Kasım
sayımız çıktı

1001 öpücükle gelen 97 yıllık erotizm…

1923-24’ün İstanbul’unda 16 sayı çıkan Bin Bir Bûse: En Şen En Şuh Hikayeler adlı kitap, erotik edebiyatımızın müstesna bir parçası. Mehmed Rauf’un ve diğer yazarların müstear isimlerle yazdığı, Ratip Tahir’in olağanüstü çizgileriyle resimlediği dergi o kadar çok ilgi görmüş ve okunmuş ki, fasiküller yok satınca okuyucuya bu kez iki cilt kitap olarak sunulmuş. Meşrutiyet’ten cumhuriyete “müstehcen-avam edebiyatı”.

 Meraklısı, 1923’te top­lam 16 sayı yayım­lanan, erotik yazı ve görselleriyle müstehcen ede­biyatın alamet-i farikası Bin Bir Bûse dergisine aşinadır. Bin Bir Bûse’nin bu 16 sayılık eski Türkçe nüshalarında bü­tün yazılar isimsizdir ve dö­neminin çok ses getiren erotik dergisini kimin çıkardığı be­lirsizdir.

Türk müstehcen edebi­yatının başlıca iki telif kitabı 1910’da yazarının ismi gizli tutularak eski Türkçe basılan Bir Zanbağın Hikayesi ve Kay­mak Tabağı’dır. Bu iki kita­bın müellifi de aynı kişidir ve hatta Bir Zanbağın Hikayesi kitabını yazdığı için ordudaki görevinden atılıp hapis ceza­sına çarptırılacaktır. Bu yazar, daha sonra Hikaye Külliyatı, Mehasin, Süs, Kelebek, Gelin­cik dergilerini de çıkaran, ilk psikolojik roman olan Eylül’ü yazan, Edebiyat-ı Cedide akı­mının öncülerinden Mehmed Rauf’tan başkası değildir.

Bin Bir Bûse’nin iki dönemi Müstehcen edebiyatın alamet-i farikası Bin Bir Bûse dergisinin ilk dönemi (sağda) ve ikinci döneminin (solda) ilk sayılarının kapakları.

Mehmed Rauf, Türk müs­tehcen edebiyatının nirengi noktasıdır. Ona Türk erotik edebiyatında gizli bir şöh­ret ve nam kazandıran eser ise okuyucuya “En şen en şuh hikayeler vaadeden” Bin Bir Bûse’dir. 1923-24’ün İstan­bul’unda resimli 16 sayı çıkan; isimsiz yazarları ve dönemi­nin sarsıcı, erotik içeriğiyle 1920’lerin İstanbul’unu kayın­biraderler, baldızlar, yengeler, konak yaşamı, kadınlı erkekli hizmetkarlar, genç kızlar, zen­gin kocalar, çetrefilli aşk ve şehvet hikayeleriyle adeta top­lumsal olarak dikizleyen; ara­dan geçen bir asır sonra dahi ünü dillere destan bir sosyal yaşam manzumesidir. Bin Bir Bûse mecmuası­nın dönem itibariyle Mehmed

Rauf tarafından çıkarıldığına dair neredeyse şüphe yoktur ama, somut bir delil de tam anlamıyla şekillenememiştir. Bin Bir Bûse ile ilgili en yet­kin yayın Irvin Cemil Schick ve Ömer Türkoğlu’nun 2005’te hazırladığı Bin Bir Bûse: 1923- 24 İstanbul’undan Erotik Bir Dergi adlı kitaptır. Bu kitabın sunuş yazısında Irvin Cemil Schick, dönemin mecmuaları­nı tarayarak elde ettiği bilgiler neticesinde en az sekiz sayı yayımlanmış ancak bu vakte kadar göremedikleri bir Bin Bir Bûse kitabından bahsede­rek şu dipnotu düşer: “Bin Bir Bûse’nin bu ilk dizisi bugün pek nadirdir. Dört sayıdan olu­şan (sanırım ikinci) cildi, Uni­versity of California-Los An­geles’ta mahfuzdur”.

