1915’in 19 Şubat’ında başlayan Boğaz muharebeleri, 9 Ocak 1916’da İtilaf kuvvetlerinin Gelibolu Yarımadası’nı terketmesiyle 105 yıl önce sona ermişti. Eski çağların ilk modern savaşı, modern zamanların son klasik savaşı Çanakkale’de yaşandı. Burada şehit düşen-ölen tüm askerler, günümüzdeki anma kültürünün de temellerini toprağa işlediler. Düşen askerlerin peşine düşenler, harp sahasına yolculuklar…
Birinci Dünya Savaşı’nın başında 326 gün süren Çanakkale deniz ve kara muharebeleri, sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın tarihini sonsuza kadar değiştirmişti. Türk askerinin kararlı mücadelesi, dönemin en modern savaş gücünü yenilgiye uğratmış; Kilitbahir Platosu’nu ele geçiremeyen düşman İstanbul’a ulaşan tek suyolu Çanakkale Boğazı’nı aşamamış; örgütsüz ve lidersiz millet erken bir yıkımdan kurtulmuş; İtilaf Devletleri’nin Rusya’yla bağlantı kuramaması ülkedeki krizi derinleştirerek Ekim Devrimi’nin yolunu açmış ve belki de en önemlisi, Mustafa Kemal tarih sahnesine çıkarak İstiklal Harbi için bir umut ve peşinden gidilecek bir lider olmuştu.
Çanakkale, aslında çok eski çağlardan beri tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir coğrafya. Asya-Avrupa ve bugünkü anlamıyla kıta tanımları literatüre girmeden asker kıtalarının güzergahı olmuş. Antik çağlardan günümüze Troas (Troya-Truva) olarak bilinen coğrafyada ilk önemli hadise, MÖ 1184’teki meşhur Troya Savaşı. Aradan geçen 3204 sene zarfında, seyyahlar, azizler, ozanlar, arkeologlar, hırsızlar, mezar kazıcıları, biliminsanları ve tarihçiler hep bu bölgeye taşınmışlar, bu bölgede faaliyet göstermişler. Pers Kralı Darius’un oğlu Xerxes (1. Serhas), Büyük İskender ve erken dönem Bizans’tan, İstanbul’un fethi sonrası 1462’de Boğaz’a yaptırdığı karşılıklı kaleler ile (Anadolu yakasında Kale-i Sultaniye, Rumeli yakasında Kilitbahir) Çanakkale şehrini kuran Fatih Sultan Mehmet’e; dünyanın kaderi bu topraklarda şekillenmiş.
Donanma Mecmuası, 30 Aralık 1915
Tarih kitaplarından edebiyata, üzerine belki de dünyada en fazla eserin yazıldığı Çanakkale, 1915’teki büyük direnişten hemen sonra, hatta henüz muharebeler sürerken önemli ziyaretçileri ağırlamaya başlamıştı. 10 Ocak 1916’da, İtilaf kuvvetlerinin Yarımada’dan çekildikleri günden 1 gün sonra ise, Enver Paşa’nın da katılarak uzun bir konuşma gerçekleştirdiği Meclis-i Mebusan’da, vekiller hep bir ağızdan Çanakkale’de şehitler için bir abide yapılması gerektiğini dile getirmişlerdi.
İşte 1915’ten günümüze, Çanakkale harp sahasına gerçekleştirilen en önemli ziyaretler, en önemli ziyaretçiler ve tarihin peşindeki iz sürücüler…
TEMMUZ – EKİM 1915
YUSUF İZZETTİN – EDEBİYATÇILAR
Veliaht ve yazarlar en tehlikeli cephe hatlarında
Henüz muharebeler devam ederken, 1915 içerisinde Çanakkale cephesine birçok askerî ve sivil ziyaret gerçekleştirildi. Enver Paşa, Çanakkale cephesini tam 14 kez ziyaret etmişti. 19 Temmuz 1915 tarihinde ise Veliaht Yusuf İzzettin Efendi cepheye geldi. Bu ziyaretin, günlük gözetleme uçuşlarını yapan İtilaf uçaklarının dikkatini çekmesi üzerine, düşman donanması veliahtı hedef almış; bu tehlike karşısında konvoy, ağaçların arasında saklanmak zorunda kalmıştı. Saldırı sırasında dağ topuyla mukabele etmek isteyen Topçu Yüzbaşı Haydar Efendi, Topçu Üsteğmen Mehmet Ali ve iki topçu eri şehit olmuştu.
