20. yüzyıl başlarında İstanbul’daki seçkin okulda öğrenciler için bir görgü kitapçığı hazırlanmıştı. “Kolunuzun üzerine yatmayınız ve ayaklarınızı upuzun uzatmayınız, işsiz güçsüz dolaşmayınız, bağırmayınız, budalaca gülmeyiniz” gibi maddeleri olan kitapçık, öğrencilerin karnelerine de “Tavr-u Hareket” hanesiyle girmişti.
1863’de kurulan Robert Kolej ve 1871’de temelleri atılan Amerikan Kız Koleji 1971’e gelindiğinde birleşerek bugünkü Robert Kolej’i oluşturdu. 20. yüzyıl başlarında dönemin pek çok saygın okulunda olduğu gibi Robert Kolej’de de âdâb-ı muâşerete riayet edilirdi. 1903-1932 arasında Kolej’in müdürlüğünü yapan Caleb Gates zamanında okulda en önem verilen konulardan biri öğrencilerin tutum ve davranışlarıydı. Hatta Gates, 1. Dünya Savaşı yıllarında “güzel tavırlar” temalı bir konferans da vermişti. Öğrencilerin karnelerine bu konuyla ilgili “Tavr-u Hareket” adıyla bir not hanesi açılmıştı.
Kolej, düzenlediği balolar, resepsiyonlar, konserler ve piknikleri bu davranış kurallarının öğrenilmesi açısından bir fırsat olarak görüyordu. Birisiyle tanışıldığında, bir hanıma refakat edildiğinde, bir konser ortamında nasıl bir tavır takınılması gerektiğinin egzersizleri yapılıyordu. Yine bu anlamda 1935’te Robert Kolej öğrencileri için bir görgü kitapçığı hazırlanmıştı. Bu kitapçıkta “yapınız” ve “yapmayınız” sütunları bulunuyordu. Yapınız sütununun altında yer alan bazı ibareler şunlardı: Sınıfa girdiğinizde muallim orada ise selamlayınız, yürürken daima sağı takip ediniz, sofrada yemek yemediğiniz zaman ellerinizi dizlerinizin üzerinde tutunuz, hoşunuza giden şeylere gülünüz, umumi alanlarda tek bir yer işgal ediniz, polis, vatman, biletçi gibi halkın hizmetine çalışan insanlara terbiyeli davranınız. Yapılmaması istenen bazı şeylerse şunlardı: Tahtaları lüzumsuz yere kirletmeyiniz, kolunuzun üzerine yatmayınız ve ayaklarınızı upuzun uzatmayınız, işsiz güçsüz dolaşmayınız, bağırmayınız ve şarkı söylemeyiniz, ağzınızda lokma varken konuşmayınız, budalaca gülmeyiniz.
Kolej’de adab-ı muaşeret kurallarına dikkat edilen yerlerden biri de yemekhaneydi. Öğrencilerin yemek seçmeleri hoş karşılanmaz, önlerine konan yemeği bitirmeleri beklenirdi. Mina Urgan anılarında Kolej’e başladığı yıllarda yemek seçme huyu olduğundan bahseder. Hatta ilk günlerde yemeklere katılmakla birlikte kendisine servis yapılırken “Yemeyeceğim” dediğini, buna karşılık ilgili öğretmenden “Nasıl istersen” diye karşılık aldığını ve aç kaldığını, zaman içinde bu huyundan vazgeçtiğini belirtir.
Yemekhane konusunda okulun 1945 mezunlarında Nermidil Erner Binark’ın anılarından yemekhanedeki ilginç masalardan birinin okul idarecilerinden Miss Summers’ın 10 kişilik masası olduğunu görüyoruz. Ciddiyeti ile tanınan Miss Summers’la aynı masada oturmak çoğu zaman öğrencilerde bir gerginliğe neden oluyordu. Bir keresinde Şirin Devrim bu masada derslerle ilgili bir soru sormuş ve “Benim bir ofisim var” şeklinde bir cevapla karşılaşmıştı. Böylelikle Bayan Summers, resmî işlerle masa adabı arasındaki ayrımı öğrencilerine kazandırmaya çalışıyordu.
