Son yıllarda yeniden moda olan nargile, özellikle İstanbul şehir kültüründe geleneksel bir sosyal ortam sağlıyordu. Farsça “nargil”den gelen, hindistan cevizi kabuğundan yapıldığı için bu adı alan kelime; Türkçeden Balkan dillerine, Fransızca, İngilizce ve Arapçaya geçmişti. Nargile üzerine derli-toplu tek yayın, Deniz Gürsoy’un Nargile, Bir Nefes Keyif isimli kitabıdır.
Nargile son yıllarda sosyolojik tabiriyle “geleneğin yeniden icadı” olarak moda hâline geldi. Özel nargile kahveleri, sadece nargile için buluşmalar, nargile kahvelerinde toplantı ve sohbetler var.
Şemseddin Sami Bey Kamus-ı Türkî’sinde “Tömbeki içmeye mahsus takım ki bir şişe ile bunun ağzına takılan ve lüleyi havi olan bir baştan ve bunun bir yanındaki embubeye takılan marpuçtan ibarettir. Esasen hindistan cevizi kabuğundan yapıldığı için bu meyvenin ism-i fârisisi olan ‘nargil’den müştak bir isimle tesmiye olunmuştur” der.
Ayverdi sözlüğünde (Misalli Büyük Türkçe Sözlük) ise nargile şöyle izah edilir: “Farsça nargilden; aslı hindistan cevizi kabuğundan yapıldığı için bu adı almıştır; kelime Türkçeden Balkan dillerine, Fransızca ve İngilizceye ayrıca Arapçaya da geçmiştir. Dumanı sudan geçirip temizlemek suretiyle tömbeki içmeye yarayan, lüle, gövde ve marpuçtan ibaret düzenek. Lülenin üzerine tömbeki (tütün) konularak yakılır, dumanı bir boru ile gözde denen boynu dar, karnı geniş sürâhi biçimindeki bir şişenin içindeki sudan geçirilerek yıkanır ve gövdenin üst kısmına bağlı marpuç denen hortumun ucundaki ekseri kehribardan yapılmış kısım ağıza alınıp havası emilmek suretiyle içilir” diye açıklanmaktadır.
Aslen içilen tömbeki, bunu içmeyi sağlayan araç ise nargiledir.
Reşat Ekrem Koçu’nun Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu üyelerinin özel buluştukları “Konak” toplantılarından birinde verdiği konferansın özeti Turing Belleteni’nin Ekim 1947 sayısında yayımlanmıştır. “İstanbul Kahveleri” başlıklı bu yazı, kahvehaneler ile ilgili pek çok çalışmada gözden kaçmıştır. Koçu konuşmasında Yeniçeri kahvelerinin önemini vurgular ve sözü nargile içmeye getirir:
“Nargilenin gövdesi bir Hindistan cevizi, marpucu bir kamıştır; adına cura derler; karşısında bir püf deliği vardır, lülesi tömbeki nargilesi lülesinden küçüktür… Ehli keyf, bir kahveye geldikte mutlaka nargile doldurmağa mecburdur ve bunu yalnız içemez. İlk nargileden sonra ocakçı seslenir:
– Aşere var mı?
– Biri var..
– Biri daha var…
Lüle parası tamam olunca nargile dolar. Ocakçı nargileyi alıştırırken bir yave mırıldanır:
‘Nargilemin altı derya, üstü ateş
Cümlemiz kardeşiz, kardeş
Hepimiz birbirimize eş’.
Nargile parlatan birinci sınıf ehlikeyf sayılır: Falanca parlattı.. denilince ‘aşkolsun’ diye karşılanır. Bazıları çekerken:
‘Yuf Yezide
Çıksın iki gözü de
Kahrolsun oğlu kızı da’
diye söylenir”.
Nargile konusunda derli-toplu yapılmış tek yayın Deniz Gürsoy’un Nargile, Bir Nefes Keyif isimli çalışmasıdır (Oğlak Yayınları, 2007, 134 sayfa.) Hem güncel hem eski pek çok bilginin harmanlandığı en detaylı bilgilerin yer aldığı, ilk ve tek nargile kitabıdır Gürsoy’un çalışması.
Kahve ve kahvehaneler hakkında yazılmış pek çok kitapta eski görsel malzemeler, kartpostallar ve fotokartlar kullanılmasına rağmen, birbirini tekrar eden, kopyalamacı bir zihniyetle çoğaltılan bir durum göze çarpar. Müzayedelerde eskiden daha sık, şimdilerde nadiren rastlıyoruz kahvehane kartpostalı meraklılarına. Ancak henüz “kahvehane kartpostalları” üzerine yapılmış ciddi bir yayın yoktur.