“Alicengiz”i Orta Asya pratiklerini küçümseyen bir Osmanlı tabiri diye anlamak yerine olacaktır. 600 yıldan fazla hükümranlık eden Âl-i Osman (Osmanlı hanedanı) zamanla veraset usullerini değiştirmiş, ancak “1 memlekette 1 hükümdar olur” ana prensibinden vazgeçmemişti. Orta Asya’daki Cengizlilerin bir ülkede aynı anda birkaç hanlarının olması hem Osmanlı hem de Çin idaresi tarafından yadırganmış, hatta tehlikeli bulunmuştu.
Her dilde nereden geldiğini tam olarak bilmediğimiz deyimler, sözcükler vardır. Türkçede bir deyim olarak karşımıza çıkan “Alicengiz oyunu” bunlardan biridir. Buradaki “Ali” aslında “Âl-i Osman”dan (Osmanlı hanedanı) bildiğimiz gibi hanedan anlamındadır; ancak bu çoktan unutulmuştur. TDK web sitesi “Alicengiz oyunu”na “kurnazca ve haince hazırlanmış hile, düzen, oyun” anlamını vermektedir. Günümüzün başvuru kaynağı internete bakınca karşımıza “kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen insanların yaptığı hile” anlamı; bu deyimin ortaya çıkışı ile ilgili bir Anadolu masalı ve bir de bu masala benzer bir YouTube açıklaması çıkmaktadır (Bağlantıları aşağıdaki QR kodu telefonunuza okutarak açabilirsiniz).
Bu Anadolu hikayelerinde “Alicengiz oyunu”, bir hükümdarın bu terimin nereden geldiğini öğrenme arzusundan kaynaklanır; oyunun kendisi ise halk edebiyatından aşina olduğumuz “don değiştirme”, “kuş donuna girdi” gibi ifadelerle kendini gösteren beden değiştirme şeklindedir. Hatta bu masallara ateş-su gibi karşıt unsurlar da girmiştir. Ancak “Cengiz” adı buraya nereden girmiştir konusunda pek bir ilişki görümez. Sadece video kaydının sonunda bu tabirin Moğolların Anadolu’yu istilası ile ilgili olduğunu dair rivayetler bulunduğundan sözedilir.
Öte yandan tarihsel pratikler ve uygulanan yöntemler açısından bakınca, “Alicengiz”i Orta Asya pratiklerini küçümseyen bir Osmanlı tabiri diye anlamak yerine olacaktır. 600 yıldan fazla hükümranlık eden Âl-i Osman zamanla veraset usullerini değiştirmiş, bunları yasalarla belirlemiş, ancak “1 memlekette 1 hükümdar olur” ana prensibinden vazgeçmemiştir. Orta Asya’daki Cengizlilerin bir ülkede aynı anda birkaç hanlarının olması hem Osmanlı hem de Çin idaresi tarafından yadırganmıştır; hatta tehlikeli bile bulunmuştur diyebiliriz. Her iki taraftan gönderilen fermanlarda tek hükümdar temasına vurgu yapıldığı görülür. 17. yüzyıl sonlarında Orta Asya’dan Qing hanedanına gönderilen bir elçi, her şehirde bir elçi olmasını şöyle açıklar: “Bizde her şehrin bir hükümdarı vardır; bunlar (o dönemde 8 tane idi) kardeştir, aralarında uyum vardır. Evvelce A şehrinin hükümdarı, kardeşler arasında en saygın olarak görülüyordu; şimdi ise C şehrinin hükümdarı o konumdadır”. Aslında Orta Asya’da kural yok değildi; kural, yatay veraset dediğimiz ağabeyden kardeşe geçen bir sistemdi. Ancak hangi kardeşe hükümdarlık için sıra geldiği yalnız yaş sırasına bakmıyor, zaman zaman beyler ve ileri gelenlerin verdiği destek ile belirleniyordu. İşte tehlikeli olan da bu idi.
Diğer tehlikeli husus ise bu beylerden birinin hepsinin önüne geçerek söz sahibi olması ve münasip bulduğunu han olarak “oturtması” idi. Tarihten bildiğimiz kadarı ile böyle bir yöntem ilk olarak, kendini Çinggislilerin damadı (küregen) olarak tanımlayan Emir Timur ile başlamıştır diyebiliriz. Daha sonra Özbek hanları devrinde beyler devre dışı bırakılacak, hükümranlık Çinggisliler arasında bir uzlaşma şeklini alacaktır. Bu yeni durumda Çinggisli hanlardan biri temsili saltanat sahibi, diğeri ise gerçek güce sahip olan han idi. Herhangi bir güce sahip olmadığı için temsili saltanat sahibine herhangi bir kısıtlama getirilmezken; gerçek güce sahip olanın ise bu durumu devam ettirecek bir performans göstermesi gerekiyordu. Burada Çinggisliler arasında sağlanan denge, tarihte “çifte krallık” dediğimiz ve Hazarlardan beri gördüğümüz bir yönetim şekli idi. Ancak bu defa denge hanlar ve beyler arasında değil, Çinggisliler arasında sağlanıyordu.
İşte bu durum 1750’lerde Nadir Şah-ı Afşar’ın Orta Asya’ya sefer yapıp Çinggislilerin çoğunu ortadan kaldırması ve beylere hakimiyet yolunun açılması ile yeni bir sürece girdi. Artık gerçek güç beylerin eline geçmişse de, bir Çinggisli temsilî han olarak bulunduruluyordu. Sonraki tarihçiler bu temsilî hükümdara “kukla han” demeye başladılar. Bütün bu durum doğal olarak Osmanlıların hoşuna gitmiyor ve “Âl-i Cengiz oyunu” olarak küçümseniyordu. Her çiçek kendi yerinde güzeldir tabiri gibi, her deyim de kendi bağlamında anlaşılmalıdır.