“Boşver Arkadaş”tan “Anlasana”ya, “Olanlar Olmuş”tan “Birleşsin Bütün Eller”e… Şarkılarıyla ışığa, sevgiye, barış ve doğaya çağıran yumuşacık bir ses sustu geçen ay. Hiçbir zaman anaakıma kapılıp gitmemiş, her dönemde kendisi olmayı, kendi sözünü söylemeyi başarmıştı. Hayalini kurduğu “Karanlıklardan sıyrılmış, her zaman hür ve aydınlık” dünyada şimdi…
Türk pop müziğinin yeri doldurulamayacak isimlerinden İlhan İrem’i, 28 Temmuz’da 67 yaşındayken böbrek rahatsızlığı nedeniyle kaybettik. Popülerliği yaşadığı nesli aşıp, onu ilk dinleyenlerin torunlarına kadar uzansa da hiçbir zaman pop’un kalıplarına sığamamış, yalnız kendi şahsına münhasır müziğini yapmaya, olduğu insan olarak kalmak için mücadele etmeye ömrü boyunca devam etmiş bir müzisyendi İlhan İrem.
1955’te Bursa’da doğmuş; çocukluk yıllarını kendi deyimiyle “olağanüstü bir düş, sonsuz bir özgürlük”le geçirmişti. Grubu Meltemler’in Milliyet Liselerarası Müzik Yarışması’nda Marmara birincisi olmasıyla başlayan müzik kariyeri arkasında sayısız klasik bırakmıştı. 1973’te henüz 18 yaşındayken kendi imkanları ile yaptığı ilk 45’liği “Birleşsin Bütün Eller – Bazen Neşe Bazen Keder” ona beklediği başarıyı getirmemişti belki ama, Filistin sorununun ilham verdiği “Bir dünya olsun ki barışla, sevgiyle, aşkla dolu / Bir dünya olsun ki insanların hepsi birer melekten…” sözleri onun nasıl bir müzisyen olacağının işaretiydi. Dinleyenleri her zaman iyiye, güzele, doğaya, sevgiye ve barışa çağıran; bu dünyanın ötesini görmeye çalışırken dünyanın derdine-tasasına da gözünü kapatmayan…
İlk 45’liği sadece 96 adet satarak hayalkırıklığı olmuştu; ancak plak firmasının kendi bestelerini başka sanatçılara söyletme talebini kabul etmeyerek yaptığı ikinci 45’liği “Yazık Oldu Yarınlara – Haydi Sil Gözlerini”, dillere pelesenk olan “Boşver, boşver arkadaş, başka bulursun” sözleriyle genç sanatçıyı bir anda Türkiye’deki en popüler şarkıcılardan biri hâline getirmişti. 1975’te yayımladığı üçüncü 45’liği “Anlasana” ile ise başarısı doruğa yükseldi. Her şeyin başlangıcının bu şarkı olduğunu söylüyordu İlhan İrem: Bursa’nın Kireçocağı sahillerinde çok rüzgarlı bir havada bestelediği “Anlasana”. “Sanki o dalgaların köpükleri satır satır bana sözleri ve melodileri taşıyordu. Daha önce yaşamadığım bir yıkanmışlık duygusu içerisindeydim. Günün ilk ışıkları doğduğunda şarkı her şeyiyle tamamlanmıştı ve anlaşılmaz bir şekilde o dalgalar ve dava duruldu. Ben inanılmaz bir doğum sonrası heyecanıyla eve döndüm” diye anlatmıştı müzik tarihçisi Murat Meriç’e o günü…
1976’da dördüncü 45’liğindeki “Kuklacı Amca” şarkısının Tanrı’yı sorguladığı gerekçesiyle plak piyasadan toplatılmıştı. 80’lerin kara bulutları yaklaşırken, İlhan İrem de aşk şarkılarından memleket gerçeklerine doğru yöneldi. 1979’da senfonik yapıdaki “Sevgiliye” uzunçalarında ilk defa kendi yazdığı sözler dışında bir şiire yaptığı besteyi seslendiriyordu: Nâzım Hikmet’in “Hoşgeldin Kadınım”ı… 1981 tarihli “Bezgin” albümünde yer alan “Olanlar Olmuş” ise bir başka dönüm noktasıydı. 1980 darbesine Erzincan, Sivas ve bütün Doğu Anadolu’daki 3. Ordu bölgelerinde yaptığı iki yıllık askerliği sırasında tanık olan müzisyen, tezkeresini aldıktan sonra bir gece vakti döndüğü memleketinin siluetine bakarak yol kenarında bestelemişti “Olanlar Olmuş”u. Bir aşk acısını anlatıyor gibi görünen şarkı, aslında sokağa çıkma yasaklarında insanların evlerine çekilip ışıklarını söndürdüğü, “gülüşlerin bakış olduğu”, “mevsimlerin soğuduğu” bu kasvetli dönemde kaybedilenlere bir ağıttı.
Bir ağıtla kapanan bu dönemi, 1983’te “Rock senfonisi” olarak tanımladığı üçlemesi “Pencere… Köprü… Ve Ötesi…”yle yeni bir dönem takip etti. İlhan İrem artık “ışık ve sevgiyle” çok daha dolu, daha mistik ama aynı zamanda daha politikti de… Kimsenin etliye sütlüye bulaşmaya cesaret edemediği bir dönemde İnsan Hakları Derneği’nin “İnsan Hakları Yarın Değil Şimdi” konserine katılıp aşkı anlatan şarkılarıyla bambaşka bir mesaj vermişti. 1988’de kurulan Yeşiller Partisi’nin ilk günlerinden itibaren içinde yer almış; hayatı boyunca da çevre yıkımına karşı sesini yükseltmiş, eylemlere katılmıştı. 1989 tarihli “Uçun Kuşlar Uçun” albümü için yaptığı “Şampiyon”da “Atmosfer yavaşça deliniyor, gökyüzü küskün üstümüzde / Makinalar bir dünya kuruyor; radyasyon, hastalık peşimizde” sözleriyle çevre hareketine müziğiyle de bir selam göndermişti. Aynı albümdeki “Blues for Molla” ise irtica eleştirisini gayet açıkça dile getiriyordu. Cevabı da açık olmuştu. “Sakıncalı” bulunan şarkının yayımlanmasına devlet izin vermedi. Bundan 10 yıl sonra Cumhuriyet’e yazdığı bir açık mektupta da “Fethullah Gülen’e Fetuş diye hitap ettiği için” yüklü bir tazminat cezasına çarptırılacaktı.
Oysa önce popüler müziğin, toplumun dayattıklarının, ardından askerî diktatörlüğün, gericiliğin ve doğa katliamlarının yeldeğirmenlerine karşı sözünü esirgemeyen bu asrî Don Kişot’un hayali hepimizi birleştirebilirdi: “Karanlıklardan sıyrılmış, her zaman hür ve aydınlık / Bir dünya olsun ki artık amaçlar bir, yok ayrılık…” Onu kendi sözleriyle uğurluyoruz: “Yeniden doğar her şey, ‘Her şey bitti’ dediğin anda bir gül kök salar damarlarında / Her şey biter, bir şey bitmez.”