Savaş sırasında en önemli sivil ziyaretler ise cepheye birkaç kez gelen Edirne Valisi Hacı Adil, Sivas Komisyonu, Arap İlmi Heyeti, Meclis-i Mebusan üyeleri ve Heyet-i Edebiyye tarafından gerçekleştirildi. Muharebelerin en şiddetli aylarında gelen Heyet-i Edebiye’de Ağaoğlu Ahmet, Orhan Seyfi (Orhon), Enis Behiç (Koryürek), Celal Sahir (Erozan), Hıfzı Tevfik (Gönensay), Hakkı Süha (Gezgin), Hamdullah Suphi (Tanrıöver), ressam Çallı İbrahim, ressam Nazmi Ziya, Selâhaddin (eski Darüleytam müdürü), Ali Canip (Yöntem), Ömer Seyfettin, Mehmet Emin (Yurdakul), Muhiddin (eski Tanin gazetesi muharriri), Bestekar Ahmet Yekta (Madran), Yusuf Razı Bey ve İbrahim Alâeddin (Gövsa) vardı. Zaman zaman büyük tehlikelerle yüzyüze kalarak harp sahalarını dolaşan heyet, 10 günlük ziyaretini tamamlayarak 22 Temmuz 1915’te bölgeden ayrılmıştı.
Diğer önemli sivil heyet ziyareti ise 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın mesuliyet alanı olan Suriye-Irak-Filistin bölgelerinden gelen Arap İlim Heyeti’ninkidir. Heyet 22 Ekim günü Mustafa Kemal’i de ziyaret etmiş, Ebabil gazetesi sahibi Hüseyin el-Habbal, Mustafa Kemal için yazdığı bir şiiri okumuştu.
KASIM 1915
LILIAN WYLIE
Muharebe sahasında gizemli bir kadın
Karşı cephede Çanakkale savaş alanlarına en önemli ziyaret, muharebeler esnasında ölen Yarbay Charles Doughty-Wylie’nin mezarını ziyaret amacını taşıyordu. 26 Nisan 1915’te, İtilaf güçleri Seddülbahir’de karaya çıktıktan 1 gün sonra ölen Yarbay Doughty-Wylie, köyün hemen dışına gömülmüştü. Bugün de aynı yerde (Yarımada’daki tek bireysel mezar) yatan Doughty-Wylie’yi ziyarete gelen ise, eşi Lilian Wylie’ydi (Yarbay Charles Doughty, evlendikten sonra karısına olan saygısı nedeniyle onun da soyadını kullanıyordu. Aynı şekilde daha önce Türkiye’de görev yaptığı için Türk insanını sayıyor-seviyor ve bu nedenle muharebe sırasında silah taşımıyordu).
Savaşın şiddetinin azaldığı dönemde, Kasım 1915’te kıyıya yanaşan bir filikadan, herkesin meraklı bakışları arasında bir kadın inmişti. Yüzü bir peçeyle kapalı olan kadın, yanındaki subayla birlikte Doughty-Wylie’nin mezarına yöneldi ve buraya küçük bir çelenk bıraktıktan sonra sahile dönüp kendisini bekleyen aynı filikayla uzaklaştı. Yıllar boyunca bu kadının kim olduğu tartışılacaktı. Zira Doughty-Wylie’nin, “Çöl Kraliçesi” lakaplı ünlü arkeolog ve ajan Gertrude Bell’le de platonik bir ilişkisi vardı. Yazarımız Muzaffer Albayrak’ın dergimizde (NTV Tarih-Nisan 2009) 12 yıl önce “Seddülbahir’de Yalnız Bir Mezar” yazısıyla ortaya koyduğu belgeler ile Eylül 2019’da araştırmacı Brian Cleary’nin sunduğu “Gelibolu’nun Gizemli Kadını” (The Mystery Woman of Gallipoli) başlıklı tebliğinde sunduğu belgeler; Kasım 1915’te Doughty-Wylie’nin mezarını ziyaret eden kadının eşi Lilian olduğunu kesinleştirdi. Böylece bu ziyaret, Çanakkale muharebe alanlarına bir kadın tarafından yapılan ilk özel ziyaret olarak tarihe yazıldı (Muharebeler esnasında daha önce çatışma bölgesine gazetecilik -Wanda Zembrzuska- veya sağlık faaliyetleri -Fransız kadın hemşireler- için gelen kadın çalışanlar da vardır).
