlerine gelenler genç ve deneyimsiz yani mücadeleye pek katılmamış insanlardı. 17 bin bahriyelinin 4’te 3’ü Ukrayna köylüsüydü. Ailelerinden gelen mektuplar kırsal kesimdeki hoşnutsuzluğu onlara yansıtıyordu. Aralarında Bolşevik karşıtlığı güçlü olduğu gibi Yahudi düşmanlığı da yaygındı. Daha vasıflı olanlar Petopoavlosk ve Sebastopal kruvazörlerinde çalışıyorlardı. 1920 sonbaharında Baltık filosundaki komünistlerin %40’ı parti kartlarını iade etmişti; bunların arasında hareketin önderi Petriçenko da vardı.
Müzakere arayışları
5 Mart’ta Petrograd’da bulunan Emma Goldman ve Aleksandr Berkman’ın da dahil olduğu Amerikalı 4 anarşist, barışçıl bir çözüm önerir: “Bugünkü çatışmaya gelince […] bunun silahların gücüyle değil devrimci kardeşliği ve yoldaşlığı yansıtan bir anlaşma yoluyla çözülebileceğini düşünüyoruz […]. Bolşevik yoldaşlar çok geç olmadan düşünün bunu!”
Sovyet’in başındaki Zinoviev buna cevap vermez ancak 6 Mart’ta parti üyelerinden ve partisizlerden bir delegasyonun gönderilmesi yönünde telgraf çeker. Bir tür ültimatom olan bu çağrı kabul görmez. Kronstadt’tan 10 Mart’ta ikinci bir delegasyon gönderilir ve onun da akıbeti ilki gibi Çeka tarafından hapsedilmek olur. Artık ok yaydan çıkmıştır. 7 Mart’ta ilk karşılıklı top atışları başlar.
8 Mart’ta Bolşevik Partisi’nin 10. Kongresi başlarken, hükümetteki tek kadın komiser Aleksandra Kollontay ve Lenin’in ilk hükümetinde çalışma komiseri olan devrimin önemli simalarından Şlyapnikov’un aralarında bulunduğu “İşçi Muhalefeti”, üretim ve ekonominin yönetiminin fabrika komitelerine bırakılmasını talep eden bir bildiri dağıtır. Lenin “savaş komünizmi”ne devam etmenin devrimi tehlikeye sokacağının farkındadır; üretimin gönüllü bir biçimde artırılması için köylülerin ikna edilmesi gerektiğini belirterek Yeni Ekonomi Politikası (NEP) denen kısmi pazar ekonomisine geçişi önerir. Bu, köylülerin vergilerini ayni olarak verdikten sonra artan ürünlerini satma hakkının tanınması demektir.
Öte yandan aynı kongrede Bolşevik Partisi’nin geleneğine aykırı olsa da, durumun vahametine bakarak geçici olarak hiziplerin yasaklanmasına karar verilir. Ancak muarızlarının iddialarının aksine, Kronstadtlıların talepleri siyasal ağırlıktadır. “Çeka’sıyla Komünist Parti’nin diktatörlüğüne” ve onun “devlet kapitalizmine” karşı çıktıklarını söyleyerek Şubat ve Ekim’den sonra, yani monarşi ve burjuvazinin devrilmesinden sonra bir üçüncü devrimden sözedenler vardır. Müzakere arayışında olan büyük çoğunluk ise bu kadar uç noktada değildir.
Buzun üzerinde savaş
Kronstadt’ın bulunduğu ada, kışın deniz donduğundan aylar boyunca karayla buzdan düz bir yüzeyde birleşmektedir. Eğer buzlar erirse, dış müdahaleye açık bir durum ortaya çıkacaktır.
7 Mart’ta Kızıl Ordu’nun meslekten subay en önemli komutanı Tuhaçevski, 20 bin askeri bölgeye sevkeder. Karşılarında kağıt üzerinde 18 bin, gerçekte ise 5-6 bin ayaklanmacı vardır. Denizcilerin önemli bir kesimi ayaklanmaya mesafeli kalmıştır.
