İkinci Dünya Savaşı’nı engelleyebilecek son büyük devrimin 1937’de İspanya’da yenilgiye uğraması, 20. yüzyıl tarihini de kökten değiştirdi. Cumhuriyetçi hükümetin ve SSCB güdümündeki sol hareketin sosyal devrimi ezmesiyle, Franco liderliğindeki askerler ve faşist hareket ülkeye hâkim oldu. Şerefli bir mağlubiyetin hazin ve dramatik hikayesi…
Seksen yıl önce İspanya’da yalnızca bu ülkenin kaderini değil 20. yüzyılı bir bütün olarak şekillendirecek en dramatik hadise cereyan ediyordu. 2. Dünya Savaşı’nın askerî tekniklerinin ve silahlarının denendiği 1936’daki bu tarihî kapışma, siyasi anlamda da bu büyük savaşa gidişi engelleyebilecek son şanstı.
1930’larda İspanya, monarşi ile yönetilen 24 milyonluk yoksul ve azgelişmiş bir ülkeydi. Katolik kilisesinin toplum üzerindeki nüfuzu neredeyse mutlaktı. 2 milyon okuma-yazma bilmeyenin bulunduğu ülkede, eğitim ve kültür adeta çökmüştü. Ülkede 5 bin manastır, 80 bin keşiş ve rahibe ve 35 bin rahip bulunmaktaydı. Ruhban sınıfının gücünü anlamak için, bunun geniş topraklara, taşınmazlara, bankalar ve madenlere sahip olduğu da eklenmeli. Ülkenin en büyük toprak sahibi ve kapitalisti kiliseydi. “Para kesin Katoliktir” diyordu halk.
Ulusal gelirin yarısı, ihracatın 2/3’ü tarımdan geliyordu. 6 milyon köylünün 2 milyonu küçük mülk sahibi, 4 milyonu işçiydi. Toprakların üçte ikisi mülk sahiplerinin yüzde ikisine; ülkenin ekilebilir topraklarının yarısı 20 bin büyük toprak sahibine aitti. Ücretlerdeki düşüklükten dolayı, yüzyılın ilk otuz yılında 2.5 milyon İspanyol ülkelerini terketmek zorunda kalmıştı. 8 milyon yoksulun ve 2 milyon topraksız köylünün varlığı ise sefaletin boyutlarını açıklıyordu.
…
Karanlıkta kar yağıyor,
Sen Madrid kapısındasın.
Karşında en güzel şeylerimizi
Ümidi, hasreti, hürriyeti
Ve çocukları öldüren bir ordu
…
Nâzım Hikmet
“Karanlıkta Kar Yağıyor” şiirinden, 1937
109 bin ere 15 bin subayın, 100 ere bir generalin düştüğü ordu, teçhizat açısından yetersiz ve ancak bir içsavaşta kullanılabilecek güçteydi. Burjuvazinin zayıflığından dolayı, ülkeyi fiilen Katolik ruhban sınıfı, subay kastı ve büyük toprak sahipleri yönetmekteydi. Bu yönetici kastın dünya görüşünün feodalite ile henüz bağlarını koparmamış dinsel yobazlık, sömürgecilikten arta kalan bir ırkçılık, milliyetçilik olduğunu söylemek bile gereksiz.
Tarih hızlanıyor
Bu geriliğin yanısıra İspanya’da, özellikle 1. Dünya Savaşı’nda İngiliz ve Fransız sermayesinin önayak olduğu modern sanayi sektörlerinde çalışan, Katalonya, Bask ülkesi, Madrid ve Asturias gibi büyük sanayi merkezlerinde yoğunlaşmış, güçlü sendikalarda örgütlenmiş bir işçi sınıfı bulunmaktaydı. Ezcümle krala yakın bir generalin sözleriyle İspanya “tıpası patlamak üzere olan bir şişe şampanya” gibiydi.