EKİM 1917
PRENS KiRiL VE KAYZER WILHELM
Alman ve Bulgar liderler savaş coğrafyasında
Gelibolu Yarımadası’ndaki savaş alanlarına Osmanlı müttefiklerinden birçok üst düzey asker ziyarette bulunmuştu. Bunlardan en önemlileri 1917’de Bulgar Prensi Kiril ve Alman Kayzeri Wilhelm’in ziyaretleridir. Bulgar Prensi Kiril, yanında General N. Zhekov, General R. Petrov ve diğer subaylardan oluşan bir askerî delegasyonla önce İstanbul’a gelmiş, Sadrazam Talat ile görüştükten sonra Yarımada’yı ziyaret ederek Liman von Sanders eşliğinde harp sahasında incelemelerde bulunmuştu.
Kayzer 2. Wilhelm ise 15 Ekim 1917 tarihinde İstanbul’a gelmişti. 1 gün sonra Çırağan Sarayı’ndaki askerî tören sonrası Yavuz zırhlısına geçen Kayzer Wilhelm, kendisini karşılayan Enver Paşa ile üç torpidonun eşliğinde 22.30 civarlarında Çanakkale’ye gitmek üzere hareket etti. 17 Ekim günü saat 09.00’da Çanakkale’de karaya çıkan imparator otomobille Hamidiye Tabyası’na geçti. Müstahkem mevkiini gezen 2. Wilhelm’e deniz savaşları sırasında batırılan bir İngiliz gemisinin maketi hediye edildi. Tahtadan kalem kutusu şeklindeki gemi maketinin üzerinde “Çanakkale-18 Mart 1915” ibaresi bulunuyordu. 2. Wilhelm daha sonra Gelibolu Yarımadası’na geçerek Anafartalar, Arıburnu ve diğer muharebe alanlarını gezdi. 2. Wilhelm’i taşıyan Yavuz zırhlısı saat 18.00’de İstanbul’a dönmek üzere hareket etti.
ŞUBAT 1919
CHARLES BEAN
Çanakkale’yi evi sayan Avustralyalı tarihçi
Ekim 1918’deki ateşkes sonrası, savaşın galipleri Gelibolu Yarımadası’nda hayatını kaybeden askerleri için mezarlık yapma işine giriştiler. 14 Şubat’ta Yarımada’ya gelen Charles Edwin Woodrow Bean, muharebelerin başından sonuna kadar görev yapmış bir gazeteciydi. Sonrasında 1. Dünya Savaşı Avustralya Resmî Tarihi’nin de yazarı olacak Bean, savaş tarihi yazımındaki resmî klişeleri ortadan kaldıran, siperdeki asker tanıklıklarını öne çıkaran bir öncüydü (23 bin sayfayı bulan günlük ve notlarına internet ortamından ücretsiz olarak ulaşılabilir).
Bean muharebeler boyunca silah taşımadı ve bir akademisyen veya eğitimli bir tarihçi olmamasına rağmen, yazdıkları dünya çapında bir etki oluşturdu.
Bill Sellars’ın dergimizde detaylı olarak konu ettiği (NTV Tarih-Aralık 2009) Bean’e, 1919’da tekrar geldiği muharebe sahasında özellikle Türk pozisyonlarını iyi bilen ve savaş sırasında 57.Alay-3. Tabur komutanlığı yapan Binbaşı Zeki Bey eşlik etmişti. 6 hafta boyunca yanındaki heyetle beraber muharebe sahalarında incelemeler yapan, fotoğraf çeken ve çok sayıda askerin tanıklığına başvuran Charles Bean’in bu yolculuğu ve yaşadıklarını anlattığı Gallipoli Mission adlı kitabı ancak 1948’de yayımlanacaktı.
Şiddetli çarpışmaların olduğu ateş hatlarında derinlemesine inceleme yapan Charles Bean, birçok noktanın eskizlerini de çizdi. Bean’in Çanakkale külliyatı “resmî tarih” anlayışını tarihe gömdü; zira Avustralyalı-İngiliz-Yeni Zelandalı komutanların karar ve uygulamalarına dair eleştiriler de kitaplarında yer aldı. Gallipoli Mission kitabındaki “Enter Mustafa Kemal” (Mustafa Kemal Sahneye Çıkar) adlı bölüm ise, Mustafa Kemal’in özellikle muharebelerin ilk günü ortaya koyduğu olağanüstü performansı, arazi detayları ve tanıklıklarla yansıtan bir temel referans niteliğindedir.
