Fatih doğumlu, suriçi İstanbullu Turgut Kut; gerek eğitimi gerekse dil ve kitap bilgisi ile Türk-Osmanlı kültürüne ciddi katkıda bulunmuş müstesna bir aydındı. Başka alfabelerle basılmış Türkçe eserlerden tutun da, Türk yemek kültürü üzerine yaptığı çalışmalar, yazdığı kitap ve makalelere kadar bir dizi konuda çığır açan Kut, son kalem efendilerinden biriydi.
Seniha Hanım ile Mehmet Asım Kut’un evladı olarak 13 Mart 1936’da Fatih’te doğdu. Dedesi Matbaa-i Amire Başveznedarı Hasan Tahsin Kut Bey’dir. Kendisi doğma büyüme Fatihlidir. Bu yıllara ait anılarını Sema Aslan ile yaptığı söyleşide (Benim Kitaplarım, Otuz İsim Otuz Kütüphane, 2009, Doğan Kitap) anlatır:
“Çocukluğum, öğrencilik yıllarım Fatih’teki Millet Kütüphanesi’nde geçti benim. Evimle kütüphane arası tam bin iki yüz yetmiş adımdı! Kitaplı bir evde büyüdüm. Ağabeyim rahmetli Cüneyt Kut, Fatih savcısıydı ve onun evinde de kıyamet kadar kitap vardı. Çocuklarında da öyle… Genetik bir şey galiba! Ben Tanzimat kalıntısı büyüklerimin yanında yetiştiğim için eski harfleri küçük yaşta öğrendim. Büyükbabam yani beybabam Hasan Tahsin Kut, Matbaa-i Âmire’nin baş veznedarıydı. Evimizde ondan kalan bazı kitaplar da var. Hepsi yazarları tarafından beybabama imzalı. Zaten kitap ilgisi aileden gelir. Ben hâlâ kitapsız bir evde sıkılırım, biliyor musunuz? Bir de basılı kağıda basamam. Öyle öğrendim beybabamdan. ‘Basılı her şey emek ürünüdür’ derdi.”
Turgut Kut’un 1996’da Fatma Türe’nin
yardımlarıyla Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde
düzenlediği serginin şık ve kapsamlı
katalogu…
Turgut Kut, İstanbul’un kalburüstü okullarında okumuş, Saint-Benoît Fransız Lisesi’ni bitirmiş, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi, kimya bölümünde öğrenim görmüş, efsane hocalardan Prof. Sara Akdik’in öğrencisi olmuştur. Bir süre Gazetecilik Enstitüsü’nde de bulunan Turgut Kut, Tanpınar’ın Edebiyat Fakültesi’ndeki derslerine iştirak etmiştir. Meydan Larousse’un Türkiye’de ilk basımı sırasında oluşturulan bilimsel ekibin içinde yeralan Turgut Kut, Adnan Benk, Konur Ertop, Hakkı Devrim, Vedat Günyol, Raşit Çavaş, Nezihe Aras gibi önemli şahsiyetler ile birlikte çalışmıştır. Osmanlı basın ve matbaacılık tarihi üzerine engin bilgisi ile meşhur bir kitapseverdi.
Yine bir röportajda, kitap sevgisini ve merakını “aileden gelen bir durum” olarak açıklayan Turgut ağabeyin hayatı hakkında önemli bilgiler buluruz:
“Benim ilgim evde başladı. Evde kitap gördüm. Abim de bir kitap tutkunudur. Aşağı yukarı 30-35 yıldır sahaflara gidip gelirim. Kolej yıllarından başlayıp yabancı kitapları merak etme, sonra çok küçük yaşta eski yazıyı öğrenmenin sonucu olarak bu ilgi başladı. 1965-68 yıllarından sonra sahaflarda eski yazı kitaplar azalmaya başladı. Bu da bence Batı’da Türk kültürü araştırmalarının yoğunlaşmasındandı. Örneğin rahmetli Necati Bey vardı Sahaflar’da her tür kitap meraklısını tatmin eden, istediklerini bulan sahaf tipiydi. Batı kütüphaneleri Türk kültürüyle ilgili araştırmalarını artırınca kitaplar onlara kaymaya başladı. 68’den sonra kitap yavaş yavaş bitmeye başladı. 1969’da yurtdışına gittim, 79’a kadar dışarda kaldım. Chicago Üniversitesi kitaplığı Ortadoğu bölümünde bibliyograf olarak çalıştım. Bu arada kitap bilgisi artı, bu bilgi sistematize oldu. Eskiden hafızama çok güvenirdim. Ama bunun gereksiz olduğunu, çağdaş malzemeyle çok daha geniş imkanlar yaratılacağını öğrendim. Uzun yıllar hep tanımakla, belge toplamakla, kitabın inceliklerini anlamakla geçti. Ama sanıyorum belli bir süre sonra ben de bunları bir hale yola sokacağım”.
