Azerbaycan’ın geçen Eylül sonunda Dağlık Karabağ bölgesinde başlattığı askerî harekat ikinci ayını doldururken; taraflar arasındaki görüşmeler ve Moskova’nın müdahalesine rağmen çatışmalar devam ediyor. Azerbaycan’ın sahada elde ettiği ilerlemelere, Ermenistan sivil yerleşim yerlerini bombalayarak cevap veriyor. Bölgedeki mücadelenin son 100 yıldaki dönüm noktaları.
Azerbaycan ve Ermenistan Cumhuriyetleri kendi tarihlerine gönderme yaparken 1918-20 dönemindeki ülkelerini öne çıkarsalar da, bu kısa erimli ve istikrarsız dönem her iki toplumun kurumlarının, toplumsal yapısının, siyasal kültürünün oluşumunda önemli bir yer tutmaz. Çarlık dönemi Rusya’sının egemenliğinde yaşayan bu iki toplum, 1917 Devrimi’nden sonra esas olarak Kızıl Ordu aracılığıyla sovyetleştirilmiş; 70 yıl boyunca “uluslaşmalarını” Sovyetler Birliği’nin siyasal ve toplumsal değişimlerinin nüfuzu altında yaşamak durumunda kalmışlardır.
SSCB bütün iddiasına rağmen ulusları “sönümlendirmek” veya “kaynaştırmak” bir yana “ulus inşaı”na yataklık ettiği için, çöker çökmez bir dizi ulus-devlet ortaya çıkabilmiştir. Ancak toplumsal tabakalaşma esas olarak Sovyet döneminde kristalize olmuş ve çöküşten sonra çevre ülkelerde de merkezde olduğu gibi oligarkların egemenliğinde otoriter rejimler oluşmuştur. Hatta çok nadir örnekler dışında bu oligarklar, kamu sektörünün özelleştirilmesine dayanan eski nomenklaturanın devamıdır. Örneğin Azerbaycan’ın 30 yıldır Aliyev ailesi tarafından yönetiliyor olması bunun çarpıcı bir örneğidir. Devralınan kurumlar ve siyasal kültürün, tarih-i kadimle değil bu yakın geçmişle doğrudan bağlantısı vardır.
Sovyetler Birliği döneminde “iç sınırlar”ın belirsiz olduğu, yani itibari ulusların egemenlik coğrafyasında bulunan azınlıkların sorun olduğu yerlerde hoşnutsuzluklar, merkezî devletin güçlü olduğu dönemlerde bastırılabilmiş; ancak devletin hızla çözüldüğü süreçte, “özerk bölgelerle” ulus-devlet arasında (örneğin Kafkasya’da) Dağlık Karabağ’ın yanısıra Osetya ve Abhazya gibi bölgelerde de çatışmalar başgöstermiştir (“Çeçen Savaşları”nı da buraya eklemek gerekir). Rusya’nın çevre ulusları baskıladığı ne kadar doğruysa, itibari ulusların “özerk bölge” azınlıklarını baskıladığı da o kadar doğrudur.
Dağlık Karabağ’ın SSCB içinde Azerbaycan’a bağlı bir özerk bölge olmaktan çıkıp Ermenistan ile birleşme hareketi, Şubat 1988’de esas olarak Moskova’ya karşı bir halk hareketi olarak başladı ve Baltık Devletleri’ne kadar uzanacak olan bir zincirin tetikleyicisi oldu. İki halk arasında 1905 ve 1918’de cereyan eden olayların devamı olarak gösterilse de, Aralık 1991’de merkezî ordunun çökmesiyle Sovyet devletinin bir iç meselesi olmaktan çıkıp iki ülke arasındaki bir askerî çatışma düzeyine sıçradı (Abhazya’da da olduğu gibi).
Sovyet sisteminden kopuş sürecinde Komünist Parti’den başka bir siyasal oluşum sözkonusu olmadığı için, itici güç olarak “milliyetçilik” her cenahta birleştirici bir işlev görüyordu.
İlk büyük eylem: Azad Azerbaycan
İki ulusun tarihyazımı çok farklı temellere dayanır. Biri tarihe öncelik verirken diğeri toprağa dayanır. Azerbaycan’da “Azad Azerbaycan” hareketini kuran Azerbaycan Halk Cephesi’nin ilk önemli ve büyük eylemi Aralık 1989’dadır. Nahiçevan Özerk Cumhuriyeti’nde toplanarak İran sınırına saldırıp sınır karakollarını yakmışlar ve İran’a geçmişlerdi. Ancak “Birleşik Azerbaycan” diye haykırışları aynı dile, aynı dine ve aynı mezhebe sahip olan güneydekiler tarafından paylaşılmadı. Bunun önemli bir nedeni Azerbaycan’ın laik bir toplum olması ise, bir diğer önemli nedeni neredeyse 200 yıldır koptuğu İran’daki Azerilerin kimliklerini ifade etmek için başka bir zeminde bulunmalarıdır.