Bean’in dört yıl sonra Çanakkale’ye yaklaşırken, uzakta Kocaçimen silsilesini gördüğünde “Eve döndük” demesi, sonraki yıllarda her milletten tüm tarihçilerin ortak duygusunu ifade eder.
EYLÜL 1924
KÂZIM KARABEKİR
14. Tümen Komutanı Kerevizdere siperlerinde
Muharebeler sırasında 14. Tümen komutanlığı yapan Kâzım Karabekir, yeni kurulan cumhuriyetin hem milletvekili hem 1. Ordu Kumandanı olduğu sırada, 14 Eylül 1924’te Çanakkale’yi ziyaret etmişti. Karabekir, sabah 10.00 sularında Hızır Reis gambotu ile Ayvalık’tan Çanakkale’ye hareket etmiş, 19.30 sıralarında antik Troya şehrini gezmişti. 15 Eylül’de Kumkale hizasından Seddülbahir’e doğru harekete geçmiş, seyahatin bu bölümünü şöyle nakletmişti : “Boğaz’a girerken Fransız, İngiliz abideleri insanı pek müteessir ediyor. Kerevizdere’de 11.30’da sahile çıktım. Tarafeyn birinci sahra siperlerini 3 saat yaya gezdik. Her karışında kemikler, kafalar, birkaç parça demir var. Fransız torpillerinden (karakedi dediğimiz) bir tane hatıra aldım. Fransızlar son hatlarına abide dikmişler, buraya kadar geldik diye. 02.30’da vapura döndük. 04.15 Çanakkale’ye”.
Karabekir 16 Eylül günü Çanakkale merkezde bulunan, şehitlik, askerî yapılar ile tabyaları ziyaret ettikten sonra 17 Eylül’de İstanbul’a hareket etmişti.
1925-1934
MUSTAFA KEMAL
Reis-i Cumhur, Yarımada’ya 5 kez geldi
Mustafa Kemal, cumhurbaşkanı sıfatı ile Çanakkale’yi 1925- 1934 arasında beş kez ziyaret etti. İlk gelişi olan 1925’te karaya çıkmadan Gelibolu Yarımadası’nın etrafında dolaşarak, manevi kızı Afet İnan’a harp ile alakalı çeşitli bilgiler vermişti. Afet İnan bu gezi ile alakalı olarak daha sonradan şunları yazacaktı:
“Yıllarca sonra, Atatürk cumhurbaşkanı olarak vapurla Çanakkale Boğazı’nı geçiyordu. Gelibolu’ya çıkıp eski savaş sahasını beraber görmeyi arzu etmiştim. Fakat O’nun kaptana emri şu oldu: ‘Boğazı geçip batı kıyılarına doğru gidiniz’. Şimdi, tam düşman donanmasının çıkarma yaptığı yerde, Suvla limanında idik. Atatürk o günleri yeniden yaşar gibi anlatıyor ve karanın denizden görünen bölümünde, Türk kuvvetlerinin bulunduğu yerleri eliyle işaret ediyordu. Fakat birdenbire denizden çok iyi görünen bir geçit yerine gözlerini dikmişti. ‘İşte burası daimi top ateşi altında bizi tehdit eden yerdir. İrtibat temin etmek için geçen askerlerimiz maalesef burada büyük zayiata uğradılar’ demiş ve ilave etmişti, ‘Anafartalar ve Conkbayırı muharebesi, muhakkak ki tarihin en yakın cepheli bir savaşıdır…”
Mustafa Kemal’in bizzat harp sahasına ayak bastığı ziyareti 1 Eylül 1928 tarihindedir. Bu tarihte Ertuğrul Yatı ile Dolmabahçe’den Çanakkale’ye hareket etmişti. O gün Çanakkale’de valiliği ve belediyeyi ziyaret etmiş; yeni harflerin öğretimi konusundaki çalışmaları denetleyip halkla konuşmuş; kalabalıktan pek çoğunu kara tahtanın başına çağırarak cümleler yazdırmış; insanların öğrenme heyecanı ve isteğinden çok memnun olmuştu. Saat 16.00’da Arıburnu, Conkbayırı ve Anafartalar’ı gezerek harp anılarını tazeleyen Gazi, 2 Eylül akşamı İstanbul’a dönecekti.
