Kasım
sayımız çıktı

Dünden bugüne ‘yasayamama’ ve çeşitli ‘insanlık’ halleri…

Karl Marx, 1852’de yazdığı Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i adlı kitabının önsözünde şöyle der: “Hegel bir yerde, dünya tarihinin önemli kişilerinin ve olaylarının iki kez yer aldığını söyler. Ama, şunu eklemeyi unutmuştur: İlk kez trajedi, ikinci kez ise fars olarak… İnsanlar kendi tarihlerini, kendileri yaparlar. Ama bunu sırf kendi keyiflerine göre yapmazlar. Kendileri tarafından seçilen durumlarda değil de, tamamen geçmişten gelen, geçmişin belirlediği koşullar altında yaparlar bunu. Tüm ölü kuşakların geleneği, yaşayanların beynine bir kâbus gibi çöker…” 

II. Abdülhamit’in sadece 11 aylık ömrü olan birinci Meclis’i 13 Şubat 1878’de “tatil etmesi”, daha doğrusu kapatması; Türkiye coğrafyasının yakın tarihindeki en önemli trajedilerden biridir. Dergimizde Sinan Çuluk’un kaleminden ayrıntılarını okuyacağınız bu hadise, bugünümüz için de önemli dersler barındırıyor. Bugün de Millet Meclisi, kapanma değilse de bir tür “yasayamama” içinde ve millet olarak yakında bir fars mı yoksa başka bir tür durum mu yaşayacağımıza karar vereceğiz. 

Marx’ın bahsettiği “ölü kuşaklar”a gelince… Onların tamamı değilse de epey bir kısmının, bugünün dünyasındaki milletvekili veya yöneticilere kıyasla oldukça bilgili ve yenilikçi olduğu ortada. Zaten şimdikilerin seviyesi, zekası ve özellikle son oturumlarda izlediğimiz değişik “insanlık” halleri (hangi partiden olursa olsun), insana “valla bizim bunlarla bi ilgimiz yok” dedirtiyor. 

Kapak: Taha Alkan 

Aslında ilgimiz var tabii. Biz de biraz buyuz. Meclis’e yolladığımız milletvekilleri de “yukardaki mühim adam kararları versin, biz de aşağıda birbirimizle uğraşıp, eğleniriz” havasındalar. 

Bazı şeyler hiç değişmiyor havasına da çok girmemek lazım. Zira o vakit genleşen- genişleyen bir umutsuzluk, doğru düzgün iş yapmayı, kaliteli işler gerçekleştirmeyi imkansız kalıyor. Örneğin Kleopatra’lı filmlerden tanığımız Kleopatra’yı nasıl biliyoruz? Kafamızdaki bilgi, tanım ve yargılar nasıl oluşmuş? Bu sayıdaki Ayşen Gür’ün yazısını okuyana kadar Elizabeth Taylor ve Asterix’le sınırlı bir dünyam vardı. Şimdi artık biraz öğrendim. 

Bizim herşeyle ilgimiz var. Yetersizliklerimizi de biliyoruz, avantajlarımızı da. Tarih yine yaşarken yazılacak; yeter ki öğrenmekten ve değiştirmeye çalışmaktan vazgeçmeyelim.