2022’nin en yüksek bütçeli dizilerinden “Yüzüklerin Efendisi: Güç Yüzükleri” 2 Eylül’de Prime Video’da seyircilerle buluştu. Yayın hayatına rekorla başlayan diziyi Amazon’un hizmet verdiği 240 ülke ve bölgede ilk 24 saat içinde 25 milyon kişi izledi. Romandan binlerce yıl önce geçen dizi, Tolkien’in iki romana bağlı olarak yazdığı ek metinlere dayanıyor. Tolkien evreninin tarihsel dayanakları ise çok çeşitli…
Merakla beklenen “Yüzüklerin Efendisi: Güç Yüzükleri” dizisi, ilk sezonuyla Amazon Prime Video’da yayına girdi. Romandan binlerce yıl önce geçen dizide, Tolkien hayranlarını mutlu edecek pek çok malzeme var. Galadriel ve Elrond karakterleri (her ikisi de Orta Dünya’da ölümsüz olan iki elf), evrimsel olarak Hobbit’lerin öncülü oldukları ortaya çıkan Harfoots adlı klan ve diziye adını da veren ikonik semboller: Güç Yüzükleri.
Dizinin çıkış noktası, Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’nin son bölümü için yazdığı ve Orta Dünya’nın “İkinci Çağ” tarihini özetleyen bir ek… Bu dönem, meşhur yüzüklerin dövüldüğü, Lord Sauron’un iktidara yükseldiği, Númenor ada krallığının güçlendiği (ve sonra düştüğü), elflerin ve insanların Orta Dünya’nın ruhu için savaşmak üzere biraraya gelmek zorunda kaldığı bir devir. Hem yasal hem de kreatif zorunluluklar nedeniyle (Tolkien’in İkinci Çağ’ın derinliklerine indiği, ölümünden sonra yayımlanan metinlerin hakları Amazon’da değil) dizinin yazarları; zaman dilimlerini sıkıştırarak, yeni karakterler yaratıp, bazı hikaye çizgilerini yeni baştan çizerek diziyi değiştirmek ve süslemek durumunda kalmışlar.
Dizi ilerledikçe, Tolkien’in vizyonuna ne derece sadık kalındığıyla ilgili pek çok tartışma çıkacağı kesin; ancak zaten bu vizyonun ne kadar orijinal olduğu tartışması da uzun zamandır uzmanları meşgul ediyor. Kesin olan bir şey var: Dizi, geçen yüzyılın ortasında Oxford’da yaşamış yazarın hayalgücünü bugüne aktarmak için devasa bütçesinin satın alabileceği (şimdiye kadar çekilmiş en yüksek bütçeli dizi olduğu bildiriliyor) bütün sinematik cümbüşten yararlansa da aynı zamanda kahramanlık ve trajedilerle, cüceler, elfler ve tabii büyülü yüzüklerle örülmüş çok eski bir tarihin efsanelerine de dayanıyor.
Tolkien’in, Wagner’in “Nibelungs Yüzüğü” operasındaki meşhur yüzükten ilham aldığı zaman zaman dile getirilen bir teoridir. Alman besteci bu libretto üzerinde çalışmaya, Tolkien’in 1937’de yüzükleri ilk kez okuyucuyla tanıştırdığı Hobbit’i yayımlamasından neredeyse 100 yıl önce başlamıştı. Tolkien bu benzerliği inkar etmiş; yayıncısına şöyle yazmıştı: “Her iki yüzük de yuvarlak; benzerlikleri burada sona eriyor”. Biyografisinin yazarı John Garth’a göreyse “Bu tartışmalı bir nokta, çünkü güç ve yozlaştırıcı etki gibi başka benzerlikler de var”.
Yine de Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin ilk bölümü olan Yüzük Kardeşliği 1954’te ilk çıktığında Tolkien’in bu “sorunlu” besteciyle arasına bir mesafe koymak istemesi anlaşılır bir durum. Özellikle 2. Dünya Savaşı yıllarında yazdığı bir mektupta “o küçük, cahil Adolf Hitler”e “asil Kuzey ruhunu mahvettiği, saptırdığı, yanlış uyguladığı ve sonsuza kadar lanetle anılmasına sebep olduğu” için ne kadar öfkelendiğini düşündüğünüzde… Nazi liderinin Wagner’e yakınlık duyması, Tolkien’i onunla taban tabana zıt kutuplara itmek için yeter de artardı bile.
