Türkiye’de arkeoloji alanında iyi şeyler de oluyor. İçinde üç önemli arkeolojik sit bulunan Kureyşler Baraj Gölü havzasında ileride araştırma ve sergileme merkezi olacak şekilde inşa edilen tasarım harikası kazıevi, özenle gerçekleştirilen kurtarma kazıları ve yapılan kapsamlı yayınlar dünyaya örnek olacak nitelikte.
Baraj, akışını denetim altına almak amacıyla bir akarsuyun önüne yapılan settir. Barajın gövdesi inşa edilince, yapının gerisinde yavaş yavaş su birikmeye başlar. Toplanan su yüzlerce kilometrekare genişliğinde yapay bir göl oluşturur. Oluşan gölün suları, havzada yer alan höyükleri, antik yerleşimleri, günümüz köy, kasaba ve kentlerini yavaş yavaş örterken, buralardan uzaklaştırılan insanların geçmiş ile olan bağlarını, geleneklerini siler süpürür.
Tüm bunlarla birlikte tarihin asıl taşıyıcısı olan doğa, yörenin özgün bitki örtüsü ile jeolojik ve jeomorfolojik zenginlikleri de yitirilir. Oluşturduğu kalıcı ve geri dönüşsüz etkilerle bulunduğu yörenin kaderini yeniden çizen barajlar, enerji üretimi ve tarım sulaması açılarından ülke ekonomisine katkı sağlar, ancak bölgedeki bütün doğal süreçleri kesintiye uğratır.
Burada tarih, Baraj Öncesi (BÖ) ve Baraj Sonrası (BS) diye ikiye ayrılır. Barajın inşa edileceği yörenin arkeolojik araştırmaya dayalı bir koruma ve kurtarma projesi geliştirilmemiş ise sorunlar başlar, zincirleme olarak devam eder. Tarihi ve doğal çevreyi koruma planları baraj projesiyle birlikte gerçekçi biçimde yapılır, inşaat alanı ve çevresinde gerekli önlemler alınır, kurtarma kazılarıyla bulgular ve belgeler toplanırsa kültür tarih açısından kayıp büyük olmayabilir. Ancak bunlar ihmal edilirse, hangilerinin yok olduğunu bile bilemediğimiz bilgiler bir daha yerine konamayacak şekilde tarihten silinip gidecektir.
Türkiye dünyanın tarihsel ve kültürel mirasının önemli bir bölümüne evsahipliği yapmaktadır. Baraj gölleri altında kalan yerleşimler, eserler önemli bilgi kaynaklarımızdır. Yok olan her kalıntıyla birlikte ülke tarihimizin bir parçası silinmekte, aynı zamanda dünya tarihinin bir bölümü yok olmaktadır. Türkiye’deki ilk sistemli kurtarma projesinin uygulandığı Keban’da, maalesef envanter çalışmaları ile arkeolojik kazılar barajın bitme aşamasına yakın başlamış, kurtarılması hedeflenen arkeolojik alanların çok az bir bölümü kurtarılabilmiştir. Karakaya, Atatürk, Ilısu ve Kralkızı gibi projeler Keban’da edinilen deneyim sayesinde daha başarılı olmuşlardır.
Kütahya İli Aslanapa İlçesi Kureyşler Köyü ve yakın çevresini etkileyecek olan Kureyşler Barajı göl alanında Kütahya Müze Müdürlüğü ile DSİ’nin işbirliği sonucu başlatılan çalışmalar, ülkemizde bu konudaki olumlu örnekler arasında anılmayı hak ediyor. Bu yıl içerisinde tamamlanması hedeflenen proje uyarınca, baraj gölü alanındaki arkeolojik yerleşmelerin hepsinde kurtarma kazıları başlatılmış durumda.
Projeye 2014 yılında, baraj gölünün etkilenme alanındaki Dereköy yakınlarında, doğal malzemelerden tasarım harikası bir kazıevi inşa etmekle başlandı, kazı altyapısı sorunsuz bir hale getirildi. Baraj gölü kıyısında kalacak olan kazıevi hem yakın gelecekteki yeni kazılar için bir araştırma merkezi görevi görecek hem de yapacağı teşhirlerle baraj altındaki kültürel ve tarihi mirası ziyaretçilerine aktaracak. Kütahya Müzesi Müdürü Metin Türktüzün ile arkeolog Serdar Ünan’ın gerçekleştirdikleri yapıcı işbirliği “baraj ve arkeoloji” facialarına bir yenisinin eklenmesinin önüne geçecek gibi görünüyor.
Kureyşler Barajı göl alanı içinde üç önemli arkeolojik merkez yer alıyor: Höyüktepe, Dereköy Nekropolü ve Attepe Yerleşmesi. Erken dönemlerin araştırıldığı Höyüktepe’de Erken Tunç Çağı (MÖ 3000 – 2000) ve Orta Tunç Çağı (MÖ 2000 – 1600) yerleşmeleri açığa çıkarıldı. Höyüktepe’de ayrıca, 9-10 yüzyıllara tarihlenen bir Geç Doğu Roma (Bizans) köyü de saptandı. Höyüktepe yakınlarındaki Dereköy Nekropolü’nde 10. yüzyıla ait çok sayıda mezar bulundu. Baraj gövde duvarından uzak olmayan Attepe’de ise 5-6. yüzyıllarda inşa edilmiş bazilikal planlı bir kilise kalıntısı gün yüzüne çıkarıldı.
Çalışmalar bunlarla da sınırlı kalmadı. 2014 dönemi kazılarının sonuçları devasa bir kitap halinde arkeoloji dünyasının bilgisine sunuldu. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Kütahya Müzesi Müdürlüğü ve DSİ, planlı, hızlı ve doğru çalışmaları ile yalnız Türkiye arkeoloji camiasına değil, dünyaya da örnek olacak bu projeyle takdiri fazlasıyla hak ediyorlar.