Kasım
sayımız çıktı

‘Önemsiz’ insanların kalıcılığı

Seferlere giden, ülkeler fetheden kesimlerin hikayelerini Orhun Yazıtları’ndan öğreniriz. Bir de, devlet kurmamış oldukları için bizi pek ilgilendirmeyen ikinci grup vardır. Bunlar akın ve seferlere uygun olmayan bir yaşam tarzı ve akrabalık ilişkileri içerisindedir ve hikayeleri Yenisey’deki gibi “bengü taş”lardan izlenebilir. Toplumların tarihleri, sadece hükümdar ve kumandanların yaptıkları ile anlaşılamaz.

Bir öğrencim “Fransa’da Annales diye bir ekol varmış, sizin gibi onlar da önemsiz in­sanlarla ilgileniyorlarmış” demişti. Kadim Türklerle ilgili Çince kaynaklar daha çok “dış iliş­kiler” çerçevesinde bilgi verdiği için, sosyo-po­litik yapı hakkındaki sınırlı anlatımlarda iki tür topluluktan sözedildiği görülür: Seferlere giden, ülkeler fetheden kesimlerin hikayelerini Orhun yazıtlarından öğreniriz. Bu topluluk yapısını Bi­zans’tan Doğu Moğolistan’a kadar uzanan bir böl­gede hakim olmuş Kadim Türklere teşmil eder ve hepsinin böyle olduğunu düşünürüz. Bir de, devlet kurma­mış oldukları için bizi pek ilgilendirmeyen ikinci grup var­dır. Bunlar akın ve seferlere uygun olmayan bir yaşam tar­zı ve akrabalık ilişkileri içerisindedir ve Yenisey’deki gibi ufak-tefek görünüşlü yazıtlardan izlenebilir.

Yenisey boylarında yaşamış olan bu ikinci grup, Kadim Türk Kağanlığı’nın merkezinden değil kenarından seslenir bize. Bugün biz Türk diyorsak da, bunlar 6.-8. yüzyıllarda “Tork Kanı” dedikleri Kadim Türk (Göktürk) Kağanı’na hizmet eden, bazen de Tibet’e ve Çin’e elçi gönderen, kendilerin­den “bodun” olarak bahseden gruplardır. Bunlar yurtlarına (el) ve ailelerine çok bağlı insanlardır. Bilgileri, bize mezar kitabeleri şeklinde ulaşır; ancak bunlar bizim alışageldiğimiz gibi geri­de kalanların “ardından” yazdığı ifadeler değil, ölenin ölmeden önce kendisinin yazdığı bir tür otobiyografik yazıtlardır. Bunlar için “bengü taş” ifadesi kullanılır.

Yenisey bölgesindeki irili-ufaklı bu yazıt­lar, son zamanlarda Türkçe olarak da yayımlan­dı (Hatice Şirin-Eski Türk Yazıtları Söz Varlığı İncelemesi, 2014, TDK Yayınları ve Erhan Ay­dın-Yenisey Yazıtları, 2014, Kömen Yayınları). Bu mezartaşlarındaki ana konu savaşlar değil, “ah ki ah, heyhat, ah ki vah, vah, ne yazık” gibi Türkçede esef, üzüntü, keder bildiren ifadelerle sevdiklerinden ayrı düşme duygusudur. Yazıtla­rın büyük bir çoğunluğu “kunçuy” denilen (Çin­ce prensesten geliyor) eşleri geride bırakmanın üzüntüsünü ifade eder. “Ah ki ah, eşimdeni koy­numdaki kunçuyumdan ayrıldım” sözleri insa­nın yüreğini dağlar. Ölenlerin sevdikleri arasında kardeşler, akrabalar, kan kardeşler, güvey sözüyle ifade edilen damatlar, kız gelinler, anneler, babalar, amcalar, ağabeyler gibi yakın akraba ve çevredeki­ler vardır.

Yazıtların kimisinde “akrabalarım, gücüm ol­duğu için bu bengü taşı diktiler” ifadesini görürüz. Bu, politik güç değil de “gücüm yettiği için” anla­mındadır. Bir diğer taşın “100 kişi ve 50 öküzle di­kilebildiğinden” sözedilmektedir. Güç burada “dört ayaklı yılkı, sekiz ayaklı [mal] varlığım” şeklinde ifade edilen yılkı ve derme ev (bozüy) ve içindekiler anla­mındadır. Diğer bir kişi 600 damgalı atından ayrıldığı için üzgündür. Bu yazıtlarda pek boy adı geçmediği için, damga­nın boy/kabile damgasına değil de şahsi mülke işaret ettiği düşünülebilir. Hayatlarını geçirdikleri derme evlerin öküz arabaları (kağnı) ile çekildiğine kayıtlara pek rastlanmasa da, herhalde göçlerde yükü çekenler öküzlerdi.

“Kurt öldürdüm ama pars ve kar leoparını öl­dürmedim” sözleri ise doğa ile ilişkileri gösterir (sürüye zarar veren kurttur; pars ve kar leoparı değil). Başka bir taşta, avcının ölümünün orman­daki hayvanların ve ayrıca turnaların çoğalması­na yaradığı dile getirilir.

Bengü taşlardan sosyal yapı hakkında da bil­gi ediniriz. Çok nadiren “oğuş” diyerek soylar­dan sözedilir ama, daha ziyade “bağ” adı altında soylardan oluşan boylardan bahsedilir. 6 bağlı boyun başında da bey/beg bulunmaktadır. Ki­milerinin de “kan” denen hanları vardır; bunla­rın etrafında toplanmış olanlara “içrek” (kapı­kulu, horanta) denilmektedir ve burada akraba­lık ilişkisi değil hana bağımlılık sözkonusudur. Bir de uzakta olanlar vardır: Tavgaç Kanı, Tibet Kanı, Türk Kanı (Göktürk Kağanı).

Bu yazıtlardan gördüğümüz, toplumların ta­rihinin salt hükümdar ve kumandanların yap­tıkları ile anlaşılamayacağıdır. Bu “önemsiz” kişiler, bize toplumun değerlerini ve kültürü­nü bir bütün olarak anlatır. Eşlerine bu kadar değer verdiğini herkesin duyabileceği şekilde ve kalıcı biçimde söylemek/yazmak için acaba “önemsiz” mi olmak gerekir?