Turgut Ağabey, eşi Prof. Günay Kut’un da görev yaptığı Chicago Üniversitesi’nde yaklaşık 10 yıl çalışmıştır. Bu yıllarda Hamamlar tarihi müellifi, arşivist Şinasi Akbatu ile İstanbul’un eski eserleri ve özellikle Osmanlı Şeyhülislamları’nın mezartaşları konusunda teşrik-i mesaide bulunmuş, sıkça mektuplaşmıştır.
Sıbyan Mektepleri, Şeyhülislamlar, yemek tarihi, kitabeler gibi konularda arşiv oluşturan ve çalışmalar yapan Turgut Kut Amerikan üniversitelerinde kütüphanecilerin terfi almaları için proje veya makale yazma zorunluluğundan dolayı 1973’te Türk Dili Araştırma Yıllığı-Belleten’de önemli bir makale yayımlar: “Türkçe Yazma Eserler Katalogları Repertuarı”. Turgut Kut’un hazırladığı 57 sayfalık bu makale, konuyla ilgili ilk ve en önemli kaynak yazılardan biridir.
1979’da ABD’den dönüşlerinde Prof. Günay Kut, Boğaziçi Üniversitesi’nde, Turgut Kut ise İstanbul Belediyesi’nde göreve başlar. O günleri Turgut Kut başka bir söyleşide şöyle anlatır:
“26 Mayıs 1979’da İstanbul Belediyesi’ne alındım. Sonrasında ise Taksim’de Büyükşehir Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü’ne bağlı Atatürk Kitaplığı’na gönderildim. 1 Ekim 1979’da beni kütüphane müdürü yaptılar. O dönemde belediye başkanımız rahmetli Aytekin Kotil’di. Ancak Atatürk Kitaplığı’nda kalamadım. Askerler geldikten sonra (12 Eylül darbesi) beni önce bugünkü Perşembe Pazarı’nda Sokollu Mehmet Paşa’nın yanındaki balık haline yolladılar. Bahriyeli bir yüzbaşı ile beraber kaçak midye, istiridye ya da haşerât-ı bahriyenin peşinden koşardık” (Turgut Kut, Kitap ve Kütüphane Hatıraları, 2019)
Osmanlı şeyhülislâmları hakkında uzun yıllar süren çalışmasını tamamlamış olan Turgut Ağabey’in ilgilendiği özel bir alan da Ermeni harfli Türkçe kitaplar, Karamanlıca eserlerdi. Bu alanda da kaynak olacak makaleler yazmış, başka alfabelerle basılmış Türkçe kitaplar konusundaki çalışmalara önayak olmuştur. Türkiye’de sosyal bilimler alanında bu konuda çalışma başlatan ilk kişilerden biridir.
