ABD ve onun oluşturduğu koalisyon, geçen aydan itibaren Kızıldeniz’de İsrail’e giden gemileri hedef alan Husiler’e karşı saldırı başlattı. Yemen’de İran’ın desteklediği Husiler ile Suudi Arabistan’ın desteklediği merkezî hükümet arasındaki savaş, 20 yıldır acımasızca sürüyor. Mücadelenin günümüze kadar uzanan kısa tarihi…
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısına en sert tepki Yemen’den geldi. Hamas’ın 7 Ekim saldırılarını da coşkuyla karşılayan Husiler, Yemen’den İsrail’e füze ve insansız hava araçlarıyla saldırdı; ardından Kızıldeniz’den İsrail’e giden gemileri hedef aldı. Bu nedenle birçok gemicilik şirketi Bab el-Mandep Boğazı’ndan geçişi askıya aldığını duyurdu.
Bunun üzerine, dünya ticaretinin %12’sinin, dünya deniz ticaretinin ise %40’ının güzergahını açmak için, ABD ve İngiltere 10 devleti kapsayan bir koalisyon kurarak USS Dwight Eisenhower uçak gemisi dahil, Husiler’e karşı saldırıya geçti. Husiler ise Gazze’nin ihtiyacı olan gıda ve ilaç sağlanana kadar saldırılarının devam edeceğini açıkladı.
Hamas ile İsrail arasındaki çatışmadan çok önce Husiler, Hizbullah ve Hamas ile birlikte İran’dan yana İsrail’e karşı “direniş ekseni”ninde yer alıyor. Füze ve insansız hava araçları gibi teknik yardımları ise İran sağlıyor. Yemen’de merkezî hükümete karşı isyancı güçleri temsil eden Husiler, İsrail ve Amerikan hedeflerine saldırarak Suudi Arabistan ile müzakerelerde ellerini güçlendirmeye çalışıyor. Böylece ABD üzerindeki baskının Suudiler’i bir anlaşmaya zorlamasını umuyorlar.
Suudiler BM nezdinde bir ateşkes müzakere etmenin yollarını aramakta ise de Husiler iktidarı paylaşmaktan yana olmadıkları için ateşkese yatkın değil. 7 Ekim saldırısından önce Suudi Arabistan, İran’ın gerilimi azaltmakta bir rol oynabileceğini beklerken, son 2 aydaki gelişmeler bunun kısa vadede mümkün olamayacağını gösterdi.
Husiler, merkezî iktidara karşı Zeydî cemaatinin marjinalleştirilmesine, eşitsizliğe ve kendilerinin kalabalık oldukları bölgenin azgelişmişliğine bir tepki olarak belirdi. Merkezleri Saada, 9. yüzyıl sonunda Zeydî imamlığı denen dinsel-siyasal bir rejim tarafından kuruldu. Zeydîliği Şia’nın diğer kollarından ayıran en temel hususlardan biri de, “12 İmam” inancı.
1992’de Hüseyin Bedreddin el-Husi ve Muhammed Azzane’nin önderliğinde kurulan genç müminler cemaatinin siyasallaşmasının ürünü olan hareket, Suudi Arabistan’ın bölgede Selefîliği yaymasına ve merkezî hükümetin bölgeyi ihmaline tepki olarak da gelişti. Ülkenin kuzeybatısında, Suudi Arabistan sınırındaki dağlarda örgütlenen ve Zeydî cemaatinin siyasi kolu olan bu hareket, özellikle 2004’ten itibaren isyancı bir karakter kazandı. Kurucularının Yemen güvenlik güçleri tarafından öldürülmesi üzerine genç müminler cemaati ikiye ayrıldı; aralarından silahlı mücadeleyi kabul edenler daha sonra Husiler diye anılacak hareketi oluşturdu. Husi hareketi, Hizbullah’dan etkilenmiş bir hareket; milliyetçilikle mezhepçilik karışımı karma bir ideolojisi var.
Yemen’de merkezî hükümet ile Husiler arasındaki içsavaş, İran ile Suudi Arabistan arasında bir güç çekişmesi anlamına da geliyor. Öte yandan Husiler, Yemen’deki resmî hükümetin müttefiki El Islah Partisi (Müslüman Kardeşler), El Kaide gibi, Selefî hareketler ve IŞİD’le de mücadele ediyor.