Bazı İran yöneticilerinin “Birleşik Azerbaycan”ı eski İran toprağı olarak kendi devletleri içinde düşünmeleri de ayrı bir konudur. Keza 1918- 20 döneminde de Azerbaycan siyaset erbabının bir kısmı Osmanlı etkisine açıkken, bir yandan da Türkiye’nin bugünkü sınırlarındaki kimi yerleri de içeren “Büyük Azerbaycan”dan sözedilmekteydi. Bunlara Pantürkizmi de eklemek mümkün. Ermenistan cenahındaki “hayali haritalar” zaten malum olduğu için ayrıca belirtmeye gerek yok.
Karabağ bağlamında en ilginç tartışma ise yaklaşık 1000 yıl önce Romalıların “Albania” ve Arapların “Aran” dedikleri bölgede yaşayanların kimler olduklarıdır? Buradaki kaçkarlar, kiliseler, manastırlar bir şey ifade eder mi? Dağıstan dahil geniş bir arazide yer alan bu Hıristiyan halk, bölgedeki akınlar sırasında ortadan kaybolmuştur. Kimine göre bu insanlar Azerilerin ataları olduğu için Karabağ’da Ermeni varlığı olmamıştır. Ermeni tarihçilere göre ise Azeriler, Selçuklu akınlarıyla bu bölgeye gelen Türkler olarak, bu kaybolmuş kadim halkın mirasçısı olamazlar. “Kafkas Arnavutları” tartışması 80’li yıllarda başlamış olsa da esas olarak iddialar Sovyet dönemi üzerine yürütülmektedir.
Karabağ kararı
1917 Devrimi’nden sonra Transkafkasya ile Türkiye sınırı Moskova ve ardından Kars Antlaşması’yla çizildi. Sovyetleştirilmiş olan Transkafkasya Cumhuriyetleri arasında sürekli tartışma konusu olmuş sınırların halli için, Mayıs-Haziran 1921’de üç cumhuriyetten temsilcilerle birlikte Tiflis’te toplanıldı. Ermenistan delegesi Ermenilerin çoğunlukta olduğu Gürcistan sınırlarındaki Ahılkelek (% 72) ve Yukarı Karabağ (% 94)’ın kendilerine verilmesini istedi. Azeri Komünist Parti sekreteri Kirov ise ülkesinde milliyetçiliği tetikleyeceği için buna karşı çıktı. Öte yandan Azeri ve Gürcüler arasında Karayaz Ovası’nın kime ait olacağı da tartışmalıydı.
Nihayetinde 4 Temmuz 1921’de Stalin’in katılımıyla toplanan Kavbüro (Kafkasya Bürosu), Gürcistan ve Azerbaycan’ın hiç beklemediği bir biçimde Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasına 3’e karşı 5 oyla karar verdi. Nerimanov’un kararın en yüksek merciye götürülmesi teklifi karşısında Orconikidze ve Nazaretyan, Müslümanlar ve Ermeniler arasında ulusal barışın sağlanması için; Yukarı ve Aşağı Karabağ arasındaki ekonomik ilişkiden ötürü Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlanması ancak geniş bir otonomiyle donanması gerektiğini açıkladılar. Bu statü kabul edildi ve uzun süre varlığını sürdürdü. Ancak 1960’larda Karabağ hareketi yeniden canlandı.
Ermenistan nasıl devreye girdi?
1963’te Yukarı Karabağ’ın Ermeni yöneticileri, Azerbaycan’ın “şoven politikaları”ndan şikayetle 2500 imzalı bir dilekçe ile dönemin devlet başkanı Nikita Hruşçov’dan (Kruşçev) bölgenin Ermenistan’a bağlanmasını talep ettiler. O dönemki Soğuk Savaş koşullarında tartışılmayan konu, ancak 1987’de yeniden gündeme gelebilecekti. O tarihte Azerbaycan’ın özerk bölgesi Yukarı Karabağ bölgesinde oturan 188 bin sakinin 150 bini Ermeni asıllıydı. Ekim 1987’de Yerevan’da nükleer santralin kapatılması için yapılan gösteriler sırasında Karabağ’daki bir Ermeni köyüne Azeri yönetici atanması ve cezalandırma önlemleri alınması, Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması talebinin yükseltilmesine vesile oldu.