Arşivimizdeki bilinmeyen iki cilt, her bir cildi 32 sayfa­lık dörder formadan mürek­kep, Bin Bir Bûse: En Şen En Şuh Hikayeler kitabı, Irvin Cemil Shick’in dergi tarama­ları sonucu aktardığı bilgileri doğrular ve daha fazlasını da müjdeler cinsten. Bin Bir Bû­se ve Mehmed Rauf efsanesini gerçekliğe kavuşturacak çok önemli bilgiler ve somut delil­ler içeriyor.

Bu iki ciltlik her bir for­ması 32 sayfalık dörder kita­bı içinde barındıran Bin Bir Bûse’nin ilk dönem serisi, Özege’nin kayıtlarında sade­ce ilk cildiyle ve yazar bilgile­ri olmadan yer alırken, dünya kütüphanelerinde de sadece ABD’deki Duke Üniversite­si’nde bir cildinin bulunduğu bilgisiyle bulunuyor. Bin Bir Bûse olarak adlandırabileceği­miz bu iki cilt kitap Orhaniye Matbaası’nda, 32’şer sayfa ola­rak basılmış. 16 sayılık dergi formatındaki bilinen Bin Bir Bûse ile ta’lik yazıyla yazılmış serlevhaları, logosu, logosu­nun altındaki hattat imzası­na varıncaya dek birebir aynı. Hatta iki Bin Bir Bûse’nin çi­zimlerini yapan çizer de aynı: Ratip Tahir. Bu ilk dönem Bin Bir Bûse’nin, ikinci dönem, ya­zarları gizli 16 sayılık Bin Bir Bûse’den en önemli farkı ise yazar kadrosunun apaçık ka­paktan duyurulması.

Mehmed Rauf, Selami İzzet, Reşad Nuri

Birinci cildin yazar kadrosu şöyle verilmiş: “Kırmızı Mu­hafaza (Octave Mirbeau). Ka­yıp Olan Çocuk (Reşad Nu­ri). Genç Kızlar Mı? (Selami İzzet). Deniz Kızı (Mehmed Rauf). Bir Doktorla Bir Kokot (Ahu Baba). İdman (Cımbız). Çivi Çiviyi Söker (Ahu Baba). Bahar Hastalığı (Yorgo). Bir Taş İki Kuş (Mehmed Rauf). Hırsızlar (Catule Mendes). Bu da Benim Mürşidim (Selami İzzet). Kocaya İtimat (Yorgo). Terzi Kızı (Ahu Baba).

Mehmed Rauf kendi ismi­nin yanı sıra “Ahu Baba” ve “Cımbız” mahlaslarıyla da ki­taba katkı sunuyor. Birinci cil­din içindeki yazı ve yazarlar tanıtıldıktan sonra ise alt rafta okuyucuya bir not: “Ayrıca ba­sılmış dört adet resim ilavesi vardır”. İki kitap içinden de çı­kan bu resimler ikinci dönem Bin Bir Bûse’nin siyah-beyaz kapaklarıyla birebir aynı tarz­da, ikincisinin aksine renk­li olarak basılmış, arkalı önlü dört ayrı kitap kapağı. Birinci cilt kapağının en altı, “Fiyatı yirmibeş kuruştur” yazısıyla bitmekte.

Erotika alaturka Fesli, bastonlu Osmanlı beyefendilerinin Fransız kombinezonlu hanımlara kur yaptığı bu ikinci dönem Bin Bir Bûse çizimleri de ilk dönemki gibi Ratip Tahir’in elinden çıkma.

“Okuyanlardan sorunuz…”

İlk iki yazıyı “Deniz Kızı” ve “Bir Taş İki Kuş”un muharriri olarak Mehmed Rauf yazmış. Arka kapakta: “Bin Bir Bûse – Her Perşembe zarif, resim­li bir kapak derununda otuz iki sahifelik kitap halinde neşr olunur. Okuyanlardan soru­nuz. Fiyatı beş kuruştur” ya­zılı.

