Millî kahraman Behram Çubin ve onun Türk hakanını öldürmesi, İran edebiyatında büyük yankı uyandırmıştır. Bu kağanın adı, şairane bir şekilde anlatıldığı Firdevsi Şehname’sinde de geçer. Ancak Çubin, Bizans’ın yardımı ile geri gelen Husrev Perviz’e yenik düşecek ve Türklere sığınacaktır.
Günümüzde sonuç her şeyden önce gelmekte. Süreç çoğu kişiyi ilgilendirmiyor bile. Hatta anlatmak isteseniz şimdi “lüzumsuz ayrıntı ile kafamı şişirmek istemiyorum” sözleriyle bile karşılaşabilirsiniz. Yeni yaşam tarzlarımız, teknoloji , kısacası hayat bizi “sonuca” doğru yönlendirmekte… Ayrıca süreç ile ilgilenecek vaktimiz yok diye de hissediyoruz. Bütün bu sebeplerden dolayı kazananlar, galipler ve gündemi başarıları ile meşgul edenler ile ilgileniyoruz, onlara hayranlık duyuyoruz. Tarihe baktığımız zaman siyasi tarihin, özellikle de ulus devletlerin resmî tarihinin başarılarını anlattığını görüyoruz.
Tarihi bize hikâyeler şeklinde anlatan destanlar ise, sadece galipleri anlatmazlar, onların kahramanları bu ünü sonuç ile değil de süreç ile elde etmişlerdir. Örneğin Anadolu’da Köroğlu, Avrasya’nın batısındaki Edige destanlarında, kahramanlar galibiyetlerle veya süreç içindeki başarıları ile değil de haksızlığa karşı başkaldırmaları, adalet ve ahlak anlayışları ve mertlikleri ile dikkati çekerler. Bu özellikler yalnız Türkler için geçerli değildir. Genellikle destan geleneğinde kahramanları bir süreç içinde görür ve severiz. Yaşam ve faaliyetleri Kadim Türk tarihine değen Behram Çubin bu türden bir millî İran kahramanıdır.
Orta ve Ön Asya kaynaklarında Behram Çubin’in attığı tek bir ok ile kadim Türk kağanını öldürmüş olması, destansı bir mahiyet almıştır. Afgnistan’ın Belh taraflarında Batıtürkler hâkimiyetindeki Akhun Eftalit kuvvetlerini 588’de yenen Behram Çubin, Belh’i ele geçirir. Ardından Amuderya’yı geçer ve gerçekleşen karşılaşmada Türk hakanını tek bir ok ile öldürür. Bu olayla, kendi aralarında ittifak içinde olan batıdaki Bizans ile doğudaki Türkler tarafından sıkıştırılmış Sasani devletinin kurtarıcısı olarak görülür. Sonradan Firdevsi Şehname’sinin kaynaklarından birini oluşturan Bahram Çubin-name bu çerçevede meydana gelmiştir.
Soyu, asalet, kültürü, medeni tavırları, gönül zenginliği, cesaret ve mertliği ile askerlerin ve halkın nezdinde seçkin bir yer kazanan Behram Çubin, kısa süreli de olsa tahtı ele geçirir ve hatta kendi adına para bastırır. Ancak çok geçmeden Bizans’ın yardımı ile geri gelen Husrev Perviz’e yenik düşer ve selameti doğuya yönelerek Türk kağanına sığınmakta bulur (593); onun hizmetine girer.
Batı’da destanlara ilham vermiş olan bu olaylar silsilesi Çin kaynaklarında ancak bir cümle ile geçer; tek bildiğimiz 588’lerde Batı’ya sefer yapan Chuluohou Bağa Kağan’ın bir okla alnından yaralanıp öldüğüdür. Behram Çubin’den de hiç bahsedilmez. Bumin Kağan’ın torunu olan bu kağan, uzun yıllar “kiçig kağanlık” yapmış ve 588’de tahta çıktıktan sonra Bağa Kağan unvanını almıştı.
Öte yandan Behram Çubin ve onun Türk hakanını öldürmesi, İran edebiyatında büyük yankı uyandırmıştır. Bu kağanın adı gerek şairane bir şekilde anlatıldığı Firdevsi Şehname’sinde gerekse Ön Asya tarihlerinde “Sawe/Şabe” şeklinde geçer. Muharebenin Buhara yakınlarında cereyan ettiği gözönüne alınınca, E. Chavannes’in dediği gibi Doğu’daki kağanın buralara kadar gelmiş olması yerine, yerel kağanlardan birinden sözediliyor olması daha akla yakındır.
Bu olaylardan 15 yıl sonra Behram Çubin’in sığındığı hükümdar ise Şehname’de “Eftalitlein de tâbi olduğu Turan ve Çin hanı” olarak geçer. Burada kaynakların Çin derken kuzey Çin’de hüküm sürenlerden sözettiklerini gözardı etmemeliyiz. Behram Çubin bu kez Buhara yakınlarına değil de doğuya gittiği için, 593’te kendisine sığınılan hükümdarın Dulan (Turan) kağan olduğu düşünülmektedir. Bu kağana daha önce İstemi Kağan’ın oğlu Tardu da sığınmıştı. 588-599 arasında hüküm süren Dulan Kağan’ı tahta geçme hakkı, veraset hususunda hassas davranışları ile tanıyoruz. Kendisine sunulan tahtın asıl sahibinin, töreye göre babasının küçük kardeşi, yani amcası olduğunu söyleyerek geri çekilmişti. Bu kez ise Behram Çubin’e iltica hakkı vererek onu hizmetine alması ile karşımıza çıkmaktadır.
Bir taraftan Kadim Türkler’i sadece Çin kaynaklarında ve Moğolistan’da aramak, diğer taraftan salt sonuç ile ilgilenmek, bizi süreçten öğrenebileceğimiz hususlardan mahrum bıraktığı gibi, Dulan/Turan Kağan gibi bir hükümdarın karakterini öğrenmekten de yoksun bırakır.