Ocak ve Şubat 1988’de Ermenistan’daki Azeri köylerine yapılan baskı üzerine 4 bin Azeri Bakü’nün sanayi bölgesi Sumgait’e göçetmek zorunda kaldı. Şubat’ta Sumgait’te söylentilerle başlayan çatışmalarda 26’sı Ermeni 6’sı Azeri 32 kişi öldü. Azerbaycan Halk Cephesi lideri, ikinci cumhurbaşkanı, önceki rejimin yönetici kastından gelmeyen Ebufez Elçibey “Olayları çıkaranlar Bakülü değildi. Başka yerlerden gelmişlerdi. İki yıl perişan, sefil olmuş olan Ermenistan’dan kovulmuş göçmenler de kışkırtmaya kapıldılar ve maalesef kan döküldü, engelleyemedik. Zira olaylar bizim dışımızda başlatılmıştı” (Milliyet– 05.02.1990) diyecekti. Henüz SSCB’nin çökmediği bir ortamda, 3 gün boyunca güvenlik güçlerinin kente getirilmemesi de dikkati çekiciydi.
Sovyet dönemi sonrası ipler iyice geriliyor
1988-1990 arasında “etnik temizlik ve arındırma” her iki kesimde de sürdürüldü. 23 Mart 1988’de SSCB Yüksek Sovyet Prezidyumu Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan ayrılması talebini reddetti ve toplumsal-kültürel alanlarda reform yapılmasını gerekli gördü. Çatışmalar sürerken Gorbaçov, 28 Haziran’da SBKP 19. Konferansı’nda sınır değişikliklerinin sözkonusu olmadığını açıkladı.
Bu dönemde Azerbaycan’da Halk Cephesi kurulur. Ancak Ruslara karşı bağımsızlık için her iki ülkede oluşan muhalefet arasında herhangi bir ilişki yoktur ve her iki ülke de Yukarı Karabağ için Moskova’yı esas muhatap olarak görür. Saldırılar devam eder; Ermenistan 27 Kasım’dan itibaren topraklarındaki bütün Azerilerin sınırdışı edilmesi kararını alır. Buna rağmen her iki taraf da mültecilerin kendi iradeleriyle yer değiştirdiklerini iddia edeceklerdir.
7 Aralık 1988’de Ermenistan’da 25 bin ila 50 bin insanın ölümüne neden olan büyük bir deprem meydana gelir. Moskova birkaç gün sonra Karabağ komitesi üyelerini tutuklar; 12 Ocak 1989’da “durumu istikrara kavuşturma ve milliyetlerarası çatışmayı durdurma gerekçesiyle” Dağlık Karabağ yönetimine elkoyar. Bölge böylece Bakü’nün denetiminden çıkar.
Petrosyan – Muttalibov
Ermenistan’da daha sonra Devlet Başkanı olacak olan Levon Ter Petrosyan’ın temsil ettiği Ermeni Ulusal Hareketi kurulur. Ocak ayında Bakü’de 170 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların ardından merkezî Rus otoritesine karşı çıkmış olan Baltık ülkelerindeki Halk Cephesi temsilcilerinin girişimiyle, Ermeni Ulusal Hareketi ve Azerbaycan Halk Cephesi’nden temsilciler Riga’da buluşur. 3 Şubat 1989’daki bu görüşmede Ermeniler kendi kaderlerini belirleme hakkını, Azeriler sınırların ihlal edilmemesini öne çıkarırlar ve toplantılar sona erer.
Karabağlılar bölgedeki Rus askerlerine saldırırlar. 1990’da 12, 1991’in ilk aylarında 14 Rus askeri öldürülür. 1991 Haziran’ında Karabağ çatışmalarında ölen insan sayısı 816’dır.
Yeltsin, Gorbaçov gibi Rus liderlerin Ter Petrosyan ve Muttalibov arasında sağlamaya çalıştıkları görüşmeler sırasında Yukarı Karabağ, 21 Eylül’de bir referandum yaparak %99.4 ile bağımsızlığı tercih ettiğini bildirir. 26 Kasım’da Azerbaycan Yüksek Sovyeti, Dağlık Karabağ’ın özerkliğine son verir ve başkent Stepanakert’in adını, eski adı Hankenti olarak değiştirir. 12 Aralık’ta kendilerini Dağlık Karabağ Cumhuriyeti olarak ilan eden Karabağ yöneticileri, yeni kurulan Bağımsız Devletler Topluluğu’na katılma kararı alırlar. 24 Aralık’ta bölgedeki Rus ordularının komutanı SSCB’nin lağvı nedeniyle bölgeyi derhal boşaltma kararı alır. Sovyetler Birliği 1991’de yıkıldığında, Azerbaycan’ın fiilen Yukarı Karabağ üzerinde herhangi bir denetimi sözkonusu değildir.