Fasikül halinde basılan bu ilk dönem Bin Bir Bûse’ler o kadar çok ilgi görüyor ve oku­nuyor ki, fasiküller yok satınca okuyucuya bu kez iki cilt kitap olarak sunuluyor. Fasikül ha­linde basılan nüshalar renkli kapak fotoğrafıyla basılırken, iki cilt kitap haline getirildi­ğinde ise renkli kapak resim­leri olmadan bu resimler ayrı­ca planş olarak kitabın içinde dağıtılmış.

Bin Bir Buse Birinci Cilt

Kadro genişliyor: Mahmud Esad, İzzet Ziya

Gelelim Bin Bir Bûse’nin ilk döneminin ikinci cilt kapağı­na. İkinci cildin yazar kadrosu ve yazıları ise şöyle; “Mantar (Yesari Zade Mahmud Esad). Reçel Kavanozu (İzzet Ziya). Güzellerin Aşkı (Mehmed Ra­uf ). Servant Luis (İzzet Ziya). Teslim Olurlar Ama (Cım­bız). Eğer Aşk Buysa (Selami İzzet). Sayfiye Kirası (Morris Duney). Rolün Derisi (Rişar Omunra). Hayır Almalık (İzzet Ziya). Kına Gecesi (Refik Nu­ri). Buse Tedavisi (Cımbız)”.

İkinci cildin ilk hikayesi Mahmud Esad’ın “Mantar”ıy­la başlıyor ve İzzet Ziya’nın “Reçel Kavanozu”yla bitiyor; ikinci dönem Bin Bir Bûse’yi de okuyucularına haber edi­yor: “Gelecek kışa daha büyük bir itina ile karilerini tenşit et­mek üzere tatil-i neşriyat ey­lemiştir”. Mehmed Rauf tevkif edilme ve yasaklanma korku­suyla ilk dönemi sonlandırıp ikincisini planlamış olmalı.

“Tam ismiyle müsemma şen, şuh ve çapkın birhikâye külliyatı” diye tanıtılan Bin Bir Bûse’nin ikinci döneminden…

2. Meşrutiyet’in getirdiği hürriyet havasının da etkisiy­le, 1910’da Bir Zanbağın Hi­kayesi ve Kaymak Tabağı ile toplumun bastırılmış duygula­rını isimsiz kitaplarıyla, cesa­retle yansıtan Mehmed Rauf; aradan geçen 13 sene sonra yeni bir hayatın ve duygula­rın da en cesurca yansıtıldığı mecmuanın başyazarı ve ya­yıncısı olmuş. Meşrutiyet’ten cumhuriyete evrilen süreçte önce 8 forma iki cilt kitap ola­rak edepli hikayelerle başladı­ğı Bin Bir Bûse’yi, daha sonra kendi öz, muzır ve erotik çiz­gisine, 16 forma olarak isimsiz yayımlayacağı ikinci dönemiy­le zirveye taşımış.

Zafer Toprak’ın “müsteh­cen-avam edebiyatı” olarak kavramlaştırdığı muzır neşri­yat çağının bu son yılları, Os­manlı döneminden cumhuriye­te aynı zamanda toplumsal bir çözülmenin de açık-seçik bir dışavurumu olarak adeta bir dönemin röntgenini çekiyordu: “Meşrutiyet’ten cumhuriyete müstehcen avam edebiyatı bir toplumsal dönüşümü simgeli­yordu. Bu tür edebiyatta içerik, biçime baskın çıkıyor, bilin­çaltına itilmiş özlemler satır aralarında ifadesini buluyordu. Müstehcenlik, özgürlüğün bir tür dışavuruşuydu” (Zafer Top­rak, “Meşrutiyet’ten Cumhuri­yet’e Müstehcen Avam Edebi­yatı”, Tarih ve Toplum, sayı 38, Şubat 1987, s. 25-28). Bu öz­gürlüğün ve cumhuriyete, yeni hayata geçiş döneminin eski Türkçe, en aykırı, en sıradışı vesikası Bin Bir Bûse, günyü­züne çıkan bu ilk dönem iki cilt muzır kitabıyla bir asır sonra nam-ı diğer yayıncısını da oku­yucularına fısıldıyordu.