2000’lerin başında Sapanca’da oluşturdukları kütüphane/ yazlık evlerinde oturmaya başlayan Kut ailesinin akademik eserlerinin büyük bölümü buraya taşındı. Kitapların toplanması, kutulara konulmasını ekibimle birlikte gerçekleştiren biri olarak, Turgut Ağabey’in suriçi İstanbul’dan belli bir süreliğine de olsa ayrılacak olmasının ondaki hüzün ve teessürünü bizzat müşahede ettim. Turgut Kut, İstanbul’a bağlılığını yine Marmara Belediyeler Birliği’nde yaptığı konuşmasında şöyle belirtir:
“Buraya eski bir Fatihli olarak geldim. Hayatım boyunca yurtdışında yaptığım çalışmalar haricinde surdışına, yani Fatih’in dışına çıkmış bir insan değilim. Yani eski tabirle ben, nefsi İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Şişli’de veya başka bir yerde kaldığımı hatırlamıyorum. Fatih’in belki de İstanbul’un, en eskilerinden birisi olduğumu tahmin ediyorum. Kütüphanelerle ilk tanışmam ise 1950’de rahmetli babamın beni elimden tutarak Millet Kütüphanesi’ne götürmesiyle olmuştur”.
Son yıllarında daha çok ilgilendiği Türk yemek tarihini eşsiz çalışmalarıyla aydınlatmış, bu konunun geçilemez uzmanlarından olmuştu. Osmanlı döneminde basılı ilk yemek kitabı Melce ü’t-Tabbâhin’in (Aşçıların Sığınağı) ağabeyi Cüneyt Kut tarafından yapılan yayınından (İstanbul, 1997) sonra, yazmalarla karşılaştırmalı ve matbu nüshanın tıpkıbasımını da içeren bir yayını eşi Prof. Günay Kut ile birlikte gerçekleştirdi. Eser Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı tarafından kaliteli bir şekilde basıldı (İstanbul, 2015).
Yemek ve gastronomi tarihi üzerine önemli çalışmalar yapan Turgut Kut, çok daha önce, 1985’te Açıklamalı Yemek Kitapları Bibliyografyası (Eski Harfli Yazma Eserler)’i yayımlamıştı. Bu çalışma, eski Türkçe bütün yemek kitaplarını ihtiva eden ve açıklamalı muhteşem bir kaynaktır.
Turgut Kut aynı zamanda Mutfak Dostları Derneği’nin de kurucu üyelerindendi..Çiya Yayınları tarafından çıkarılmakta olan Yemek ve Kültür dergisinin yazarları arasındaydı. 2018’de Turgut Ağabey’in yayıma hazırladığı Ayşe Fahriye’nin Ev Kadını isimli yemek kitabı, 134 yıl sonra ilk defa günümüz okuyucusuna sunmuştu.
Osmanlı yayın tarihinde ilk dönem (Müteferrika, Üsküdar, Bulak, El-Cevaib gibi matbaalar) ve taş baskılardan oluşan değerli bir koleksiyona sahip Turgut Bey’in, İslâm Ansiklopedisi’nde de “Ali Ufki Bey, Bulak Matbaası, Darüttıbâ, Matbaa Hurufâtı, Matbaa-i Ebüzziyâ, Teodor Kasap, Mehmet Raif Yelkenci” hakkında yazdığı sahaflık ve matbaacılık tarihi açısından çok önemli maddeleri bulunmaktadır.
Baskı Osmanlı kaynaklarının günümüzdeki gibi antikalaşmadığı, pek çok kimsenin bu eserlerin önemini anlamadığı 1996’da, Sermet Çifter Kütüphanesi yöneticisi Fatma Türe’nin yardımlarıyla Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde “Yazmadan Basmaya: Müteferrika, Mühendishane, Üsküdar” sergisini hazırlamış, serginin bir de şık ve kapsamlı bir katalogunu kaleme almıştır. Türk yayın tarihi açısından unutulmuş bir alanı tartışmaya açmış, pek çok akademisyen bu eserden sonra bu konulara ilgi duymuş, eğilmiştir.
Suriçi İstanbullu olmakla her zaman iftihar eden, Fatih Fevzipaşa Caddesi’ndeki baba evini son zamanlara kadar koruyan Turgut Kut ile birlikte uzun yıllar kitap dünyasında bulunmuş, mezarlıklarda dolaşmış, kitap devşirmiş, kitapçılığın ince noktalarını öğrenmiş biri olarak büyük bir değeri kaybettiğimizi düşünüyorum. 2 Temmuz 2021’te Sapanca Kuruçeşme Camii’nden sonra Kemer Mezarlığı’nda toprağa verdiğimiz azîz ağabeyimizin hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.