İlk kez 1912’de ucuz dergilerin birinde hayat bulan ve nice yaramaz çocuklara, nice yerli kahramanlara ilham olan Tarzan eski macerası ve yeni teknolojisiyle yine beyazperdede.
Kalemtıraş toptancısı Edgar Rice Burroughs uzun süredir ilk defa düzenli bir işte çalışıyor, ancak hayalindeki işi hâlâ bulamadığını düşünüyordu. Epeyce boş vakti ve ne olduğunu henüz tanımlayamadığı bir arzusu vardı; böylece vakit doldurmak için kurgu yazılar yazmaya başladı. Bir sene sonra, Şubat 1912’de, ilk bilimkurgu hikâyesi Mars’ın Ayları Altında (Under the Moons of Mars) dönemin en popüler ‘ucuz dergi’lerinden The All-Story’de yayımlanıp da beğenilince, dergiye, büyük umutlarla yazdığı avantür hikâyeyi, Maymunların Tarzanı’nı (Tarzan of the Apes) gönderdi. İlk dört macera yayımlandı ve böylece Tarzan hayatlarımızdaki yerini aldı.
Artık ne yapmak istediğini bilen Burroughs, 1914’te Maymunların Tarzanı’nı ilk kez roman olarak yayımlattı; 1950’deki ölümüne dek 23 Tarzan macerası daha yazacaktı. Tarzan ise 1935’teki macerasında (Tarzan’s Quest) ölümsüzlük iksirini içerek sonsuza dek yaşayacak, sadece romanların değil, sinemanın da kralı olacaktı.
1918-2014 arasında çekilmiş 200’den fazla Tarzan filmi var. Bunların arasında en ünlü olanı hiç şüphesiz, 1932’de Maymun Adam Tarzan’la (Tarzan the Ape Man) başlayıp 12 macerası çekilen, ilk kaydadeğer Tarzan çığlığıyla kulaklarımızın pasını silen ve başrollerinde olimpiyat şampiyonu yüzücü Johnny Weissmuller ve Maureen O’Sullivan’ın olduğu seri. En seyredilesi ilk altı filmi Richard Thorpe çekmiş, kalan altı filmde ise Tarzan farklı bir Jane ve farklı yönetmenlerle, denizkızlarından Nazilere uzanan absürt serüvenlerle 1948’e dek yola devam etmişti.
1980’lere kadar pek çok filme, radyo programına, TV dizisine konu olan ve fakat yeni, hatta süper kahramanlar nedeniyle havası giderek azalan Tarzan, 1984’te Greystoke: Maymunlar Kralı Tarzan Efsanesi (Greystoke: The Legend of Tarzan, Lord of the Apes) ile başka bir boyut kazandı. Ünlü İngiliz yönetmen Hugh Hudson’ın çektiği ve başrollerinde Christopher Lambert ve Andie McDowell’ın oynadığı film fantastik öğelerden tamamen arınmıştı. Tarzan’ı, ağaçtan ağaca atlayıp çığlıklar atan ve ormanı koruyup kollayan bir kahraman olarak değil, hasbelkader ormanda maymunlarla büyümüş, sosyal sorunları olan gerçek bir insan olarak sunan film, her ne kadar depresif ve karanlık bulunsa da, üç kategoride Oscar adayı oldu.
80’ler ve 90’larda doğanlar ise Tarzan’ı ne romanlardan ne de klasik filmlerden tanıdı. Onların Tarzan’ı tabii Disney yapımıydı. 1999 yapımı bu ilk uzun metraj Tarzan animasyonu, döneminin son teknolojisi, müzikleri, neşesi, aksiyonu, ünlü sesleri ve bütçesiyle ($130 milyon) Tarzan’ı bu kez çocukların kahramanı yaptı.
Ve geldik günümüzün IMAX 3D + CGI sektörüne. Sinemayı (bazen sadece) görsel bir şölene dönüştüren bu son teknolojileri her kahraman gibi Tarzan da bir gün tadacaktı. Harry Potter serisinin en uzun süreli yönetmeni David Yates’in çektiği, Alexander Skarsgård, Margot Robbie, Christoph Waltz, Samuel L. Jackson gibi isimlerin oynadığı Tarzan Efsanesi (The Legend of Tarzan) Burroughs’un orijinal hikâyesini 3 boyutla ve bol miktarda aşk, ihtiras, kin, entrika soslarıyla servis ediyor.
Kızgın kumlardan yeşil sahalara…
Dünyanın en prestijli fotoğraf ajansı Magnum Photos 1947’de kurulduğundan beri farklı etkinlikler vesilesiyle arşivini sergiye açıyor. Bu yaza damgasını vuran etkinlik ise futbol oldu.
Edebi dehası kadar futbola olan aşkıyla da bilinen Fransız yazar Albert Camus, “Az da olsa ahlak hakkında ne biliyorsam, gerçek üniversitelerim olarak kalacak olan futbol sahalarına ve tiyatro sahnelerine borçluyum,” demişti. Camus, futbolun, top peşinde koşturan 22 adamdan ibaret olmadığını, her kesimden insanları bir araya getiren çok az sayıdaki tutkudan biri olduğunu iyi biliyordu.
Bu yaz İstanbul’da bu tutkuyu ölümsüzleştiren özel bir sergi var. Dünyaca ünlü fotoğraf ajansı Magnum Photos fotoğrafçılarının 1958-2001 arasında farklı kültürlerin farklı tabakalarında gözlemleyerek çektiği kareler, futbol aşkının dünyanın her yerinde din, dil, ırk farkı gözetmeden aynı coşkuyla yaşandığını gösteriyor.
İyi veya kötü sonucuna göre hükümetlerin düşmesine ya da birleşmesine neden olabilen, El Salvador ve Honduras örneğinde olduğu gibi iki ülke arasında savaş bile çıkarabilen futbolun bu karmaşık ve renkli dünyası seneler boyunca birçok fotoğrafçının da ilgisini çekti. Brezilya’nın bir plajındaki çıplak ayaklı yıldızlardan İngiltere’nin sokak arasındaki teneke kutu kahramanlarına, Magnum Photos’un ünlü fotoğrafçıları da kendine has bu güzelliği arşivinde topladı.
UEFA 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası vesilesiyle Fransız Kültür Merkezi işbirliğiyle önce Ankara’da, ardından kısa bir süre için Bursa’da düzenlenen ve Magnum Photos arşivinden derlenen “Planète Football” adlı sergi yaz boyunca İstanbullu sanat ve futbolseverlerin ziyaretine açık olacak.