YAZ AYLARI 1926
MEHMET NİHAT BEY
Harp tarihimizin kurucusu
Hakkında çok detaylı bilgiye sahip olamasak da 1927’de harp sahasına öyle bir ziyaret var ki, insan “keşke ben de orada olsaydım” demekten kendini alamıyor. Çanakkale cephesinde de görev almış olan Türk harp tarihinin duayeni Mehmet Nihat Bey (Bursalı) ve tarihçi Prof. Dr. Yusuf Akçuraoğlu, 1927 yazında harp sahasına gitmişler ve arazi üzerinde en ince ayrıntısına kadar muharebeleri tartışmışlardı. Hakkında çok fazla bilgi bulunmayan bu ziyareti, Akçuraoğlu’nun Nihat Bey’e 1928’de (henüz vefat etmeden) gönderdiği mektuptan öğreniyoruz. Akçuraoğlu mektubunda bu ziyareti şu cümlelerle anlatıyor:
“Muhterem meslektaşım, beyim efendim. Geçen yaz, kutsal bir görevi ifa için Çanakkale’ye gittiğimiz zaman, Anafarta açıklarından Türk’ün ve Türk’ün büyük rehberinin ebedi bir fahr ve şeref abidesi olan yamaç, sırt ve dereleri göstererek, oniki yıl önce oralarda cereyan eden büyük olayları, geniş ilminize dayanan fasih lisanınızla anlatıp canlandırmıştınız. En necib hislerimizi yükselten bu eğitici sohbetleriniz sırasında Fransız kurmay subaylarından Binbaşı Larcher’nin Türk Harbi’ne dair bir kitabı çıkmış ve seçkin tarafınızdan düzeltilmeye muhtaç olduğunu öğrenmiştim”.
HAZİRAN 1931
HENRI GOURAUD
Kolunu Seddülbahir’de bıraktı 16 yıl sonra aynı yere döndü
Çanakkale’de Seddülbahir cephesinde bulunan Fransız Seferî Kuvvetler Komutanı Henri Gouraud, 30 Haziran 1915’te İntepe topçuları tarafından atılan ve yanına düşen bir top mermisi nedeniyle bir kolunu kaybetmişti. 16 yıl sonra Türk Devleti’nin misafiri olarak 2 Haziran tarihinde Türkiye’ye gelen Gouraud, Ankara’da Mustafa Kemal tarafından kabul edilmişti. Atatürk kendisi için yanındakilere “Türk topraklarında yatan onun şerefli kolu, memleketlerimiz arasında son derece kıymeti bir bağdır” demiştir.
General Gouraud, Fransız Mezarlığı ve kendisinin yaralandığı noktada yapılan anıtın açılışları için 8 Haziran 1931 akşamı Marmara vapuru ile İstanbul’dan Çanakkale’ye geldi. Bu sırada içerisinde Fransız yazar Claude Farrère’in de bulunduğu Tadla ve Patris gemilerindeki 600 Fransız da açılış törenleri için Çanakkale’ye hareket etmişti. 9 Haziran günü Morto Koyu’na inen General Gouraud, Claude Farrère ve dönemin Fransız Büyükelçisi Charles Pineton de Chambrun, Fransız Mezarlığı’nın resmî açılışını gerçekleştirdiler. Açılış törenine Büyükelçi Chambrun’ün konuşması damga vurmuş, herkesi derinden etkilemişti.
General Gouraud ise Mustafa Kemal ile karşı karşıya cereyan eden muharebeleri, Türklerin kahramanlık ve âlicenaplıklarını anlatmış; bir Fransız askerini kurtaran yaralı bir Türk zabitinin ölürken bahsettiği Türk-Fransız dostluğunun tahakkuk ettiğini aktarmıştı. Sonrasında Bouvet zırhlısının 18 Mart günü battığı Erenköy Koyu’na yanaşarak denize çelenk bırakma töreni yapılmış; ardından o tarihlerde tek Türk Anıtı olan Arıburnu/Cesarettepe’deki Mehmet Çavuş Abidesi’ne çelenk bırakılmıştı.
AĞUSTOS 1933
NİHAL ATSIZ
Muharebe arazilerini adım adım dolaşan bir öncü
Türk tarafında Çanakkale muharebe alanlarına ilk ayrıntılı araştırma gezisi, 1933’te Nihal Atsız ve arkadaşları tarafından gerçekleştirildi. 3 Ağustos akşamı Sirkeci’den kalkan Selâmet vapuruyla yola koyulan kafile; 4-11 Ağustos arasında sırtlarında 20 kg.’lık bir yükle Seddülbahir’den Anafartalar’a cepheyi adım adım dolaşmıştı. Kafiledeki tek kadın ve bu yürüyüşün fikir sahibi olan Tolunay, “cepheye cephane taşıyormuşum gibi geliyor” diyecekti.
