Günümüzün belki de en yakıcı ve öldürücü şiddet ideolojisi, hem evrensel hem tarihsel bir olgu. Nora Yayınları’ndan çıkan kitapta, “aşağıdan terörizm” yani yürürlükteki iktidara karşı yapılan şiddet eylemleriyle; “yukardan terörizm” yani devlet aygıtı tarafından yapılanlar, tarihöncesinden günümüze ele alınmış.
Terörizm 21. yüzyıla hızlı ve etkin bir başlangıç yaparak dünyanın dörtbir bucağında ses getirirken, köksüz tarihsiz bir olguymuşcasına onu lanetlemek veya ardında değme casusluk hikayelerini aratacak bir komplo, bir parmak aramakla izaha çalışmanın ilerletici bir yanı yok. Oysa terörizmin de bir tarihi var ve bu tarih insanlığın tarihinde yıllarla, on yıllarla, yüz yıllara değil, bin yıllarla ifade edilebiliyor.
Şiddet imgeleri, arttırılan tehditler, iletişim kirliliği, bunlara eklenebilecek öfke ve nefret, tahlil ve irdelemeye pek yer bırakmıyor. Ancak terörizm olgusunu tarihsel zemininde anlamak, polisiye ve askerî tedbirlerden çok daha kalıcı ve anlamlı sonuçlar doğurabilir.
Antikçağdan başlayarak bugün her yerde hazır ve nazır olan dinsel terörizm başta olmak üzere, terörizmin doğası ve evrimi üzerine tarihsel bir bakışa sahip olmak şart. Terörizmin çeşitli versiyonlarını genç, yoksul, çaresiz insanların son çırpınışı, kısaca “sosyolojik ve psikolojik bir vaka” olarak değerlendirmek, onun siyasal ve stratejik yönünü es geçmek, lanetlemelere imkan verebilir ama anlaşılmasına asla. İletişim ağlarının alabildiğine geliştiği, silahların giderek sofistike hale geldiği, maddi kaynakların küresel finans ağlarında dolaştığı ve bütün bu karmaşık yapılara uygun insan malzemesinin yine de köhne addedilen bu yöntemlerden nasıl bir siyasal sonuç beklediği, ancak ve ancak tarihsel bir perspektifle anlaşılabilir.
Şu veya bu terör eyleminden veya örgütünden gökten zembille düşmüş gibi sözetmek yerine her birinin ayırdedici özelliğini bulmak gerekir. Örneğin genel olarak bir baskı tekniği olarak kullanılan terörizm, yine genel olarak bir müzakere çözümü ve taviz koparma hedefindeyken; günümüz cihatçı hareketlerinde bu özellik izlenmemektedir. Bunların önceki terörist hareketlerden farklı olarak herhangi bir müzakere arayışında olmadıkları, ölümüne bir mücadele yürüttükleri görülmektedir.
Terörizm: Evrensel bir olgu
Terörizm tarihi, olguyu kendi soyağacına yerleştirmek açısından gerekli. Ne de olsa yeni bir durumla karşı karşıya kalınmamakta. Yine de ilginç olan, terörizm kelimesinin ilk kez 1794’te Fransa’da “terör” partisinin fikirlerini belirtmek için kullanıldığıdır. Fransız devriminin uç kanadı 1793’te iktidarı ele geçirmiş ve hoyratça yöntemlerle, karşı devrimcileri ülkeden temizlemeye girişmişlerdi. Ancak bir sonraki yüzyılda anlam değiştirecek ve artık devletin uyguladığı bir yöntem olmakla sınırlı kalmayıp, devlete karşı bir yöntem olarak da kullanılacaktır.
Elbette 20. yüzyılda çeşitli totaliter rejimlerin uyguladığı devlet terörü, yani yukardan terör tarihten silinmemiştir. Ancak geniş anlamda terör, “aşağıdan” terör olarak anlaşılmaktadır. Çağdaş diyebileceğimiz terörizm 1880’lere doğru Rus popülistleriyle başladı ve anarşistlerle devam etti. 1881’de Çar II. Aleksander’in bir anarşistin attığı bombayla ölmesi bu dönemin zirvesiydi. Keza 1. Dünya Savaşı Saraybosna’da, Avusturya Arşidükü Ferdinand’ın bir suikaste uğramasıyla fitili almıştı.
1970’li yıllarda devletin önde gelenlerine yapılan suikastlere, işadamlarına yapılanlar da eklendi. 1977’de Batı Almanya’daki patronların patronu Hanns Martin Shleyer Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF); 1986’da Fransa’da Renault’un patronu Georges Besse evinin önünde Doğrudan Eylem (Action Directe) tarafından öldürüldü.
