Osmanlı Devleti’nin 600 yıllık tarihinde sürekli mücadele ettiği birçok devlet vardır. İlk kuruluş dönemlerinde Bizans, sonraları Venedik, Avusturya, İran bu devletlerin başında gelir. Ama biri var ki diğerlerine hiç benzemez: Rusya.
Osmanlı-Rus ilişkileri 17. yüzyıl ortalarına kadar ticaretten öteye geçmezken, bu tarihten sonra Rusya yavaş yavaş bölgede önemli bir figür olarak kendini göstermeye başlamış ve tehlikeli bir düşman olarak belirmişti.
1678 yılındaki Çehrin Muharebesi’nden itibaren sürekli sertleşen ve yıllar geçtikçe üstünlüğün Rusya’ya doğru geçtiği Osmanlı-Rus savaşları en nihayet her iki devletin/hanedanın son bulduğu 1. Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. Yaklaşık 250 yıl süren bu muharebelerde Ruslar Osmanlı Devleti’ni en çok sıkıntıya sokan, en fazla ürküten düşman olmuştur. İki devlet 250 yıl içinde tam 11 kez savaşa tutuştu ve bunların çoğunu Rusya kazandı.
Rusya’nın kadim ve vazgeçilmez hülyası olan Akdeniz’e inme hedefi, Rus Çarı Deli (Büyük) Petro (1672-1725) ile başlar. Osmanlı ordusu ile Rus ordusunu karşı karşıya getiren ilk savaş 1678 yılındaki “Moskof Seferi” ile yaşanmıştı. Ukrayna sınırları içinde bulunan Çehrin Kalesi’nin Ruslardan geri alınmasıyla sonuçlanan savaşta Osmanlı ordusu galip gelmişti. Ancak bu sefer, kuzeyde Rusya’nın tehlikeli bir düşman haline geldiğinin de habercisi olmuştu.
1696-99 Osmanlı-Rus harbinde Avrupa’da Osmanlı Devleti aleyhine kurulan Kutsal İttifak’a katılan Ruslar, Karadeniz kıyısında bulunan Azak Kalesi’ni zapt ederek Akdeniz’e inme hedefine ulaşma yolunda önemli bir adım attılar.
Osmanlı Devleti’nin Ruslar karşısında en büyük başarısı 1711 yılında Prut’ta Deli Petro komutasındaki Rus ordusunu kuşatarak barışa mecbur etmesi ve Azak Kalesi’nin geri alınmasıdır. Aslında kuşatılan Rus ordusunun imhası ve Deli Petro’nun esir olarak İstanbul’a götürülmesi şansı yakalanmışken, Osmanlı ordusu komutanı Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa’nın askerine güvenememesi altın bir fırsatın elden kaçmasına sebep olmuştur.
1736-39 Osmanlı-Rus Savaşında Osmanlı ordusu iki cepheli bir savaş verdi. Buna rağmen hem Rus ordusu hem de müttefiki Avusturya ordusu mağlup edildi.
1768’de Rusların iki devlet arasındaki antlaşma hükümlerine riayet etmemeleri üzerine Rusya’ya harp ilanı gündeme geldi. Osmanlı ordusunun bir savaşa hazır olmamasına rağmen, padişahın çevresindeki bazı devlet memurlarının teşviki ve İstanbul halkının “harp isteriz” diye nümayişlerde bulunması Sultan 3. Mustafa’yı harbe taraftar hale getirdi. O kadar ki ihtiyatlı davranmayı, savaşa hazırlık yapılması gerektiğini tavsiye edenler vatan haini sayıldı. İstanbul’da harp taraftarı olanların hamaset dolu mesnetsiz propagandalarını bizzat yaşamış olan Ahmet Resmi Efendi bu durumu trajikomik bir dille tasvir eder:
[‘Bu memleket kılıç ile alınmıştır. İslâm padişahının bahtı yüce, ricali pişkin, kılıcı keskindir. Dindar, bahadır, tedbirli ve beş vakti cemaatle kılar, on iki bin güzide asker tedarik ettikten sonra Kızılelma’ya dek gitmeye ne minnet vardır’] diye tumturaklı laflar ile cahilliğini itiraf ve sandalye üzerinde Hamzaname nakleden pehlivanlar gibi boş laflar edip Kızılelma semtini Boğdan’dan gelen ‘alyanak elma’ gibi yenir şey zanneden bönlerin hareketiyle harp açıldı”.