Yok satıyor, kitabı çıkıyor Fasikül halinde basılan ilk dönem Bin Bir Bûse’si yok satınca, bu sefer iki ciltlik bir kitap halinde basılıyor. Renkli kapak resimleri de ayrıca planş olarak kitabın içinde dağıtılıyor.

MEHMED RAUF’UN YAZDIĞI “DENİZ KIZI”NDAN

‘Çılgın bir şehvetle insanı cinayete davet ediyor’

“… O zaman başını tuttum, kendime çektim. Daha tama­mıyla kurumamış dudaklarını asırlarca süren bir buse ile emdim. İkimiz de derin bir aşk içinde ezildik. O, ‘Hadi, hadi; artık gidiniz… Allah aşkına…’ dedi. Fakat bir kere ilk hutve at­ladıktan sonra, o zengin vücudu bırakıp çıkmak için lazım gelen kahramanlığa melek değil­sem beni kim itham edebilir? Dudağından gerdanına indim; o da ben de o kadar titriyorduk ki, yuvarlanıp yere düşmek üzere idik. Elimle kolunu çekerek göğsünü açtım. O zaman, ah o zaman dünyanın en ipek memeleriyle muhteşem göğsü açılıyordu. O tekrar kapa­mak için uğraşıyor, fakat son derece bitap olmama rağmen kollarıma mukave­met edemiyordu. Pek canlı, pek müşekkel vücudu hareketten sert sert dal­galanıyor, avuçlarındaki elimle, çılgın bir şehvetle insanı cinayetlere davet ediyor idi. O artık zavallı kadın benden bin kere daha harap bir halde azmış, berbat, mahmum soluyor, bir taraftan ağlar gibi: ‘Artık ölüyorum, Allah aşkına, artık… Artık ölüyor… Çık haydi, git artık…’ diye feryat ediyor, yalvarıyordu”.

“Bin Bir Bûse En Şen En Şuh Hikayeler Kitabının İlk Sayfası, Deniz Kızı, Bir Taş… İki Kuş! Muharriri: Mehmed Rauf İstanbul 1339 (1923)”

RAUF’UN YAZDIĞI “ÇİVİ ÇİVİYİ SÖKER”DEN

‘Eğer hevesine tabiğ olsa galeyan eden kanı onu…’

“… Müşekkel omuzları gö­ründü, sonra altından avuç­larında mini mini kancalarıyla bir çift canlı hararetli meme fır­ladı. Gömleğinin içinde kalçaları dalgalanıyordu. Vücudun bütün hududunun ahengi genç kadının ne bulunmaz nadire, ne ele geçmez bir afet olduğunu ilan ediyordu. O zaman ayaklarının altında birbiri üzerine yığılan elbisenin üzerine çömeldi; şimdi potinlerini çıkarıyor, bu hareke­tiyle ince bacakların arasında gölge içinde kaybolan latif bir çizgi fark olunuyordu. Necip artık yatakta bir kan halinde kaynıyor, kuduruyordu. Eğer hevesine tabiğ olsa galeyan eden kanı onu bir hamlede genç kadının üzerine sevk edecekti. Fakat buna mahal kalmadı. Genç kadın ayağa kalkmıştı. Bu halde yatağa yaklaştı, yorganı kaldırarak daldı. İçinde kaybol­du. O anda iki kuvvetli kolun arasında sıkıldığını, dudaklarını bir ağzın zabtettiğini gördü”.