1908’de Meşrutiyet yeniden ilan edildiğinde, en önemli kazanımlardan biri basın özgürlüğü olarak görülüyordu. Ancak yeni iktidarın da basına tahammül etmekte zorlandığı çok geçmeden görüldü.
İkinci Meşrutiyet döneminin bir basın özgürlüğü dönemi olarak başladığı öne sürülebilir. Zaten dönemin hemen başında, 24 Temmuz 1908’de sansür kaldırılmıştı. Gerçi güçlü bir yönetim yaratma yolunda adımlar atılırken, İttihat ve Terakki ağırlıklı Meclis-i Mebusan, anayasa değişikliklerinden bile önce bir Basın Kanunu çıkartarak basını denetim altına almaya çalıştı. Fakat 29 Temmuz 1909’da çıkan kanun, 2. Abdülhamid döneminde epey sıkıntı çekmiş hatta sürgüne gönderilmiş gazeteci ve yayıncılardan Ebüzziya Tevfik Bey’in bile aşırı özgürlükçü bulduğu bir kanun oldu. Ne var ki bu durum, basının susturulması yolunda başka yollar aranmasına yol açtı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tetikçileri 1909-1911 yıllarında muhalif gazeteciler Hasan Fehmi, Ahmet Samim ve Zeki Beyler’i öldürdüler. Hasan Fehmi Bey 8 Nisan 1909’da öldürüldüğünde, katil kesin olarak bilinmiyor olsa da, bunu İttihatçıların yaptığından herkes emindi. Bu yüzden cinayet, 31 Mart Olayı’nı (13 Nisan 1909) harekete geçiren önemli gelişmelerden sayılır. Ahmet Samim Bey’in öldürülmesinde (9 Haziran 1910) ise görgü tanığı bile vardı ve katilin İttihatçı bir jandarma subayı ve sonradan İzmir suikastı nedeniyle asılan, eski Ankara Valisi Abdülkadir Bey olduğu biliniyordu. Katil, olaydan sonra yakındaki bir karakola sığınmış, sonra da paçayı kurtarmıştı.
2. Meşrutiyet döneminin muhalif basını asıl sıkıntıyı 1912’den itibaren birbirini izleyen iktidar değişiklikleri sırasında çekti. 1912 yazında iktidardan düşen İttihatçıların en önemli gazetesi Tanin birçok kez kapatıldı. Gazete, her kapatılıştan sonra, hepsi kafiyeli olan Renin, Senin, Metin gibi isimlerle çıkmayı sürdürdü. Mahmut Şevket Paşa’nın 11 Haziran 1913’te öldürülmesini izleyen dönemde ise roller değişti. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin diktatörlüğü altında geçen 1913-1918 döneminin hemen başlarında birçok gazeteci kovuşturmaya uğradı, hapse mahkum oldu, sürgüne gönderildi veya yayın yapamaz oldu. 1. Dünya Savaşı’nda da ağır bir sansür rejimi vardı. O kadar ki, İttihatçıların İstanbul mebusu Hüseyin Cahit (Yalçın) Bey’in gazetesi Tanin bile, Enver Paşa tarafından kapatıldı. Ancak basın 1918 başında göreli bir özgürlüğe kavuşmuş, hatta Osmanlı ordularının Azerbaycan’a giriştiği harekat da Halide Edip (Adıvar) Hanım’ın eleştirilerine hedef olabilmiştir.
Ahmet Samim neden öldürüldü?
Sada-yi Millet yazarı Ahmet Samim, İttihatçıların hedefiydi. 9 Haziran 1910 gecesi Bahçekapı’da öldürüldü. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Hüküm Gecesi romanında onun için şöyle diyor: “Hele o günlerde en çok göze batması ve hükümetin kızgınlığını en çok harekete geçirmesi lazım gelen biri varsa, o da Ahmet Samim’di. Çünkü gerek Divanı Harbi Örfi’nin gizli işkence usullerine dair belgeleri ortaya atan, gerek Soma-Bandırma demiryolu imtiyazının içyüzünü açığa vuran tek gazeteci o idi…”