GÖRGÜ KURALLARI
Önündeki dilimi bıçakla doğmayı kibarlık mı sanıyorsun? Lüzumsuz şey. Parmaklarınla pekâlâ koparabilirsin. (Ev-İş, 1937)
• Muharebe meydanında değilsin, sofradasın. Çatalını, biçağını süngü gibi havada tutma. O kadar sıkı yapışmaya da lüzum yok. (Ev-İş, 1937)
• Dans etmeyi bilmiyorsanız, yerinizde oturunuz. Fakat dans ediyorsanız daima aynı kavalye ile tekrarlamayınız. (Ev-İş, Sayı: 31)
• Bir erkek kaldırımda karşılaştığı bir kadını aşağı indirerek duvar tarafını kendisine bırakamaz. (Ev-İş, Sayı: 22)
• Kalabalık ve işlek bir caddenin kaldırımında durarak saatlerce yarenlik eden kaygusuzlar, yanlarından gelip geçenlerin yüzlerinden olsun saygısızlıklarının derecesini anlamazlar mı? (Ev-İş, Sayı: 22)
• Bir kapıdan geçerken bayan önde yürür, ancak lokantaya veya tiyatroya girerken, kalabalıkta, karanlıkta, trenden veya tramvaydan inerken erkek önden giderek yolu açar. Merdivenleri yukarıya çıkarken erkek önde, inerken bayan önde yürür. (Dr. Gottfried Anreas, Görgü, 1941)
• Bir mecliste bulunan ve kendisi rahat bir koltuğa gömülü olduğu halde, bir kadını ayakta bırakan veya bir iskemle üzerine oturmağa mahkûm eden bir adam terbiyeli değildir. (NTV Tarih, Mayıs 2009)
• Bir kadına takdim edildiğiniz zaman, bir pazarlığı bitirmek istiyen açıkgöz esnaf gibi derhal elinizi uzatmayınız. Bekleyiniz ki, kadın ilk önce elini uzatmakla sizi tanımak için müsaade ettiğini ve bundan memnun olduğunu göstersin. (Yedigün, 1938)
• Dansta kadın belinden tutulmaz, kucaklanmaz, çok sıkılmaz, kendine çekilmez, saç saça, baş başa, yüz yüze, yanak yanağa gelinmez. Çarliston, tango gibi açık ve gayri ahlaki mahiyette olan danslara aile kadınlarını kaldırmağa teşebbüs, saygısızlık, terbiyesizlik olur. (Derviş Okçabol, Muaşeret Âdabı, 1940)
• Ata biner gibi bacaklarını açarak oturmak, bir hoppalık, ayak ayak üstüne attıktan sonra tabanını dikmek, çirkin bir azamet ve çolpalıktır. (Yedigün, Sayı: 275)
• Kendinden yaşlıyı hele bir kadını iskemlede bırakıp koltuğa kurulan genç, misafir dahi olsa medenî terbiyesinin eksikliğini derhal göstermiş olur. (Yedigün, Sayı: 275)
• Ev içinde, ceketsiz gezme! Askılar kadınları sinirlendirir. Hem sen yalnız, başkaları için mi süslenirsin? Karına hiç hürmetin yok mu? (Ev-İş, 1937)
• Aralarında bariz boy farkı olanların veya pek şişmanların birbirinin koluna girmemeleri daha muvafık olur. Bir eğlenceden dönen kalabalık bir kafilenin kolkola verip yolu kapaması ise münasebetsizliktir. (Gottfried Andreas, Görgü, 1943)
• Şapka sağ el ile tutulup selam verilen zatın önem ve mevkiine göre alçak veya yüksek kaldırılır. Görüşüleceği zaman sağ elden sol ele alınır. Sağ el ile el sıkılır. (Cahid Sahir, 1925)
• Yolda veya herhangi bir mahalde birkaç arkadaş giderlerken karşıdan gelen diğer bir zat bu arkadaşların birini tanıyıp selam verecek olursa, mukabilen bütün arkadaşlar selamına mukabeleye mecburdurlar, yani şapkalarını çıkarırlar. (Cahid Sahir, 1925)
Kusursuz bir insan olduğunuza emin misiniz?
1940’ta Ev-İş dergisinde yayımlanan bu “küçük imtihan soruları”, adab-ı muaşeret kurallarına ne kadar uyduğunuzu, kusursuz bir insan olup olmadığınızı ölçüyor: “Cevaplar eğer ‘evet’ ise durum çok fena. Bu küçük imtihan ile kusursuz bir insan olup olmadığınızı anlayabilirsiniz. Suallere cevap verin ve neticeden kimseyi haberdar etmeyin.
• Azası olmadığınız bir kulübün rozetini takar mısınız?
• Tramvayda bilet almamak için çocuğunuzun yaşını küçültür müsünüz?
• Lisan bilmediğiniz halde arada yabancı dille konuşur musunuz?
(Ev-İş dergisi, Son Kanun (Ocak), 1940, Sayı: 34)
“Kocanız centelmen midir?”