İspanya İçsavaşı bir dizi evreden geçen çok radikal dönüşümlerin ürünü olarak belirdi. Çağdaşı Mussolini tarzı bir yönetimle, 10 yıllık kanlı bir rejimden sonra diktatör general Primo de Rivera, ülkeyi derinden sarsan dünya krizi karşısında bir çözüm yolu bulamayınca, Kral XIII. Alfonso’ya istifasını verdi. 1931’de ülkenin tanıdığı göreli olarak ilk demokratik seçimden sonra kral tahttan feragat etti ve Cumhuriyet ilan edildi. Yeni anayasada “İspanya her sınıftan çalışanların Cumhuriyetidir” deniyordu. Kadın-erkek eşitliğini ve kadınlara oy hakkını tanıyan anayasa, laik eğitimi, boşanma hakkını ve yalnızca resmî nikahı kabul ediyordu. Ancak toprak meselesi için bir şey söylemiyordu.
Diktatörlük yıllarında ezilen halk tabakaları grev ve diğer yollarla hak aramaya başlamışlardı. Eski rejimin imtiyazlıları monarşinin devrilmesinden de ortalıktaki “düzensizlik”ten de hoşnutsuzdular. 1934’te aşırı sağ parti CEDA bir takım ayakoyunlarıyla hükümete girdi ve 1931’de elde edilen kazanımları geriletmeye yöneldi. Kısa bir süre için savaş bakanı olan CEDA’nın lideri Gil Robles, ilerde askerî ayaklanmanın iki önemli siması olacak olan Franco’yu genelkurmay başkanlığına, General Mola’yı da Fas askerî komutanlığına getirdi ve liberal subayları temizledi.
Durumdan mennun olan toprak sahipleri “Aç mısınız? O halde Cumhuriyeti yiyin!” diye dalga geçiyorlardı. Aşırı sağ durumdan istifade ederek güçleniyordu.
1933’te Hitler’in iktidara gelmesi, 1934 Avusturya ve Fransa’da aşırı sağın yükselişi, benzer bir akıbetle karşı karşıya kalmamak için iktidardaki İspanya Sosyalist İşçi Partisi’nin (PSOE) sol kanadını hareketlendirdi.
Ekim 1934’te CEDA’nın hükümete girmesine büyük tepki gösterildi ve kitlesel grevler başladı. Esas olarak maden bölgesi olan Asturias’da solun çeşitli renklerinden işçiler yönetimi ele geçirdiler (Asturias Komünü). Ancak ülkenin diğer bölgelerinden ses gelmeyince, birkaç yıl sonra Cumhuriyet’i ezecek olan Franco’nun Fas birlikleri ve İspanyol yabancı lejyonu tarafından 15 gün sonra acımasızca bastırıldılar. Bilanço çok ağırdı: 3 bin ölü, 7 bin yaralı ve 40 bin tutuklu! Bu ayaklanma yine de iki yıl sonraki gerçek halk ayaklanmasının bir provası oldu.
Aralık 1935’te patlak veren ikinci bir kriz üzerine ülkede tekrar seçime gidildi.
Şubat 1936 seçimleri için solun başlıca güçleri PSOE, PCE, UGT ve POUM bir Halk Cephesi oluşturdular. Bu cephe sol cumhuriyetçi ve burjuva partilerini de içeriyordu. Buna karşı sağ ve aşırı sağ da kralcıları, CEDA ve Falanj’ı (Falange Española) içeren bir “Ulusal Cephe” kurdu.
1 milyondan fazla işçi ve köylü üyesi olan en önemli anarşist örgüt CNT seçimlere katılmadı ama oy vermeme çağrısında da bulunmadı. Burjuva partilerinin katılımından dolayı Halk Cephesi’nin programı ne toprağın ne bankaların millileştirilmesini içeriyordu. Sömürgelerin özgürlüğü gibi, Katalonya ve Bask’ın özerkliği gibi meseleler de görmezden gelinmişti.