Maalesef Ahmet Resmi Efendi’nin dediği gibi savaş yüksekten atma ile kazanılamazdı ve Ruslarla girişilen altı yıllık savaş sonucunda Osmanlı Devleti feci bir mağlubiyete uğradı. Mağlubiyetler sadece karada değil denizde de yaşandı. Baltık Denizi’nden çıkarak Akdeniz’e gelen Rus donanması Çeşme’de Osmanlı donanmasını yakarak imha etti. İstanbul üzerine yürüyen Rus donanması neyse ki Çanakkale Boğazı’ndaki Türk savunmasını aşamadı.
Devleti hazırlıksız savaşa sürükleyen 3. Mustafa peş peşe alınan mağlubiyetlerin tesiri altında felç geçirerek vefat etti. 1774’te imzalanan ve Osmanlı Devleti’nin en ağır antlaşmalarından biri olan Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla Kırım Osmanlı Devleti’nden ayrılarak bağımsız oldu. 1783’te de Rusya bir oldubittiyle Kırım’ı ilhak etti.
Kırım’a yerleşen Rusya, burada donanma inşa ederek Karadeniz’i bir Türk gölü olmaktan çıkarmıştı. Kırım’ın Ruslar eline geçmesi Osmanlı Devleti için büyük bir travmaydı. Sultan 1. Abdülhamit’in sadrazama yazdığı bir hatt-ı hümayunda bu durum açıkça görülür. Sultan 1. Abdülhamit gezinti için gittiği Beykoz’daki Yuşa tepesinden Karadeniz’e bakarken hissettiklerini yazıya dökmüştü:
“Benim Vezirim Yuşa mahalline vardım. Kalelerde sektirme toplar attırdım. Kale muhafızlarına ve topçularına ihsanda bulunuldu. Allah biliyor, Karadeniz tarafına baktıkça kalbim acıdı, dayanamadım ağladım. Kırım’ın küffar elinde kaldığı hatırıma gelince kendimi tutamadım.
Müntakim ve gayûr olan Allah o kâfir müşrikînin uğursuz elinden kurtararak eskisi gibi Devlet-i Aliyye’nin eline geçmesini yâ Rab sen nasip eyle diye yalvarıp niyazım olmuştur. Tez zamanda Cenâb-ı Kâdir- i Mutlak Hazretleri kuvvet ve kudret ihsan eyleye. Âmîn”
Sultan 1. Abdülhamit Kırım’ı geri almak ümidiyle 1787’de giriştiği savaşta başarılı olamadı. Osmanlı ordusu peş peşe mağlubiyetler aldı. Rusların Özi Kalesi’ni ele geçirerek asker-sivil 25 bin kişiyi katletmeleri haberini alan 1. Abdülhamit üzüntüden felç geçirdi ve birkaç ay sonra vefat etti. Kırım’ı kurtarmak için açılan sefer 1791’de daha fazla toprak kaybedilerek son buldu.
Rusya 1806 yılında harp ilan etmeden Eflak ve Boğdan’ı işgal etti. Bunun üzerine başlayan savaş çeşitli duraklamalarla 1812’ye kadar devam etti Ruslar bazı galibiyetler kazandıysa da Fransa tehdidi üzerine savaşı sürdüremediler ve savaş Bükreş Muahedesiyle sona erdi.
1828’de Yunan isyanını himaye için Osmanlı Devleti’ne savaş açan Rusya, bu defa Tuna’yı geçerek Edirne’ye kadar geldi ve bu şehri ele geçirdi. Doğuda ise Kafkasya üzerinden ilerleyen Rus ordusu Kars ve Erzurum’u ele geçirdi. Bu savaşta Navarin’de Osmanlı donanması Rus-İngiliz-Fransız müttefik donanması tarafından imha edilmişti.
Bu savaştan sonra Osmanlı Devleti için artık Rusya’ya harp ilan edip kaybedilen toprakları geri almak ümidi sönüp gitmişti.
Kaderin cilvesine bakın ki Osmanlı padişahı 2. Mahmud, 1832’de Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın isyanında Mısır ordusu Kütahya’ya kadar gelince Çar Nikola’dan yardım istemek zorunda kalmıştı. Bu talebi derhal kabul eden Çar, 12 bin kişilik bir orduyu İstanbul Boğazı’nda Anadolu yakasına çıkardı.