Genel kanı, hem Tolkien’in hem de Wagner’in aynı kaynaklardan, özellikle de İskandinav destanlarından ilham aldıkları yönündedir. İngiltere’de 19. yüzyıl akademisyenleri ve arkeologları Vikinglere itibarını iade ettikten sonra, insanlar İskandinavlarla ilgili her şeye karşı büyük bir iştah duymaya başlamıştı. Hatta Kraliçe Victoria’nın Tanrı Odin’in soyundan geldiği ve tüm Hanover kraliyet ailesinin Ragnar Lodbrok, nam-ı diğer Ragnar Hairy-Breeches ile akraba olduğu bile iddia edilmişti. 1892’de doğan Tolkien için ise bu saplantı, çocukluğunda Andrew Lang’in Kırmızı Peri Kitabı’nı okuyup ejderha avcısı Sigurd’un hikayesine âşık olmasıyla başlamıştı.
Oxford Üniversitesi doktora araştırmacısı Grace Khuri, Birmingham’daki King Edward’s Koleji’ndeki ergenlik yıllarında Tolkien’in İskandinav destanlarını orijinal Ortaçağ İzlandacası ile okumaya başladığını, hatta 1911’de okulun Edebiyat Topluluğu’na bu konuyla ilgili bir bildiri sunduğunu söylüyor. “Ayrıca en yakın arkadaşlarına coşkulu Eski İskandinav ve Ortaçağ okumaları yapardı” diye ekliyor.
Khuri’nin İskandinav mitolojisinin yazar üzerindeki etkisini ele alan tezi, Tolkien’in de mezunu olduğu Oxford’un yazara ilişkin yazılmasını onaylayacak kadar titiz bulduğu ilk tez çalışması.
Tolkien, Oxford’da başlangıçta “Klasikler” bölümündeydi, ancak Cermen dillerine olan ilgisi onu eski İngiliz edebiyatı ve filolojisinin okunduğu İngilizce bölümüne geçmeye yöneltmişti.
Zaten dindar bir Roman Katoliğiydi. Bu yıllarda sayfalarında büyücülerin, trollerin dolaştığı Sir Gawain ve Yeşil Şövalye; kahramanının ejderhalarla savaşmak için insanüstü yeteneklerini kullandığı Beowulf gibi Hıristiyanlık öncesi inanışların tortularıyla dolu metinlerle de ilgilenmeye başladı.
Usta bir sentezci
Tolkien’in ilk satın aldığı İskandinav eserlerinden biri, o zamanlar yalnız tek bir İngilizce çevirisi mevcut olan, William Morris ve İzlandalı akademisyen Eiríkur Magnússon’un hazırladığı ve ilk kez 1870’te yayımlanan Völsunga destanıydı. Destanda yeniden biçim verilmiş bir kılıç ve “Andvaranaut” olarak bilinen altın bir yüzük vardı. Bu yüzük, tanrıların susamuru şekline girdikten sonra yanlışlıkla oğlunu öldürdükleri bir adama ödedikleri fidyenin parçasıydı. Yüzük çalınıyor, sonra lanetleniyor ve böylece başka bir İskandinav yüzüğü, Odin’in Draupnir’i, kendisini çoğaltabiliyordu. Her iki yüzük de cüceler tarafından dövülmüştü.
Bu anlatılarda yüzükler genellikle gücü temsil eden birer metafor olarak kullanılmıştı. Yüzüğü biriyle paylaşmak, bir mülkiyet hakkını paylaşmak demekti. Garth’ın belirttiğine göre, lordların hizmetkarlarını yüzükle ödüllendirdiği feodal bir Cermen geleneği de vardı. Tüm yüzükler parmağa takılmak için de yapılmamıştı. Khuri’ye göre, İzlanda destanı Eyrbyggja’da bir kol yüzüğü, tanrılar ve insanlar arasında sihirli bir sözleşme hâline gelmişti.
Khuri, İskandinav metinlerinin Tolkien ve çağdaşları için özel bir anlamı olduğunu öne sürüyor. “İskandinav efsane ve mitlerinde öne çıkan kasvetli kahramanlık, hanedan trajedisi ve kıyamete dair tasavvurlar, özellikle de 1. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında imparatorlukların ve krallıkların hızla çöküşe doğru ilerlediği bir dönemde, Tolkien ve çağdaşlarını etkilemişti”. Bu etki, yüzük sembolizminin çok ötesine uzanıyordu. Uzun beyaz sakalı, geniş kenarlı şapkası, asası ve peleriniyle Gandalf, bir başka bilgelik ve bilgi yayıcısı olan Odin’i hatırlatıyordu. Adı, Hobbit’teki cücelerin birçoğu gibi, mitolojik bir şiir olan “Voluspá”daki cüce lakapları listesinden alınmıştı: Durin, Thorin, Fili, Kili, Oakenshield.