Öte yandan Şili’de general Pinochet diktatörlüğü döneminde olduğu gibi muhalefetin sesi olmaya çalışan aydınlar ve sanatçılar da devlet terörünün kurbanı oldular.
Bugünkü kullanımdan daha farklı bir anlam taşısa da, yakın zamanda, 2. Dünya Savaşında Nazi işgaline karşı sabotaj eylemlerinde bulunanlar da terörist diye adlandırılıyordu. Hemen ardından daha sonra İsrail devletinin en önemli kademelerinde bulunacak olan Filistinli Yahudiler (örneğin Menahim Begin) İngilizlere karşı bu yöntemi kullandılar. 60’lı yılların sonlarında Filistinliler de bu yöntemi kullandılar. Yaser Arafat da bir dönemin terörist listesinde yer alıyordu.
G. Chaliand ve A. Blin’in derlediği kolektif eserin yazarları ve eserin diğer katılımcıları, terörizm kavramıyla ilgili temel noktaları belirttikten sonra, Zelotes’den günümüze tarihsel bir yörüngeyi izlemeye davet ediyor okuru. Esas olarak aşağıdan terörizm, yani yürürlükteki iktidara karşı yapılan şiddet eylemleri ele alınırken; yukardan terörizm, yani devlet aygıtı tarafından yapılan da ihmal edilmemiş.
Tarihsel gidişat üç evreye ayrılmış: Terörizmin tarih öncesi; modern çağ (1789-1968); çağdaş terörizm (1968’den günümüze). Ek olarak edebiyat ve terörizm (Musset, Conrad, Sartre, Camus, Dostoyevski), manifestolar ve İslâmcılar gibi bölümler bulunmakta. Kitabın sekiz yazarı, tarih boyunca terörist eylemlerin ve faillerinin kapsamlı bir hikayesini sunmakta.
Harvard ve Tel Aviv’de profesör Ariel Merari, gerilla ve “özgürlük savaşçısı”nın farklılığından hareketle, terörizmin işlemsel bir tanımını verdiyor ve hasım veya otoriteye karşı, yıldırmaya dayanan strateji üzerinde duruyor. Gérard Chaliand ve Arnaud Blin, Filistin’deki Roma işgali dönemindeki Yahudi Zelotes ve Haçlılar dönemindeki Şii kökenli ünlü “Haşhaşiler” üzerinde durarak terörizmin “tarihöncesini” ele almakta. Bu iki tarihçi Antik Çağ’da geleneksel olan zorbaları öldürme (aşağıdan) terörüyle belki devlet terörünün (yukardan) başlangıcını teşkil eden Moğol istilası döneminde, Cengiz Han’ın kitlesel temizlik, terörizm hareketlerini irdelemekte. Avrupa’da 17. yüzyıldaki korkunç 30 Yıl Savaşları sırasında sivilllerin sürgününe yol açan terör türü de, bu kitlesel temizliğin benzeriydi.
Olivier Hubac-Occhipinti ise ilkin Fransa’da daha sonra İtalya, İspanya’da monarşiye karşı ve nihayetinde Kuzey Amerika ve özellikle Rusya’da anarşist terörizmin doğuşunu ele almakta. Özellikle Rusya’da geleneksel topluma son verip bir polis devletin sınırlamalarından uzak yeni toplum hedefleyen iradeye, edebi ve felsefi hareketlilikler de eşlik ediyordu.
Soykırım ve inkarcılık üzerine uzmanlaşmış Yves Ternon’un Rus popülizmi üzerine ilginç bir bölümünden sonra, Gérard Chaliand ve Arnaud Blin özellikle Batı’da 20. yüzyıl başlarında altın çağını yaşayan terörizmin yeni özelliklerini ele alıyorlar.
Kitabın eklerden önceki üçüncü ve son bölümü 1968’den bugüne çağdaş terörizme ayrılmış. Radikal İslâmcılığın kökenlerinin incelendiği bu bölümde El Kaide’nin intihar eylemleri ele alınırken, son olarak IŞİD dönemindeki cihatçılık değerlendirilmekte. Kitabın ek bölümünde Cromwell’e karşı yazılan bir manifestodan başlayarak terörizm literatüründen parçalar bulunuyor.
Failler bu tarihi bilseler de bilmeseler de bu tarihin bir ürünüdürler. “Terörizm basit insanların tarih yapmasını köstekleyen, ama yine de insanlık tarihinin bir parçası olan bir strateji, bir siyasal doktrin olarak varlığını neden sürdürebiliyor” sorusuna yanıtlar üretmek için Terörizmin Tarihi vazgeçilmez bir başlangıç.