İktidar sahipleri tarihin her döneminde, her medeniyette, her siyasi ve dinî yapıda, devlet işleri için ahaliden toplanan paraları gaspettiler. Doğu’da ve Batı’da, krallar ve sultanların etraflarındaki ayrıcalıklı kesimin aldığı rüşvetler, muazzam kişisel servetlerin kaynağını oluşturdu. Çok öne çıkanlar cezalandırıldı ama özellikle Osmanlı toplumunda yıllar içerisinde gelenekselleşen bu mekanizma, “işini bilen” idarecilerin önünü alamadı. Dünden bugüne, “yiyor ama çalışıyor” mekanizması…
Dergimizin Ocak 2018 sayısında, tarih boyunca rüşvet ve yolsuzlukla ilgili ayrıntılı bir dosya hazırlamıştık. O tarihten bugüne, toplumları kemiren bu “gelenek” çok daha yeni, elektronik ve sofistike boyutlar kazandı ama, işin “tamamen duygusal” yönü, özellikle iktisadi sıkıntı ve krizlerin artmasıyla iyice kuvvetlendi.
“Tarih boyunca büyük servetlerin temel kaynakları savaş ganimeti, sömürgelerin/fethedilen yerlerin sürekli yağmalanması veya devletten yetki ve ayrıcalık elde etmek şeklinde tezahür etmiştir. Devlet makamlarına tayin edilmek veya iktidar erkini bizzat veya vekaleten kullananlara yakın olmak, servet ve ayrıcalık getirmiştir… Nice devlet adamı, kendisinin ve çevresinin çıkarı için ahaliyi ezen vergiler salmış, ödeyemeyenler her türlü eza-cefa çekmiştir. Elde edilen muazzam servetler rakiplerin ve hükümdarların fazla dikkatini çekince, bu kişilerin kellesi gitmiş, servetleri de hükümdara veya ihtiyaç hâlinde hazineye irat kaydedilmiştir… Çoğu ülkede kamu görevleri parayla satılmış, göreve gelenler de verdikleri rüşvetin fazlasını çıkarmak için acımasızca soyguna girişmiştir. Ormana sığınan Robin Hood’dan tutun da dağa çıkan Anadolu eşkıyalarına kadar sayısız hikayenin arkasında, acımasız vergi ve haksız müsadere (el koyma) vardır. Din adamları da usulsüz servet ediniminde diğerlerini aratmamıştır. Kardinaller ve piskoposlar arasında, devlet yönetiminden pay ve makam sahibi olarak efsanevi servet edinenler saymakla bitmez.. Hükümdarlar onları, onlar da hükümdarı kullanırdı. Yiyen, yedirmek zorundadır. Eski Türk geleneğinde de beyler ve vezirler topladıkları artığın bir kısmını çevrelerine taşırarak paylaşmak zorundaydı. Bunu yapmazlarsa itibarsızlaşır ve konumlarını muhafaza edemezlerdi. Krallar ve sultanlar bu nedenle etraflarında ayrıcalıklı bir kesim oluşturdular ve onlar da kendi yakın çevrelerini beslediler. Bu ortaklık, sistemin sürekliliğinin en büyük garantisi oldu. Modern toplumda işler biraz zorlaştı ama, riske rağmen kötü niyetliler her zaman işlerini yürütmenin yolunu buldu”.