21 Haziran 1934’te Çanakkale’de başlayan Yahudilere yönelik şiddet hareketleri, Edirne ve Kırklareli başta olmak üzere Trakya’nın diğer bölgelerine yayıldı. Olayların sonucu, yüzyıllardır bölgede yaşayan Yahudilerin Trakya’yı terk etmesi oldu.
Olaylar başlamadan önce Trakya’da Müslümanlarla Yahudiler arasında gergin bir hava vardı. Bunun en önemli sebebi, bölge ticaretine hakim olan Ermenilerin 1915 tehciri ile, Rumların 1923’te başlayan nüfus mübadelesi ile Trakya’dan ayrılmalarından sonra ticari hayata beklenenin aksine Müslümanların değil Yahudilerin egemen olmasıydı. “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasına Trakyalı Yahudilerin pek itibar etmemesi ve umuma açık yerlerde Türkçe konuşmaması da kendilerine karşı olanların en çok öfkelendiği şeydi.
Türk ırkçılığının öncü isimlerinden Nihal Atsız, 11 Eylül 1933’te Edirne Erkek Lisesi’nde öğretmenliğe başladıktan sonra Orhun dergisinde yazdığı yazılarla Müslüman halkı Yahudilere karşı kışkırtmayı görev edindi. Üniversitelilere rozetini dağıtacak kadar Hitler hayranı olan, Nazilerle doğrudan bağlantılı Cevat Rifat Atilhan’ın dergisi Milli İnkilâp’ın antisemit yayınları ise Atsız’ın dergisini bile mumla aratacak pespayelikteydi. Araştırmacı yazar Rıfat N. Bali’nin aktardığına göre, o dönemin New York Times gazetesi, Yahudilerin Edirne’den kovulması çağrısı yapan Milli İnkilâp’ın binlerce nüshasının olaylardan önce Trakya’da dağıtıldığını yazmıştır.
Olaylarda binlerce ev ve işyeri yağmalandı, kadınlara tecavüz edildi. Kırklareli’nde bir jandarma onbaşısı öldürüldü. Gazetelere göre olayları engellemeye çalışan onbaşıyı bir Çingene bıçaklamıştı. Basında yer almayan bir başka iddia, onbaşıyı, kızına tecavüz etmeye yeltendiği bir Yahudi’nin öldürdüğüydü.
1927 sayımına göre 10 bin 400 olan Trakya’daki Yahudi nüfusu, 1935 sayımlarında 7 bin 500’e düşmüş yani 3 bin civarında Yahudi olaylar nedeniyle göç etmek zorunda kalmıştı.
Olaylardan üç ay önce, 18 Mart 1934’te İtalyan diktatör Mussolini, ülkesinin Afrika ve Asya’ya yayılma niyeti olduğunu açıklayınca Trakya’nın askeri açıdan güçlendirilmesine başlanmıştı. Bu ortamda, savaşta “zararlı” olabilecek azınlık unsurlarının, yani Yahudilerin bölgeden uzaklaşması devletin de işine gelmişti. Verilen sözlere rağmen hükümet zarara uğrayan Yahudilere hiçbir yardımda bulunmadı.