16 Şubat seçimlerini Halk Cephesi az bir farkla kazandıysa da seçim sisteminden ötürü sandalye dağılımında büyük fark ortaya çıktı. 473 sandalyelik mecliste Halk Cephesi (99’u PSOE, 87’si Partido Republicano Radical, 39’u Union Republicana, 36’sı Esquerra Republicana de Catalunya’dan, 17’si PCE ve biri de de POUM’dan) 286 milletvekili kazandı. Sağın 88’i CEDA’dan olmak üzere 132 (Falanj 40 bin oy almış ve temsilci çıkaramamıştı), merkezin de 42 sandalyesi bulunmaktaydı.
Seçim sonuçlarından yüreklenen geniş kitleler, Halk Cephesi’nin ılımlı programının kendi değişim özlemlerine karşılık düşmediği kanısındaydılar. Bunun bir göstergesi olarak 1934’ün siyasal mahpuslarına af çıkarılmasını beklemeden, hapishanelere giderek kapıları açtılar. Ücret artışı ve daha iyi çalışma koşulları için grevler patlak verdi. Binlerce köylü, büyük toprak sahiplerinin topraklarını işgal etmeye başladı.
Ülkenin her yanında ruhban sınıfının baskısının simgesi olan kilise ve manastırlar basılıp yakılmaya başlandı. Seçimlerin hemen sonrasında sağ ve aşırı sağ güçler de yeniden örgütlenmeye başladı. Sol militanlar öldürülmeye başlandı.
Orduda neredeyse açıkça Cumhuriyet’in şiddetle yıkılması için hazırlıklar başladı. Generaller kendilerine siyasal ve maddi destek vermeyi vaadeden Portekiz diktatörü Salazar, Hitler ve Mussolini ile bağlantıya geçtiler. Muzaffer bir devrim, sözü edilen ülkelerde ve bütün Avrupa’da olağanüstü sonuçlar doğurabilirdi. Bu askerî hazırlıklardan haberdar olan hükümet ise kendini savunmak için bile herhangi bir önlem almadı.
16 Temmuz’da Fas’taki general Franco’nun esas olarak Müslüman Faslılardan oluşan birlikleri Cumhuriyet’e başkaldırdı ve kuzeye doğru yürüyüşe geçti (kendi tabirleriyle “Glorioso Movimiento”). Bu işareti alan yarımadanın bütün kışlalarındaki askerler ertesi gün harekete geçti. Birkaç gün içinde Portekiz sınırındaki Galicia başta olmak üzere batıda ve güneyde önemli mevkiler elde edildi. Hükümet halka herhangi bir çağrıda bulunmak yerine, isyancı generallerle müzakere etmenin yolunu aradı ama bir sonuç alamadı. Cesares Quiroga hükümeti “yeni bir ayaklanma girişimi başarısızlığa uğradı” bile diyebildi.
18 Temmuz’da PSOE lideri Largio Caballero hükümetten işçilerin silahlandırılmasını talep ettiyse de bir öncekinde olduğu gibi reddedildi. Hükümet istifa etti. PSOE’nin sağ kanadından Prieto generallerle bir uzlaşma sağlamak için Martinez Barrio’nun hükümeti kurmasını önerdi.
Toplumsal devrimi bastırmak için başlatılan askerî darbe, tarihin tanık olduğu en büyük halk seferberliğini tetikledi. İnsanlar sokaklara döküldü. UGT ve CNT genel grev çağrısı yaptı. Yeni hükümet ilan edilir edilmez, işçiler silah talep etmek üzere sokağa çıktılar. İşçi grupları silah depolarını ele geçirerek silahlandılar ve kışlaları kuşatarak darbeci askerleri etkisiz hale getirdiler. Darbe başarısız olmuştu. Ülkenin büyük bir kısmında, özellikle başlıca sanayi kentlerinde askerler yenildi. İspanya cumhuriyetçiler kısmında 14 milyon, ayaklanmacılar kısmında 10.5 milyon insan olarak bölünmüş durumdaydı.
