İlber Hoca, Bizans ve Avrupa’da öne çıkan eğilimlerden Osmanlı Sarayı’na, yönetimde kadın hakimiyetinin etki ve sonuçlarını özetledi. Hoca’ya göre, çok daha etraflı, derinlemesine tetkikler yapmak ve gerçek insan hikayeleriyle hadiseleri birleştirmek için çok daha fazla çalışmak gerek.
Tarihte çeşitli dönemler için kadınlar hakimiyetinden bahsedilir. Roma Cumhuriyeti’nde Augustus’un karısı Livia, kocası üzerinde fevkalade nüfuzlu bir kadındı ve bu döneme de bir “kadın hakimiyeti” diye bakıldı. Gerçekten de, bilhassa hanedan üyelerinin elenişinde -örneğin Germanicus’un- Livia’nın önemli ölçüde payı vardır. Ancak tabii sonunda Augustus’un halefi Tiberius oldu. Roma’nın kudreti devam eder; askerî, finans yapısı devam eder ama artık merkezde karizmatik liderler devri geçmiştir. Her devirde, her yerde görülür bu.
Aynı mesele şark tarihinde de vardır. Rahmetli Bahriye Üçok, İslâm Devletlerinde Türk Naibeleri ve Kadın Hükümdarlar adlı eserinde bu konudan etraflıca bahseder. Abbasiler’de kadın memurlar vardır; kadıyül-kudât, Mazlama Divanı reisesi… Eski Rusya’da ve yeni Rusya’da vardır. En meşhuru Katerina; çariçe oldu çünkü kadınlar olabiliyor. Bilimler Akademisi’nin reisi Daşkova Zaimova’ydı. Akademiyi Büyük Petro’nun kızı Yelizaveta kurmuştu. Fransa’da da çok tipiktir, bilhassa
14. ve 15. Louis devrinde kontes ama halktan gelme kadınlar var. Marquise Pompadour (Madame de Pompadour veya Madame du Barry) gibi… Fransa tarihinde kadın payı daha etkindir ve rivayetler gerçeğe yakındır.
Bizdeki durum Hocam?
Bizans’ta da dominant kadınlar var (Zoey, Theodora) ama, bizde iş hakikaten Hurrem ile başlıyor. Hurrem’in belirli alanlarda tesiri var. En büyük tesiri, sarayda Harem bölümünü tesis etmesidir. O yaptırmıştır. “Padişahım, eski saraya gidip gelmeyin, biz burada olalım” dedi ve onun üzerine Mimar Sinan aceleyle o Harem bölümünü yaptı. Mustafa için padişah üzerindeki önemli etkisinden sözediliyor ama pek doğru değil. Oraya gelene kadar Mustafa’nın kendisi ipin ucunu kaçırmıştır. Ondan sonra 2. Selim’in hasekisi Cecilia Venier-Baffo hadisesi vardır; yani Nurbanu Sultan. Nurbanu mu yoksa 3. Murat’ın eşi Safiye Sultan mı, onun kavgası var. Leslie L. Pierce’in kitabı (Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğu’nda Hüküm- ranlık ve Kadınlar) bu konu üzerinde duruyor. Bu münakaşalı bir konu, zira bizim Harem’deki hatunların menşei net olarak bilinmez. Yavuz Sultan Selim’den sonra aristokrat evlilikler biter.
Kadınlar bir dönem gerçekten imparatorluğu domine ettiler mi?
Hurrem, Nurbanu, Kösem… Kösem Sultan naibe, tabii önemli rolü var Yeniçerilerin üzerinde 4. Murat’ın biraz eli ekmek tutunca -kafayı toplayınca- yolladı Kösem’i, tutmadı başında. Yani Harem-i Hümayun’un reisesi valide sultandır ama orada bile tutmadı kadını. Sonra Kösem Sultan sahneye tekrar çıktı Sultan İbrahim’le. Daha sonra Terhan (Turhan) Sultan’ı görüyoruz sahnede. Çok akıllı bir Ukraynalı kadın. Önemli meseleleri hallediyor, vezir tayin ediyor… Ama Köprülü gelince geri çekiliyor. Kendinden sonra aynı pozisyona gelen gelini, oğlu 4. Mehmet’in karısı Gülnuş Emetullah Sultan; onu da çekiyor. Köprülü ile birlikte yine bir vezir saltanatı başlıyor. İlginçtir, Çandarlılar için “Bizim vezir saltanatına tahammülümüz yok, doğrudur” derler. Arada bildiğiniz gibi Sokollu yükseldi ve hafif nepotizm başladı; hemen “götürdüler” adamı.
Osmanlı devrinde kadınların önemli etkisi bu devirlerde kesildi. 5. Murat’ın annesi karışmak istedi ama hiç nasip olmadı. 2. Mahmut’un annesi Nakşidil Sultan -bazıları Aimée du Buc de Rivery diyor- Napoléon’un eşi Josephine’in kuziniymiş diyorlar ama öyle bir şey yok (Gürcü bir hatundur. 1. Abdülhamit Han’ın karısı). 2. Mahmut’un iki eşi var: Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Sultan ve Abdülmecit’in annesi Bezmialem Sultan. Bu kadınların devletin, maliyenin üzerinde bir tesiri yok. Ne Sultan Abdülaziz ne de Sultan Abdülmecit anne sözü dinleyecek hükümdarlar değildi.
Sultan 2. Abdülhamit Han öksüz büyüdü; annesi Tirimüjgan Sultan öldü. Padişahın Abdülhamit ve kardeşi Cemile Sultan için tayin ettiği Piristû çocuksuz bir kadın efendidir ve Abdülhamit’i şefkatle büyütmüştür. Şunu da not düşmek lazım: Kendisine çocuk verilen herkes böyle şefkatli değil. Halbuki Piristû hem Cemile Sultan’ı hem Abdülhamit’i büyük bir şefkatle büyütmüştür; bu bakımdan yüzden Sultan Abdülhamit ona “Valide Sultan” diyerek çok itibar eder. Sık görüşüyorlar, birlikte yemek yiyorlar diye demek değildir ki onun dediklerini dinliyor. Belki Harem’in işini konuşuyor, belki iç dünyasını konuşuyor.
Padişahın ve Valide Sultan’ın gözüne girmek zeka ister, çabuk öğrenmeyi gerektirir ve tabii bir de çok güzel-alımlı olacaksınız. 19. asırdan sonra Çerkeslerin bilinen ailelerinin kızları gelmiştir. Harem’deki eğitimi de küçümsememek gerekir. Hiç şüphesiz bu eğitim Cevdet Paşa’nın veya Avlonyalı Ferit Paşa’nın kızlarına verdiği eğitime benzemiyor; buradan bir Halide Edip çıkmayacak ama sarayda Fransızca da bilen, müzikten de anlayan kadınlar var. Bu kadınlar, onların gerçek hikayeleri yeni yeni çıkıyor ve çok iyi yapılmış tetkikler yok henüz. Mesela bazı Çerkes yazarlarının amatörce yazdığı şeyler var 19. yüzyıl prensesleri için; çok değerli bir materyaldir. Yine de bu bilgilerin kontrol edilmesi lazım. Kadınların yazışmalarının, mektuplaşmalarının ortaya çıkması da son 20 senelik işlerdir. Daha çok çalışmamız, daha derinlemesine araştırmalar yapmamız gereken bir alan.
Gürsel Göncü