Çinggis Han’ın annesi Hö’elün-eke, 13. yüzyılda kağıda geçirilen Moğolların Gizli Tarihi’nde dramatik anlatımlarla tasvir edilen ana karakterlerden biridir. Bundan yaklaşık 400 yıl sonra kaleme alınan Altan Tobçi adlı kitapta ise hem ismi değişmiş hem de sadece doğurgan bir kadına indirgenmiştir. Değişen öncelikler ve roller…
İSENBİKE TOGAN
Moğollar deyince akla Çinggis Han ve Moğol İmparatorluğu gelir. İmparatorluktan sonraki Moğollar, araştırmacıları aynı derecede cezbetmemiştir. Çinggis Han dönemi ile ilgili çalışma yürütenler kaynak eserlerin ve özellikle en çok kullanılan ikisinin farklı dillere çevrilmiş olması dolayısıyla şanslıdırlar. Bu eserler bilindiği gibi Moğolların Gizli Tarihi ve İlhanlı vezir ve tarihçisi Reşideddin’in Camiüttevarih adlı dünya tarihinin 1. cildini oluşturan Türk ve Moğolların tarihi kısmıdır. Çalışmalar bu eserler üzerine yoğunlaşınca, buralardan edindiğimiz bazı kanaat ve görüşlerin artık doğru imiş gibi algılanmaları doğaldır.
Bu eserlerden sonra Moğol tarihyazıcılığına bir ara verildiği, ancak takriben 400 yıl sonra Moğol yazı dilinde bir dizi tarih eserinin yazıldığı görülür; ancak bunlarda farklı bir bakışaçısı hâkimdir (#tarih 49). Bu da çoğu defa Moğolların 16. yüzyıldan itibaren artık Budist olmalarıyla açıklanmıştır. Aslında bu farklılık sadece Budizm’den kaynaklanmamaktadır.
Bu farklılıklardan biri, Çinggis Han ve onun mensup olduğu Börçeginlerin atası değil de ceddesi olan Güzel Alan (Alan Go’a) ile ilgilidir (NTV Tarih 14). Bugünden bakınca insan, resmi Topkapı Sarayı’na kadar gelmiş olan kutsal nitelikteki bu hanımın varlığının 17. yüzyıldan sonra yazılmış tarih eserlerine de hâkim olduğunu düşünür. Ancak durum öyle değildir.
Örneğin 1604’te yazılmış ve Tuncer Gülensoy’un dilimize kazandırdığı Altan Tobçi’de (2008) bu isim “Alung Ğooa” olmuştur ve o artık asıl cedde değildir; dolayısıyla kendisinden sanki söz arasında bahsedilir (s. 27). Gizli Tarih ile karşılaştırıldığında, bu eserlerde çok şeyin değişmiş olduğunu, bazen de aynı sahnede başkalarının rol aldığını görürüz.
Değişen sahnelerden biri de Çinggis Han’ın annesi Hö’elün-eke (Altan Tobçi’de Ögelen-eke) ile ilgilidir. GizliTarih’te Çinggis Han’ın babası Yesügey’in, Hö’elün-eke’yi kaçırmasının anlatıldığı kısımlar (§ 54- 56) vardır. Yesügey’in kızın güzelliğine vurulması anlatıldıktan sonra, Hö’elün-eke’nin kendisini obasına götüren kocasına kaçmasını söyleyerek “Hayatta kalırsan benden başka da kız veya kadın bulabilirsin; adı farklı olsa da ona gene de Hö’elün diyebilirsin. Hayatını kurtarmaya bak. Benim kokumu kokla ve git” demesi ve gömleğini uzatıp ona vermesi, sonradan “Hö’elün’ün kokusu” adlı çalışmalara ilham vermiştir. Ancak Altan Tobçi’de bu dramatik unsurlar bulunmaz (Gülensoy 2008:§11). Bu hadise sadece, “beyaz bir yabani tavşana benzer” şekilde yere çömelmiş olan Hö’elün-eke’yi gören Yesügey’in kardeşine “Bu kadından iyi erkek çocuklar doğabilecek” demesiyle sınırlıdır.
Kısacası Gizli Tarih’te Hö’elün-eke güzelliği ile dikkati çeken, dirayet ve kişilik sahibi bir kadın olarak tanıtılır; daha sonra kocası öldürülüp yalnız bırakılınca da, ufak çocuklarına kendi başına nasıl baktığı ve topladığı otlarla onları nasıl beslediği; otların adları bir bir sayılarak şiirsel bir şekilde anlatılır, Altan Tobçi’de ise bu şiirsellik yoktur. Çinggis Han’ın yendiği kavimlerden aldığı yetimleri büyütmesi için annesine vermesi, böylece ona bir çeşit “ulus anası” muamelesi yapılması sahneleri de Altan Tobçi’de bulunmaz. Kısacası lakabı “ana” (eke) olan Hö’elün, Gizli Tarih’te vefakar anne olarak yüceltilmişken, Altan Tobçi’de doğurgan bir kadına indirgenmiştir.
Bu durum yazarın tercihinden ziyade, Hö’lün-eke’nin halk hafızasına ağırlıklı bir şekilde yer etmiş olan ilk eş Börte’nin gölgesinde kalmış olmasındandır. Bununla birlikte 13. yüzyıldan 17. yüzyıla gelinceye kadar olayların aşağı yukarı aynı kalması, sözlü geleneğin ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Ancak kişilere, karakterlere verilen rollerin değişmesi, artık başka önceliklerin sözkonusu olduğunu ve bu durumun halk hafızasına yansıdığını ortaya koyar.