Madrid’de kışlalar harekete geçmeden emekçiler sokaklara çıktılar ve kenti denetimleri altına aldılar. Barselona’da askerlerin yenilgisi çok ağır oldu. Ülkenin ikinci büyük kenti silahlı işçilerin eline geçmişti.
İsyancı silahlı kuvvetlerle, silahlanmış halk arasında hükümet buharlaştı. Geleneksel kurumlar şeklen duruyordu ama, onların yerini işçi ve köylü komiteleri almıştı. Bu komiteler Franco ve diğer ayaklanan generallerin birliklerinin karşısına çıkacak olan milisleri oluşturmaya başladılar. Her örgütün kendi milisi vardı. 100 bin milis (%50 CNT, % 30 UGT, %10 PC, %5 POUM), 200 de subay bulunuyordu. Bu birliklerde asker selamı yoktu, subaylar milisler tarafından seçiliyordu ve askerî operasyonlar herkes tarafından tartışılıyor, karara bağlanıyordu. Kadınlar da milislerde önemli görevler ediniyorlardı (İspanyol Devrimine kadınların katılımı o güne kadar görülen bütün olaylardakinden kat be kat fazlaydı).
Komiteler işçilerin üretimi yönettikleri işyerlerinde (kısa zamanda Katalonya’daki işletmelerin %70’inde özyönetim olacaktı) denetimi sağlıyorlar, kamu hizmetlerini sürdürüyorlar ve adalet hizmeti veriyorlardı. İşsizlik ve yoksulluğa karşı radikal eşitlikçi önlemler alınıyordu. Barselona’da bütün dilenciler sendikal örgütlenmelerde işe alındılar, her yerde kooperatifler kuruldu.
Kırsal kesimde yerel komiteler büyük toprak sahiplerinin topraklarını gerçek bir tarım reformuyla dağıtıyorlardı. Gündelik hayatta da köklü bir değişme oluyor, özellikle anarşist kadınların öncülüğünde feminizm gelişiyordu. Madrid, Asturias, Valensiya, Aragon ve Katalonya’da bu köklü dönüşüm diğer bölgelerden daha derindi. Komiteler esas olarak sosyalist, anarşist ve POUM sendikacıları ve örgütsüz işçiler tarafından oluşturuluyordu.
1936 Temmuz’undan Eylül’e devlet kurumları ve burjuvazi zayıflayıp istikrarsızlaşırken, o zamana kadar sömürülen sınıflar güçlenmiş, fiili iktidarı ele almıştı. Yani bir “ikili iktidar” durumu yaşanmaktaydı. Buna mukabil kurumsal güçlerin başında gelen polis ve ordu kitlesel olarak faşist cenaha geçmişti.
4 Eylül’de PSOE’nin sol kanadından ve UGT yöneticisi Caballero’nun başkanlığında yeni bir Halk Cephesi hükümeti kuruldu. Caballero hükümeti taban komitelerinin işlevini yavaş yavaş törpüleyerek ve sonunda bunları iptal ederek ikili yapıya son verdi.
Yeni hükümeti oluşturan sosyalist, Stalinci komünist ve cumhuriyetçi burjuvalar toplumsal kazanımları parçalamaya başladılar. Çıkarılan kararnameler ve yasalarla el konulan toprakların, fabrikaların mülk sahiplerine iadesine girişildi. 26 Eylül’de CNT ve POUM Katalan hükümetine (Generalitat) katıldı. 1 Ekim’de milislerin merkez komitesi dağıtıldı. Ocak 1937’de bir PSUC yöneticisi olan Comomera “daha az komite, daha çok ekmek” gibisinden bir formül dahi bulmuştu. Sağlık ve ekonomi bakanlığı anarşistlere verildi ve bu arada tarihte bir ilk gerçekleşti: Bir CNT üyesi yani bir anarşist polis şefi oldu!