Bu yürüyüş, Türk harp tarihi açısından iki önemli özelliği ile önplana çıktı. İlki, bugün kaybolmuş, fakat Atsız ve arkadaşlarının yürüdüğü tarihte halen varolan Türk anıtlarının resmedilerek tarihe kayıt düşülmüş olmasıdır. Ayrıca Atsız, bu ziyareti Çanakkale’ye Yürüyüş kitabında anlatarak bizlere miras bırakmıştır. İkincisi ise, harp sahasının “indi-bindi turizm” şekliyle ziyaret edilmesinin nitelik açısından içler acısı durumunu ortaya koymasıdır.
NİSAN 1934
STANTON HOPE VE DENİZCİLER
İngiliz askerleri 19 yıl sonra Çanakkale’de
Çanakkale’de savaşmış ve aynı birliğe mensup 213 asker 1934’te toplu hâlde harp sahasına geri döndü. Kraliyet Deniz Piyade Tümeni bünyesinde savaşmış bu askerler, dernekleri (Royal Naval Division Association) aracılığıyla başvurarak aileleri ile birlikte cepheyi ziyaret etmek istediklerini ve bunun için kendilerine bir gemi verilmesini talep etmişlerdi. 20 Nisan 1934 tarihinde Duchess of Richmond gemisiyle Liverpool’dan hareket eden gemide, askerlerin aileleri de vardır. Yolculuk boyunca her gün haritalar üzerinde tüm muharebeler ayrıntılarıyla etüt edilir. Gemi 30 Nisan günü Eceabat’ın kuzeyindeki Kilye Koyu’na demir atar.
Çanakkale Valiliği bir yemek tertip eder ve Türk gaziler de davet edilir. Heyette bulunan Stanton Hope’un Gallipoli Revisited adıyla yayımladığı eserden öğrendiğimiz kadarıyla, 30 Nisan günü harp sahasına çıkan İngiliz veteranlar 3 Mayıs’a kadar harp sahasını dolaşmıştır. Bu ziyarette en unutulmaz manzara, 2. Deniz Piyade Tümeni’nden M. D. Blackburn’un, hâlâ ayakta duran tümen karargahları Backhouse Post önünde 19 yıl sonra verdiği poz olarak tarihe kalacaktır.
1935
AFET İNAN
Tarih Kurumu savaş arazisine çıkıyor
Çanakkale muharebelerinin 20. yılında, Türk sosyolog/tarihçi Afet İnan, Türk Tarih Kurumu heyeti ile birlikte harp sahasına gelir. Afet İnan bu tarihî ziyareti daha sonra şöyle aktaracaktır:
“1935 yılında Türk Tarih Kurumu üyeleriyle tarihî bir gezi düzenlemiştim. Düzenlenen programımızda ilk uğradığımız yer Anafartalar ve Conkbayırı olmuştu. 20 yıl sonra bir savaş alanında dolaşmanın heyecanını duyuyordum. Toprağa basarken aziz şehitlerimizi rahatsız etmekten korkar gibiydim. Hakikaten, ayaklarımıza ilişen boş kovanlar, bir mermi parçası veya ayakkabılar içinde insan kemiklerine rastlamamak mümkün değildi. Bu topraklarda kanlarını döken vatan savunucularının gönüllerde yaşayan anılarına saygı ve ruhlarının şad olması için dualarla ayrılırken, mütevazı Mehmetçik Anıtı karşısında yükselen yabancı anıtlara da hayranlıkla bakmıştım. Bu seyahat dönüşü Atatürk’e duygularımı anlatırken, bizim de orada niçin büyük bir anıt yapmadığımızı sordum. O, bana şu cevabı vermişti: ‘Evet doğru, biz de Mehmetçiğimizi anmak için büyük, çok büyük abideler yapmalıyız, fakat bu bir zaman ve imkan meselesidir. Ancak seni tatmin etmek için söyleyeyim ki bu toprakların Türk hudutları içinde kalmasıyla, Mehmetçik en büyük abideyi bizzat kurmuştur’… Memleket, abidelerle, maddi ve manevi eserlerle tarihî anılarını yaşatır. Çünkü genç nesiller sadece tarih yapraklarında okuduklarıyla değil, vatan topraklarında gördükleri tarihî abidelerle, ulus sevgisi içinde, bu vatanı korumak amacını güdeceklerdir…”