İLK DEMOKRATİK TÜRK DEVLETİYDİ
1917’de sadece 1 ay yaşadı: Qırım Halq Cumhuriyeti…
Rusya’daki Şubat-Ekim Devrimlerinden sonra 13 Aralık 1917’de kurulan Kırım Halk Cemiyeti’nin Başkanı Numan Çelebicihan “Qırım’da yaşayan milletler: Tatar, Rus, Ermeni, Yehudi, Rum, Nemse ve başqalarıdır. Maqsadımız hepsinden güzel bir buket yapmaqtır” diyordu. Bolşevikler 14 Ocak’ta Kırım’a müdahale edecekti.
Rusya’da Çarlık İmparatorluğu’nun çöküşü, beraberinde bir dizi halkın kendi devletlerini kurma girişimlerine yolaçtı. 13 Aralık 1917 ila Ocak 1918 arasındaki çok kısa ömürlü Kırım Halk Cumhuriyeti, ilk demokratik Türk-Müslüman devleti olarak tarihe geçmiştir.
O dönemde Kırım Yarımadası’nda nüfusun %41.2’si Ruslar, %28.7’si Kırım Tatarlar’ı, %8.6’sı Ukraynalılar ve geri kalanı Almanlar, Rumlar, Ermeniler ve Bulgarlar’dan oluşuyordu. 1917 Mart’ında “Tüm Kırım Müslümanlar’ı Kongresi” toplandı; Petrograd’taki Geçici Hükümet ve Ukrayna’daki Merkezî Rada ile irtibat kuracak bir Müslüman yürütme komitesi seçildi. Temmuz’da bağımsız bir devletin kurulmasını savunan Kırım-Tatar ulusal partisi Millî Fırka kuruldu. Nihayet Aralık ayında ulusal parlamento olan Kurultay, Kırım’da Bahçesaray’da toplandı. Seçilen 76 delegeden 4’ü kadındı (Şefika Gaspiranski, Hanife Bodaninski, İlhan Tohtar ve Hatice Avcı). Kırım Ahali Cumhuriyeti kuruldu ve Kânûn-ı Esâsî ilan edildi.
Seçimlerin tek dereceli yapılmış olması, Kânûn-ı Esâsî’nin kuvvetler ayrılığını temel alan parlamenter demokratik bir cumhuriyet hedeflemesi ve bütün sınıfsal-dinsel imtiyazların iptal edilmesi önemliydi. “Kırım gençleri heyet-i icraiyyesinin maksadı, bu Kânûn-ı Esâsî’nin kabulü üzerine ilan olunan Kırım istiklalinden sonra, diğer milletlerin de iştirak ettirileceği umumi intihabat ile Kırım Kurultayı’nı toplamak ve orada da umum Kırım’a mahsus bir Kânûn-ı Esâsî yürürlüğe koymak” denerek, diğer milliyetlerden insanların da bu bölgesel-bağımsız yapıya katılması hedeflenmişti. Yeni cumhuriyetin başkanı Numan Çelebicihan bunu şöyle ifade ediyordu: “Qırım Yarımadası’nda türlü renklerde bir çoq zarif güller, şebboylar, zanbaqlar, laleler vardır ve bu ruhnevaz çiçeklerin hepsinin kendilerine mahsus bir güzelliği, özlerine mahsus Latif qoquları var. Bu güller, bu çiçekler Qırım’da yaşayan milletler: Tatar, Rus, Ermeni, Yehudi, Rum, Nemse ve başqalarıdır. Qurultayın maqsadı bunları bir yerde toplayup, hepsinden güzel ve nefis bir buket yapmaqtır. Güzel Qırım adasında haqiqiy medeniy bir İsviçre tesis itmektir. Tatar Qurultay’ı yalınız Tatarlar’ı degil, asırlardan beri Tatarlar ile beraber qardaşça yaşayakelmiş diger milletleri de tüşünüyür. Onları da işe davet iderek, onlarle beraber qol qola virüp kitecektir. Tatar, bu işte bir amir degil, belki bir müteşebbis, yalınız bir inisiyatörlük vazifesini icra edecektir”.
Kurultay ile ayı zamanda Sivastopol’da bir Bolşevik devrimci komite oluşturuldu ve silah zoruyla Kırım’daki iktidarı tehdit etmeye başladı. Bolşevikler 14 Ocak 1918’de Simferopol’ü elegeçirdi ve Numan Çelebicihan’ı tutukladı. Çelebicihan öldürülecek ve cesedi denize atılacaktı.
Kasım 1920’de Lenin’in Kırım’a gönderdiği Sultan Galiyev’in verdiği rapor üzerine, 1921’de Tatarlar’ı gözeten bir özerk cumhuriyet kuruldu; ancak 1927’den itibaren onlar da tasfiye edilecekti.