Çatışmalar başlıyor
Büyük ölçekli çatışmalar 1992 kışında gerçekleşir. 1993 baharında Ermeni güçleri, kuşatılmış toprakların dışına çıkıp başka bölgelere de yayılır; böylece Azerbaycan topraklarının Yukarı Karabağ dışındaki topraklarının %9’unu, Karabağ ile birlikte %14’ünü ele geçirir. Azerilerin toprak kaybının en önemli nedeni içteki siyasal çatışmalardır. İlk Cumhurbaşkanı Muttalibov, Moskova’nın eski kadrolarına bağlıdır. Gorbaçov’un gitmesi ve Yeltsin’in gelişiyle yalnızlaşır. Askerler Ermenilerle çatıştıkları gibi birbiriyle de çatışırlar. Elçibey’in gitmesine neden olan isyancı Hüseyinov, Haydar Aliyev döneminde başbakan olur.
Ancak, Hocalı katliamı başta olmak üzere bölgedeki çatışmalarda gerek silah satışıyla gerekse de paralı askerlik vasıtasıyla önce Rus orduları, daha sonra da onun kalıntıları yer alır.
Elçibey bu konuda da şunları söylemiştir: “Sizi kırıyorlar, bir köyü alıyorlar, ‘Bu Azerilerin’ diyorlar. Sonra olay tersine oluyor. Onlar da uzaktan seyrediyor. Hocalı katliamını yapan Moskova’nın 366. Birliğidir; 1945’te, 1920’de, 1918’de de bunu yaptılar. Şimdi de yapıyorlar. Gürcistan’da da yaptılar. Moskova gücü elinde tutmak istiyor. Elinde tutsun ki ilerde sömürsün… Gürcü’yü Gürcü’ye düşürdü. Buradaki amacı da Ermeni’yi bize saldırtıp Azeri’yi Azeri’ye kırdırmaktı. Vatandaş savaşı istedi…”(-Cumhuriyet-10.03.1992)
Kafkasya’da Savaş ve Barış adlı kitabın yazarı Vicken Cheterian ise yaptığı çalışmalar sonucunda “bu katliam, Ermeni savaşçılar tarafından yapılmıştı” diye yazar. Azerbaycan’ın resmî açıklamasına göre 1992 Şubat sonundaki saldırıda 106’sı kadın, 83’ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azeri katledilmiştir.
1994’te, Rusya’nın müdahalesiyle taraflar ateşkes ilan eder. 700 bini aşkın kaçkın, Karabağ ve Ermenistan’dan Azerbaycan’a; 500 bine yakın Ermeni de Azerbaycan’dan Ermenistan’a geçer.
Yeni bir dönem mi?
O dönemden bugüne geçen çeyrek asırlık sürede, iki ülkede de ciddi siyasal krizler yaşandı. Ermenistan Parlamentosu 1999’da basıldı ve başbakan öldürüldü. Karabağ’da savaşanlar Yerevan’da iktidara geldiler ve ekonomik iktidar gelişmekte olan oligarklara geçerken, kendileri de seçimlere hile karıştırarak iktidarda kaldılar. 2018’de şimdiki Başbakan Nikol Paşinyan yolsuzluklara ve iktidarı tekeline alan bu kesime karşı mücadeleyle öne çıktı.
Azerbaycan’da ise Halk Cephesi lideri Elçibey, Azerbaycan’ın ikinci cumhurbaşkanı seçildikten sonra silahlı Azeriler tarafından istifaya zorlandı. Yerine meclis kararı ile Haydar Aliyev geldi ve ülkede o günden bugüne babadan oğula geçen bir yönetim kuruldu. Arada Süleyman Demirel’in Haydar Aliyev’e bildirdiği, Türkiye’den etkili ve yetkili kişilerin adının karıştığı bir darbe girişimi de (1995) oldu.
Öte yandan kabuğuna çekilmiş olan Rusya, 2008’de Osetya vesilesiyle Gürcistan’da, yakın zamanlarda ise Ukrayna’da görüldüğü üzere kendi eski nüfuz alanında kırmızı çizgilerini çekti ve yeniden küresel bir güç olarak ağırlığını koydu. Ancak son dönemde Ermenistan yönetiminin Dağlık Karabağ dışında işgal atında olan 7 rayon hakkındaki görüşünü belirsizleştirmesi; Bakü’nün de Dağlık Karabağ için kaldırılmış olan özerklik önerisini geri çekmesi Rusya’nın işinin pek kolay olmadığını gösteriyor.
Azerbaycan’ın NATO ile ilişkileri; İsrail’den silah alması; İran’ın kendi güvenliği için bölgede istikrar istemesi; ABD’nin Kafkasya’ya dahil olma planları; Türkiye’nin tutumu; petrol hatları gibi meseleler olmadan da tarihten devralınan bir Dağlık Karabağ meselesi olduğu atlanmamalı.