Bir yanda faşistlere karşı zaferin elde edilmesi için temel koşul olarak sosyal devrimi savunan CNT ve POUM, öte yanda devrimi erteleyerek faşizme karşı mücadele etmek isteyen PSOE ve PCE, iki farklı stratejiyi temsil ediyorlardı. Burjuvazinin ve Stalincilerin savunduğu ikinci tez galebe çalacaktı. Sonuç olarak bu görüş yalnızca devrimci umutları yok etmekle kalmayacak, askerî yenilgiye de yol açacaktı.
İçsavaşın başından itibaren her iki kamp da dış destek aradı. Franco’nun güçleri hızla faşist diktatörlüklerden (Portekiz, Almanya ve İtalya) silah ve hatta askerî yardım aldılarsa da Cumhuriyetçiler Batılı demokrasiler tarafından herhangi bir yardım görmediler. Eylül’de Avrupa’nın 25 ülkesi bir “müdahale etmeme” antlaşması imzalayarak savaşta iki tarafa hiçbir yardım yapılmamasını karara bağladı.
Aslında Avrupa ülkeleri İspanya’da muzaffer bir sosyalist devrimden çekiniyorlardı. Böylesi bir devrimin başta Fransa olmak üzere komşular üzerinde doğrudan etkisi olabilirdi.
Faşist ülkeler de bu anlaşmayı imzalamakla birlikte, milliyetçilere yardımdan kaçınmadılar. Antifaşist İspanya’ya yalnızca iki devlet yardım etti: Kısıtlı imkanlarla Meksika ve SSCB. Ancak SSCB’ninki pek karşılıksız sayılmazdı. Ekim 1936’da sağlanan silahlar, İspanya bankasının altın rezervlerinin tamamına karşılık olarak gönderilmişti! Üstelik bu bir şartlı yardımdı: bütün devrimci yönelimlere bir son verilmeliydi! Stalin’in kendisi de İspanya’da devrim istemiyordu!
Stalin, merkezi hükümet başkanı Largo Caballéro’ya “Özel mülkiyeti korumak gerekir!” diye yazıyordu. Almanya’nın yükselişine karşı, Batılı demokrasilerin dostluğunu kazanmak istiyordu. Stalinci politikaların yürütülmesindeki en önemli araç PCE’ydi. Savaşın başlangıcında çok zayıf olan bu parti, kendisine askerî güç ve prestij kazandıracak olan Sovyet yardımı geldikçe nüfuz kazanacaktı. Zira Rus silahları yalnızca Stalin’in politikasına uygun davrananlara veriliyordu. PCE, Sovyet yardımı ve politik tutumu sayesinde iktidarda önemli mevkiler elde ediyor ve buradaki gücünü de kendi dışındaki solu bastırmak için kullanıyordu.
Temmuz 36’dan Mayıs 37’ye bir yanda halkın milislerle, komitelerle kendiliğinden oluşturduğu iktidarla; neredeyse tamamen yıkılmış olan, ancak yavaş yavaş Halk Cephesi tarafından yeniden inşa edilen devlet aygıtı birarada yaşaması mümkün olmayan iki güç olarak belirmişti. Bu noktada güç ilişkileri değişmeye başladı.
17 Mayıs’ta Negrin hükümeti kuruldu. 16 Haziran’da POUM’un bütün yöneticileri Moskova mahkemelerine paralel bir biçimde “ihanet ve casusluk” ithamıyla tutuklandı, Andreu Nin işkenceyle öldürüldü.
Temmuz 36’da başlayan devrimci süreç, Ekim 1936 ile Mayıs 1937 döneminde kesin olarak sonlandırıldı. Ekim 36’da Cumhuriyetçi kanadın kurduğu düzenli ordu, Mayıs 1937’de polis teşkilatı ile birlikte tamamen Stalincilerin kontrolüne geçti. Geriye 1937 başlarında gençlik örgütleri birleşen POUM ve CNT’nin tasfiyesi kalıyordu.