EYLÜL 1936
KRAL 8. EDWARD
Majestelerinin harp sahasını ziyareti
İngiltere Kralı 8. Edward, 1 Eylül 1936’da Nahlin yatıyla Türkiye’ye doğru yola çıkar. Kral İstanbul’dan evvel Çanakkale harp sahasını ziyaret edecektir. 3 Eylül sabahı Kocatepe ve Adatepe gemilerindeki Türk heyet, Suvla Körfezi açıklarında kralı karşılar. Burada Fahrettin Altay, yanındaki iki tercüman, İngiliz Büyükelçiliği’nden Mr. Woods ve Savaş Mezarlıkları (CWGC) memuru, Nahlin yatına çıkarlar. Fahrettin Altay, kralın inceden inceye, uzun uzadıya haritalar ve dürbünle araziyi tetkik edip, önündeki kitap sayfalarını karıştırdığını anlatır. Anafartalar Limanı önlerinden Arıburnu’na doğru geldiklerinde aynı titizlikle harp sahasını inceler. Kabatepe önlerinde Alman Denizaltısı U21’in 1915’te batırdığı Triumph zırhlısında ölen İngiliz askerlerinin anısına saygı duruşu ve denize çelenk bırakma töreni yapılır. Seddülbahir’de karaya çıkılır ve Tekke Koyu civarındaki tetkiklerden sonra Kirte (Alçıtepe) köyüne gelinir. Öğleden sonra Arıburnu cephesini dolaşan kral, buradaki tünelleri ve ateş hattında birbirine 8-10 metre mesafedeki siperleri bizzat fotoğraflar.
AĞUSTOS 1952
AKER-ADİL-BELEN-ALTAY…
Gazi komutanlar 37 yıl sonra aynı yerde
Takvimler 1952’yi gösterdiğinde Ordu Temsil Bürosu’ndan Yarbay Cemal Yıldırım Anafartalar Zaferi’nin 37. yıldönümü münasebetiyle Çanakkale’ye bir gezi tertip etti. Bu ziyaret ile 37 sene önce Çanakkale’de savaşan kahramanlar Etrüsk gemisi ile Çanakkale harp sahasına döndü. Kimler yoktur ki… 27. Alay Komutanı Albay Şefik Aker, Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı ve 12. Tümen Komutanı Selahattin Adil, Fahri Belen, Fahrettin Altay ve daha niceleri…
Merasim için o zaman tek Türk anıtı olan Mehmet Çavuş Anıtı’na gidilir. Civar köylerden gaziler tören alanındadır. Şefik Aker alana geldiğinde Kurucadereli (Kocadere) ihtiyar gazi Mehmet Ünlü ile eski alay komutanı birbirlerine sarılıp öpüşür. Konuşma sırası Aker’e geldiğinde, düşman karşısında titremeyen askerin sesi titremektedir. Buradaki merasimden sonra Conkabayırı’na geçilir. Şair Behçet Kemal Çağlar, bir harp sahasının nasıl vücut bulduğunu şu vurucu sözlerle ifade eder: “Biz destanı hep yazı ile sözle olur sanırdık. Meğer taşla da toprakla da destan olurmuş. Burada taşlar konuşuyor, topraklar konuşuyor”.
NİSAN 1965
ANZAC’LAR
Muharebelerin 50. yılında eski düşman, yeni dostlar…
Muharebelerin 50. yılında, Avustralya ve Yeni Zelandalı veteranlar için Çanakkale’ye bir gezi düzenlenlenir. 230 gazi ve aileleri önce uçakla Atina’ya gelir; oradan Karadeniz gemisi ile Çanakkale’ye yönelirler. 24 Nisan günü Anzak Koyu önlerinde demirleyen gemide bulunanlar, ertesi sabah bugünkü şafak ayinine benzer bir tören için karaya çıkarlar. Aynı gün eski askerler mezarlıkları ziyaret eder. Sonrasında Çanakkale Cumhuriyet Meydanı’ndan yapılan törende Türk gaziler ve tören görevlileri Anzak askerlerini karşılar. 50 yıl önce birbirini öldürmeye çalışan insanlar, bu defa yanyana gelir, el sıkışır. Bu ziyaretin tüm detayları Prof. Ken Inglis tarafından fotoğraflanacak ve sonrasında Letters From A Pilgrimage adlı eserde biraraya getirilecektir.