Ve bir de Frodo vardı. Khuri, “İsmi, Eski Norsça fróðr ve Eski İngilizce Frōda (bilge) kelimelerinden türetilmişti ve Tolkien bu ismin Eski Frizye dilindeki yazılışını seçmişti” diye açıklıyor. “İronik bir şekilde, Danimarka kralı Fróði, Tolkien’in mütevazı kahramanının tam zıttıdır, çünkü bir efsanede (Grottasöngr’de anlatılır), açgözlülüğü yüzünden, sihirli bir öğütme taşıyla ona bir hazine yapsınlar diye iki dev kadını köleleştirdiği yazar. Bazı açılardan, Frodo’nun Yüzük’ü elinde tutmaya yönelik büyü kaynaklı dürtüsü, bu açgözlülüğün sönük bir yankısıdır; bu açgözlülük onun durumunda doğuştan gelen herhangi bir defosundan ziyade Yüzük’ün gücü tarafından tetiklenir (ve hikayenin çok geç dönemlerine kadar bu büyüye direnebilir)”.
Garth, Tolkien’in dehasının yeterince takdir edilmeyen yönlerinden birinin de “usta bir sentezci” olma becerisi olduğuna inanıyor. “İnsanlar aynı anda hem onun tüm fikirlerini Kuzey mitlerinden aldığını hem de hiçbir etki olmadan hepsini kendisinin bulduğunu düşünüyor. İşin doğrusu Tolkien, ilham kaynaklarını pek çok yerden toplamıştı”. Garth’ın son kitabı JRR Tolkien’in Dünyaları: Orta Dünya’ya İlham Veren Yerler’de (The Worlds of JRR Tolkien: The Places that Inspired Middle-earth) açıklamaya çalıştığı gibi, pusulanın dört yönünden de etkiler vardı. Örneğin Doğu’dan Büyük İskender’in Ortaçağ efsaneleri ve Mısır aşkı kitaba girmişti. Üzerine en az araştırma yapılan da Güney’den gelen, Tolkien’in çağında çok baskın olan klasik etkileriydi. Örneğin yazar, Númenor’u şekillendirirken Atlantis efsanesi de rol oynamıştı ve Amazon dizisinin kilit unsurlarından biri olan çöküş öyküsü, Platon’un kibir yüzünden yıkılan bu deniz imparatorluğuyla ilgili hikayesinden yola çıkılarak oluşturulmuştu. Platon’un Devlet’inde de bir yüzükten, “Gyges’in Yüzüğü”nden bahsedilir ve Tolkien’inki gibi bu yüzük de takana görünmezlik bahşeder.
Tolkien’in bir Kelt şifa tanrısı olan Nodens’e ait bir Roma-Kelt tapınağından haberdar olduğunu kesinlikle biliyoruz. “Cüce Tepesi” olarak adlandırılan ve İngiltere’nin Dean Ormanı’ndaki Lydney Parkı’nda bulunan bu tapınak, ilk olarak 1928- 1929 arasında arkeolog Tessa ve Mortimer Wheeler tarafından kazılmıştı. Tolkien’in kendisi de kazıda çalışmış, özellikle bir yüzük hırsızının uğradığı laneti anlatan Latince yazıtları incelemişti.
Tolkien’in hayalî evreninin ardındaki saik, kendi geleneğinde eksik olduğunu düşündüğü şeyleri telafi edebilecek, hayranlık duyduğu diğer mitolojilerle boy ölçüşebilecek özel bir “İngiliz” mitolojisi yaratmaktı. Kültür yağmacılığıyla ilgili aşırı derecede ihtiyatlı davranılan bir dönemde, onun hikayesi, doğru kullanıldığında diğer kültürlerden ödünç alınan öğelerin, sahiplenmek değil, bu anlatıların yeniden ve yeniden anlatılma konusundaki en temel arzularını onurlandırmak anlamına gelebileceğini gösteriyordu. Bunu o kadar iyi başarmıştı ki hayalî evreni senaristlerin de dahil olduğu diğer yazarlar tarafından yağmalanmak üzere kendi başına bir mitoloji hâline gelmişti.
Bu arada, sıkı Tolkienseverlerin yüzüklerin kadim sembolizmine bir başka anlam katmanı daha eklediğini de not etmek gerek. Garth’ın dediği gibi, “Bazı hayranların ‘hepsini biraraya getirip, karanlıkta birbirine bağlamak’ için Tek Yüzük’ün replikalarıyla evlenmeleri şaşırtıcı”.
24 Ağustos’ta BBC Culture’da Hephzibah Anderson imzasıyla yayımlanan “The surprising ancient roots of The Lord of the Rings” adlı makaleden tercüme edilmiştir. Çev: Deniz Kaynak