Temmuz 1936’dan beri anarşist işçilerin elinde bulunan Barselona’daki telefon merkezine saldırı, provokasyon sürecini başlattı. İşçiler ayaklandı, anarşist ve POUM’cu milislerle sokak savaşı patlak verdi. Hükümet sarayı barikatlarla çevrildi. Anarşist bakanlar, merkezî hükümetin taşındığı Valencia’dan gelerek işçileri silahlarını teslim etmeye çağırdı ama işçiler bunu reddetti. 5 bin kişilik ulusal muhafız Barcelona’ya doğru yola çıkıp, komiteleri dağıtarak, milisleri silahsızlandırarak ve hatta hapsedip öldürerek şehre vardı. 7 Mayıs’ta barikatlar çözüldü.
George Orwell’ın anılarından oluşan Katalonya’ya Selam kitabında anlattığı ve Ken Loach’ın Ülke ve Özgürlük filminde sahnelediği bu olay, içsavaşın en dramatik dönüm noktasını oluşturur.
1937 yazı, bir “iç hesaplaşma” adı altında kanlı bir teröre sahne olacaktır. GPU’nun da aktif olarak katıldığı Troçkistler, POUM’cular, sol sosyalistler ve anarşistler, hükümet tarafından “temizlenirler”.
Devrim, Franco tarafından değil, bizzat Cumhuriyetçiler tarafından çökertilmiştir. Hükümet, uluslararası tugayın savaşçılarını geri çeker. Ancak bu, İtalyanların Mart 1938’de 1200 kişinin ölümüne neden olan Barcelona bombardımanını engellemez. Şehir 25 Ocak 1939’da Franco birliklerince savaşmadan ele geçirilir. 27 Mart’ta Madrid’e giren Franco yanlıları, 31 Mart’ta bütün ülkeyi kesin olarak ele geçirirler.
İtalya ve Almanya’dan sonra İspanya da faşizme teslim olmuştur ve artık 2. Dünya Savaşı’nı kimse engelleyemeyecektir.
KRONOLOJİ
Cumhuriyet, devrim ve karşı devrim
1930
Ocak: Diktatör Primo de Rivera’nın istifası.
1931
Nisan: Cumhuriyet’in ilanı.
Haziran: Solun çoğunluğu kazandığı kurucu meclis seçimi.
Aralık: Katalonya’ya özerklik statüsünün onaylanması.
1932
Ağustos: General Sanjurjo’nun başarısız darbesi.
1933
Ocak: Almanya’da Hitler iktidarı.
Eylül: Oğul Rivera’nın Falanj teşkilatını kurması.
Kasım: Merkez sağın seçim zaferi.
1934
Ocak: Alejandro Lerroux hükümeti.
Ekim: Asturias Komünü ve hareketin kanlı şekilde bastırılması. Katalonya’nın özerkliğinin kaldırılması.
1935
Eylül: POUM’un kuruluşu.
Aralık: Cumhuriyetçilerle PSOE’nin ittifakı; Caballero’nun istifası.
1936
Şubat: Halk Cephesi’nin seçim zaferi.
Temmuz: Askerlerin ayaklanması ve PSUC’un kuruluşu.
Ekim: Cumhuriyetçi düzenli ordunun kuruluşu. Rus silah ve danışmanlarının gelişi.
Kasım: Uluslarası Tugay’ın Madrid’e varışı.
Ekim: Madrid muharebesi
Aralık: POUM’un hükümetten atılması.
1937
Şubat: Malaga’nın düşüşü.
Mart: İtalyan birliklerine karşı Cumhuriyetçilerin Guadalajara zaferi.
Nisan: Alman hava kuvvetlerinin Guernica’yı bombalaması.
Haziran: Bilbao’nun ve Bask ülkesinin düşüşü. POUM’un yasadışı ilan edilmesi
Eylül: Bask ordusunun teslim oluşu.
Ekim: Vatikan’ın yeni faşist rejimi resmen tanıması.
Aralık: Teruel muharebesinin başlaması ve Cumhuriyetçilerin başarısı.