EKİM 1971
2. ELIZABETH VE AİLESİ
Kraliçe, kral ve prenses saygı yolculuğunda…
Tarihler 18 Ekim 1971’i gösterirken Kraliçe 2. Elizabeth, eşi Kral Philip ve kızı Prenses Anne ile birlikte Ankara’ya gelir. Kraliçe 18- 19 Ekim’de Ankara’da temaslarda bulunur; 20 Ekim’de İngiliz-Türk ortak fabrikası olan BMC’yi ziyaret eder, 21 Ekim’de Kuşadası, Efes ve Selçuk’u turladıktan sonra 22 Ekim sabahı Çanakkale’ye gitmek üzere kraliyet yatı Brittania ile İzmir’den ayrılır. Bir kruvazör eşliğinde Çanakkale Boğazı’na giren Brittania, Boğaz’dan içeri girerken 21 pare top atışı ile karşılanır. İlk durak Çanakkale Şehitler Abidesi’dir. Kraliçenin çelenk koyduğu taşın üzerinde Mehmet Akif’in meşhur şiirinin ilk kıtası yer alır. Kraliçe hatıra defterine “iki ulusun birbirlerine karşı ebedi bir saygı kazandıkları Gelibolu savaşlarında şehit olanlara layık bir abide…” sözlerini yazar. Abide’nin altındaki müzenin açılışı gerçekleşir ve Çanakkale Harp Müzesi’nin ilk ziyaretçisi Kraliçe 2. Elizabeth olur.
Sonrasında, uzun yıllardır İngiliz Milletler Topluluğu Savaş Mezarlıkları Komisyonu’nun (CWGC) Türkiye yöneticisi Erol Baycan madalya ile taltif edilir. Kraliçe Fransız Mezarlığı’nı; ardından 1915’teki savaşta hayatını yitiren tüm İngilizlerin anıldığı Seddülbahir’deki bulunan Helles Anıtı’nı; Lone Pine’daki Avustralya mezarlık ve anıtını; Conkbayırı’ndaki Yeni Zelanda Anıtı’nı ziyaret eder.
1994-(∞)
ALDOĞAN-SNELDERS
Modern zamanların savaş arkeologları
Henüz çocuk olduğu 1950’lerde Çanakkale harp sahası ile tanışan Şahin Aldoğan, daha sonra babası gibi asker olmak için Deniz Harp Okulu’na girdiğinde de her fırsat bulduğunda Gelibolu Yarımadası’na geldi; geceleri çoğunlukla arazi üzerinde konakladı. Bu sırada henüz hayatta olan Şefik Aker, Şemsettin Çamoğlu gibi gaziler ile karşılaştı, onlarla tanışma fırsatı buldu. Diğer taraftan Alçıtepe, Büyük ve Küçük Anafarta, Bigalı ve Kocadere köylerinde halen hayatta olan gazilerle tanıştı; onların tanıklıklarını kaydetti.
12 Mart 1971 Muhtırası’nın ardından bir süre hapishanede “ağırlanan” Teğmen Aldoğan, ordudan ayrılarak özel sektörde çarkçıbaşı olarak gemilerde çalışmaya başladı. Çanakkale Savaş alanları ile arasındaki bağ kopmadı, fırsat buldukça gelip gitmeye devam etti. 1994’te yaşanan yangın sonrası harp sahasının izleri kaybolmadan tekrar araziye döndü ve artık yaşamını tamamen savaş coğrafyasında sürdürmeye başladı.
O zamandan bu zamana birçok Çanakkale sevdalısının ustası-hocası olan Aldoğan, tüm sektörlerdeki muharabelerde yaşanan önemli tüm hadiseleri bugünkü coğrafya üzerinde birebir eşleyebilen müstesna bir arazi uzmanı tarihçi. Siperin Ardı Vatan ve Çanakkale Muharebe Alanı Gezi Rehberi adlı iki ortak kitabı, yüzlerce makalesi var.
2006’da kaybettiğimiz Belçikalı Jul Snelders ise özellikle Çanakkale literatüründeki bilgilerden hareketle İtilaf kuvvetleri askerlerinin arazideki hareketlerini ve izlerini ortaya çıkarmış; dönemin henüz gelişen bilgisayar teknolojisiyle tarihî görüntüleri eşleyerek, muharebe sahalarına farklı bir gözle bakmamızı sağlamıştı.
Yazdıkları ve anıları, bugün nice Çanakkale sevdalısının, zaman yolcusunun güzergahını aydınlatıyor.