Ancak İstanbul’un Rusların eline geçmesinden telaşa düşen İngiltere ve Fransa araya girerek Mısır meselesini yatıştırdı. Rusya ile 1833’te Hünkar İskelesi Muahedesi yapıldı. Bununla Osmanlı Devleti bir bakıma Rusya’nın himayesi altına girmiş oluyordu.
1853’te “şark meselesi” denilen Osmanlı Devleti’nin geleceğinin tayininde Avrupalı büyük devletler aralarında anlaşamayınca, Rus Çarı 1. Nikola «hasta adam» tanımlaması yaptığı Osmanlı Devleti’nin mirasına konmak için harekete geçti. Ancak İngiltere ve Fransa’nın Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti ile birlikte hareket etmeleriyle Kırım Harbi diye bilinen seferde Ruslar mağlup oldu.
1877’de Rusya Balkanlardaki Slav kardeşlerini (Sırbistan ve Karadağ) himaye etmek adına açtığı savaş Osmanlı Devleti için tam bir felaket oldu. Rumi 1293 senesine denk geldiği için “93 Harbi” diye bilinen savaş sonucunda Ruslar batıda İstanbul önüne kadar gelerek Ayastefanos’ta (Yeşilköy) karargâh kurdukları gibi doğuda Kars ve Ardahan’ı işgal ettiler. Bu iki şehir 1. Dünya savaşı sonuna kadar 40 yıl Rus idaresinde kaldı.
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında son savaş 1. Dünya Savaşı’nda yaşandı. 29 Ekim 1914’te Osmanlı donanmasının Karadeniz’deki Rus limanlarını bombardımanıyla başlayan savaşta, Türk ordusu Sarıkamış’ta tam bir felakete uğradı. 1916’da taarruza geçen Ruslar Trabzon, Erzurum, Muş, Bitlis’i işgal etti.
1. Dünya Savaşı iki imparatorluğun son savaşı ve sonu oldu. Rusya’da Bolşevik Devrimi ile Rus Çarlığı yıkılarak Sovyetler Birliği kurulurken, Türkiye’de Osmanlı Devleti’nin yerine Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Milli Mücadele sırasında Rusya’da kurulan yeni yönetim Anadolu’daki milli harekete silah yardımı yaparak destek oldu.
Ancak Cumhuriyet döneminde Bilhassa 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki “Soğuk Savaş” döneminde Stalin yönetimindeki Sovyet Rusya, 1945-46 yıllarında Türkiye’yi tehdit etmeye başlamıştı. Türkiye’den 2. Dünya Savaşı sonunda terk ettiği Kars ve Ardahan’ı talep ederek, Boğazlar rejiminde değişiklik ve üs istedi.
Osmanlı Devleti yıkılmış yerine yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş olmasına rağmen, geleneksel hale gelmiş olan “kuzeyden gelen tehdit ve tehlike” algısı yeniden hortlamış, Rus tehlikesi ve korkusu Türkiye’nin NATO şemsiyesi altına sığınmasına zemin hazırlamıştı.
Demirperde’nin yıkılışına kadar Sovyetler Birliği adıyla komşuluk ettiğimiz Rusya ile 1. Dünya Savaşı’ndan itibaren arada bir gerginlikler yaşansa da sıcak çatışma yaşanmadı.
Tarihte Osmanlı-Rus Savaşları
1668-1670
İlk Moskof Seferi. Osmanlı galibiyeti.
1696-1699 Savaşı:
Rusya’nın galibiyeti.
1710-1711 Seferi:
Prut’ta Osmanlı galibiyeti.
1736-1739 Savaşı
Rusya-Avusturya ittifakı karşısında Osmanlı galibiyeti.
1768-1774 Savaşı
Rusların Osmanlı Devleti’ne karşı kesin üstünlük kurduğu savaş.
1787-1791 Savaşı
Rusya’nın galibiyeti.
1806-1812 Savaşı
Rusya-İngiltere ittifakı galibiyeti.
1828-1829 Savaşı
Rusya’nın galibiyeti.
1853-1855 Kırım Harbi
Osmanlı-İngiliz-Fransız ittifakı galibiyeti.
1877-1878 Osmanlı Rus Harbi (93 Harbi)
Rusya’nın kesin galibiyeti.
1914-1918
1. Dünya Savaşı.