1938
Şubat: Teruel’in düşüşü ve Franco’cuların zaferi.
Temmuz: Ebre’de Cumhuriyetçilerin son büyük saldırısı.
Kasım: Ebre’de ricat. Uluslararası Tugay’ın ülkeyi terketmesi.
1939
Ocak: Faşist birliklerin Barcelona’ya girmesi.
Şubat: Katalonya’nın düşüşü. İngiltere ve Fransa’nın Franco hükümetini tanıması.
Mart: Madrid’in işgali ve Cumhuriyet’in sonu.
Nisan: ABD’nin yeni rejimi tanıması.
Ağustos: Nazi Almanyası ile SSCB arasında antlaşma
İÇSAVAŞIN PARTİ VE ÖRGÜTLERİ: DAĞINIK SOLUN KARŞISINDA BİRLEŞİK SAĞ
PSOE: (Partido Socialista Obrero Español-İspanya Sosyalist İşçi Partisi) 1879’da kuruldu. Sağ cumhuriyetçi (Prieto ve Besterio) ve tabanının çok geniş kesimlerinin radikalleşmesini yönlendirmeye çalışan bir sol (Largo Caballero) arasında parçalanmıştı. 1936’dan içsavaşın sonuna kadar iktidarda kaldı.
CNT: (Confederación Nacional del Trabajo- Ulusal Emek Konfederasyonu) İşçi hareketinde çoğunluk olan, tarihî anarko-sendikalist merkez. 1936’daki kongresinde, İspanya’da acilen bir liberter komünist rejimin kuruluşunu talep etti.
UGT: (Union General de Trabajadores-Genel Emekçiler Birliği) Sosyalist Parti’nin etkisindeki ikinci büyük işçi konfederasyonu. 1879’da kuruldu.
JSU: (Birleşik Sosyalist Gençlik) Sosyalist Gençlik ile Komünist Gençlik’in birleşmesi sonucu 1936’da kuruldu.
POUM: (Partido Obrero de Unificaciòn Marxista-Marksist Birleşik İşçi Partisi) PCE’den ayrılan Joaquin Maurin yönetimindeki İşçi ve Köylü Bloku (BOC) ve Andres (Andreu) Nin önderliğindeki İspanyol Komünist Sol (Izquierda Comunista Espanõla) gruplarının Asturias ayaklanmasından sonra birleşmesiyle 1935’de kurulan komünist parti.
FAI: (Federación anarchista iberica-İberya Anarşist Federasyonu) Portekizli anarşistlerle işbirliği içinde militan anarşist grupların 1927’de kurduğu federasyon. CNT denetimi altındaydı. Sağ kanatta Garcia Olivier, sol kanatta Buenaventura Durutti tarafından yönetiliyordu.
PSUC: (Partido Socialista Unificado de Catalunya-Katalonya Birleşik Sosyalist Partisi) Sosyal demokratlar, sosyalistler, milliyetçiler ve komünist partisinin Katalonya seksiyonunun oluşturduğu parti.
Falange: (Falanj) Özellikle İtalyan modeline göre José Primo de Rivera tarafından kurulan faşist örgüt.
Brigadas Internacionales (Uluslararası Tugaylar): Cumhuriyeti savunmak için İspanya’ya gelen anti-faşist militanların oluşturduğu askerî birlikler. Toplam olarak 40 bin gönüllüyü topluyordu (10-15 bin Fransız; 5 bin Alman ve Avusturyalı; 3350 İtalyan, 2800 Amerikalı; 2 bin Britanyalı; biner Kanadalı, Belçikalı, Yugoslav, Macar ve İskandinavyalı ve değişik milliyetlerden 5 bin kişi).
CEDA: (Confederación Española de Derechas Autónomas) İspanyol Özerk Sağcılar Konfederasyonu) Cumhuriyet karşıtı ve anti-demokratik muhafazakar oluşum. Gençlik örgütü 1936’da tümüyle Falanj’a katıldı.