Yıl 1938. Ev-İş dergisinde yayımlanan “Kocanız Bir Centelmen midir?” başlıklı yazıda centilmen bir kocanın nasıl olması gerektiği konu ediliyor. “Küçük bir imtihanla” kocanızın centilmen olup olmadığını öğrenebilirsiniz!.. Eğer sorulara yanıtınız “Evet” ise derginin yorumu şöyle: “Daha hâlâ beraber mi yaşıyorsunuz. Vah zavallı?”…
Kocanızın yalnız iyi bir ev erkeği olabilmesi için onun sosyal varlığındaki üstünlüğünü de nazarıdikkate almak lâzımdır. Erkeğinizin karıkoca âdabına vâkıf, kibar bir adam olup olmadığını bu küçük imtihanla deneyiniz.
• Kahve, çay veya çorbayı höpürdeterek mi içer?
• Evde çorapsız dolaşmak âdeti var mıdır?
• Sokakta sizin sağınızda mı gider?
• Mendiliniz yere düştüğü zaman aldırmamazlık eder mi?
• Evden çıkarken kendi önden çıkar kapıyı size mi çektirir?
• Bir sosyete adamının hergün traş olması lâzımgeldiğini bildiği halde haftada bir gün mü traş olur?
• Eteğiniz kısa veya elbiseniz sıkı diye giyiminize karışır mı?
• Evde pijama ile misafire çıkar veya kapıdan pijama ile alışveriş yapar mı?
• Yanında tabla dururken sigara külünü yere silker mi?
• Eve haber vermeden yemeğe vakitsiz misafir getirir mi?
(Ev-İş dergisi, Sonteşrin (Kasım) 1938, Sayı: 20)
Nişanlınızı iyi seçiniz
1938’de Ev-İş dergisinde “Nişanlınızı İyi Seçiniz” başlığı ile yayımlanan bir yazı var. İlerde “iyi bir koca adayı” olabilecek nişanlı erkeği seçerken, genç bir kızın nelere dikkat edeceği anlatılmakta.
FENA
Nişanlınızla evde yalnızsınız. Pencereden annenizle kardeşinizin avdet ettiklerini görüyorsunuz. Nişanlınızın somurtkan yüzü bu vakitsiz avdetlerine memnun olmadığını göstermiyor mu?
İYİ
Sizi ziyarete geldiği gün hiç kimseyi unutmayan nişanlınız, kardeşinize daima şeker getirir. Anneniz onun için… “Sahiden çok iyi bir genç” diyor. Nazik, iyi ve hakikatli bir genç.
FENA
Belki size bir limonata yerine bir bira içmenizi tavsiye edecektir. Fakat unutmayınız ki ertesi gün ona söylediğiniz budalaca lâfl arı düşündükçe yüzünüzün kızarmak ihtimali vardır.
(Ev-İş dergisi, Şubat 1938, Sayı: 11)
Halk düşmanları
Adab-ı muaşeret kurallarına yer veren Ev-İş dergisi kantarın topuzunu biraz kaçırmış gibi: “Günlük hayatımızı zehirleyen, durup dururken sinirlendiren, hakiki halk düşmanları. Onlar düşmanlıklarını ekseriyetle bilmeden istemeden yaparlar. Onların bütün suçları terbiye ve görgü noksanlarıdır. İşte soylarının çabuk kurumasını istediğimiz bu tiplerden birkaçını takdim ediyoruz.”
GAZETE ORTAKLARI
Sanırsınız ki hiç gazeteye verecek paraları yoktur. Kitap mı okuyorsunuz, gazete mi aldınız? Hemen ortak kesilirler. Omzunuzdan eğilip baktıklarını hisseder, nefeslerini yüzünüzde duyarsınız. Sinirden insanı çatlatmak derecesine getirirler.
SUAL HASTALARI
Ne bitmez tükenmez öğrenme hırsları vardır. Kimbilir, ne sorar, ne isterler?.. Biletçinin yüzüne bakarsanız, sorulanların saçmalığını kestirebilirsiniz. Saatlerce gişe önünde durmaktan yılmaz, ve sonunda size ya tireni veya vapuru kaçırtırlar.
HUSUSITRAMVAY
Tramvaya öyle kurulurlar ki, babalarının kanepesine çöktüler sanırsınız. İki kişilik yer kaplamakta ve herkesi ayakta bırakmakta beis görmezler. Kazara yanlarına oturmak isterseniz, ters ters bakar, pis pis mırıldanırlar, terbiyesizliklerinin hududu yoktur.
(Ev-İş dergisi, İkinciteşrin (Kasım) 1937, Sayı: 8)