Lenin, “Kronstadt’dakiler ne Beyaz muhafızları ne de bizim iktidarımızı istiyorlar; ama başkası da yok” diyerek bir çözümsüzlüğe işaret eder.
Buzların üzerinde, kar fırtınası altında gözgözü görmezken zorlu bir çatışma cereyan eder. 17 Mart gecesi ayaklanmanın yöneticileri, yanlarında 7 bin kişi ile birlikte Finlandiya’ya kaçmak zorunda kalır. Çatışmalarda Kızıl Ordu 1600 kayıp verir; Kronstadt’dakilerin kaybı da eşittir: 600 ölü ve 1000 yaralı. Ancak ayaklanmanın bastırılmasından sonra tutuklananlar arasından öldürülenler de olur.
Mahkum edilenlerden Ermolaev, anılarında 1921’de Volga’dan Kronstadt’a geldiğini, 1924’te serbest bırakıldıklarını, kendisinin inşaat mühendisliği eğitimi görerek 40 yıl bu mesleği icra ettiğini anlatır. Köylülüğün içinden çıkmış Kızıl Ordu saflarındaki askerler ve bahriyeliler olarak kırsaldaki hoşnutsuzluğun bir ifadesi olarak sunduğu eylemlerini ayaklanma değil “protesto” olarak nitelendirir.
Trajedinin ötesinde
Ayaklananlar hakiki siyasal meseleleri öne sürerken, 3 yıl süren içsavaşın ve aylardır devam eden köylü ayaklanmalarının yarattığı ortamı hesaba katmamışlardı. Bolşevik karşıtı olmanın ötesinde açık seçik bir plan ve programa sahip olmamaları da bir karşı devrim tehlikesini gündeme getirmişti. Öte yandan Bolşevikler de tam bir yıkımın ortasında taleplerin en azından bir kısmının makul olduğuna kanaat getirmişler; ancak müzakere yolunu seçmek yerine Kronstadt ayaklanmasını içsavaşın bir devamı olarak görmüşler; son bir askerî hamle ile bunu baskılamayı seçmişlerdi.
Kronstadt ayaklanmasının önderi olarak gösterilen Petriçenko’nun Beyazlarla ilişkisi olduğu iddiasını doğrulayan sonraki tarihli bir yazışma bulunsa da, mektupta toprağın köylülere verilmesi, sendikal özgürlük gibi taleplerinin Beyazlar tarafından kabul edilemeyeceği belliydi; zaten “Bütün iktidar partilere değil Sovyetlere” düsturu da herhalde Beyazlara pek uygun değildi. Zaten Beyaz orduların komutanı Wrangel buna cevap bile vermemişti.
O günlerde Petrograd’da bulunan yazar Victor Serge Bir Devrimcinin Hatıraları kitabında çelişik gözükse de bir hususun altını çizer. Kronstadt’ın “haklı olduğunu” belirttikten sonra, “Eğer Bolşevik diktatörlük düşerse bu kısa vadede kaos; kaos aracılığıyla bir başka diktatörlük, proleter-karşıtı diktatörlük demek olurdu” der.
Konuya ilişkin, anarşistlere sempatisi ile bilinen akademisyen Paul Avrich, kapsamlı kitabı Kronstadt 1921’in önsözünde şöyle der: “Kronstadt’ın verili koşullarında tarihçi, isyancılara sempati duyabileceği gibi, Bolşeviklerin onları bastırmasının haklılığını da kabul edebilir. Bunu anlamak, gerçekten de Kronstadt trajedisini bütünüyle kavramaktır”.
Ancak “trajedi”den öte, Kronstadt’ın ezilmesi Sovyet demokrasisinin nefes borusunu tıkamıştır.