Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Uzaklardan gelen mektup İsmet Paşa’yı kızdırmıştı

YURTİÇİNDEN YURTDIŞINA, HİLAFET GERGİNLİĞİ

Hilafet kurumunun geleceğine ilişkin tartışmalar cumhuriyetin ilanının ardından alevlenirken, Hint Müslümanlar Ağa Han ve Emir Ali tarafından Başbakan İsmet Paşa’ya gönderilen mektup ortalığı iyice karıştırmıştı. İsmet Paşa, halifeliğin dünyevi nüfuzunun sürmesi gerektiğini savunan mektubu bir İngiliz komplosu olarak nitelendiriyordu.

Aslı İngilizce olan bir mek­tubun Türkçe çevirisi 5 Aralık 1923’te İkdâm ve Tanîn gazetelerinde yayımlandı. Mektup, Hint Müslümanları Ağa Han ve Emir Ali tarafından, İk­dâm’a göre Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’e, Tanîn’e göre ise Başbakan İsmet Paşa’ya gönde­rilmişti. Aynı çeviri, ertesi günü Tevhîd-i efkâr gazetesinde de yayımlandı. Bu gazeteye göre de mektup Başbakan İsmet Paşa’ya yazılmıştı. Doğrusu da budur. Geçen sayımızda değindiğimiz, hilafet kurumunun geleceğine ilişkin olarak yerli basında ortaya çıkan polemik üzerine 24 Ka­sım’da kaleme alınmış olan mek­tup, Britanya Cemiyet-i İslâmiy­yesi adına yazılmış ve Başbakan İsmet Paşa’ya gönderilmişti.

Ağa Han ve Emir Ali’nin mektubu, İslâm dünyasının Türkiye’de yaşanan gelişmelerin halifelik kurumunu zaafa uğra­tacağından, bunun sonucunda da dünyada önemli bir manevi güç olan İslâmi dayanışmanın dağılacağından endişe ettiğini öne sürüyordu. Böyle bir olum­suzluğun önüne geçebilmek için halifeliğin dünyevi nüfuzunun sürmesi gerekiyordu. Sözkonusu nüfuzun sağlanabilmesi için de imzacılar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’den (TBMM) halifeliği bütün Müslüman milletlerin güven ve saygısına layık olan bir konuma getirmesini istiyorlardı.

CumhuriyetTarihi-1
Resmî çevreler, Halîfe Abdülmecid’in Cuma selamlığı merasimlerini, saltanatı andırması nedeniyle eleştiriyorlardı ama, bu merasimlerde asker ve sivil birçok devlet memurunun da bulunması ortaya garip bir durum çıkarıyordu. (CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVİ)
CumhuriyetTarihi-2
İsmet Paşa’ya gönderilen mektup, 5 Aralık 1923 tarihli Tanîn gazetesinde “Hilafet Meselesine Dair” başlığıyla yayımlanmıştı.

Öte yandan sözkonusu mektup, Kasım ayında başlayan polemiğin daha da alevlenme eğilimi gösterdiği bir sırada yazılmıştı. Nitekim Hüseyin Cahit (Yalçın) Bey, Tanîn gazete­sinde 2 Aralık’ta, yani mektubun yayımlanmasından yalnızca 3 gün önce çıkan başyazısında hükümetin halifelik konusuna ilişkin tutumunu sert biçimde eleştirmişti. Tanınmış gazete­ci, “Hilafetin Vaziyeti” başlıklı yazısında hükümeti ya halifeliği kaldırmaya ya da Halife’nin konumuna açıklık getiren bir dizi düzenleme yaparak yoluna devam etmeye davet ediyor; bu politikaların hiçbirini benimse­meyen hükümeti de Kasım’dan beri sürmekte olan polemiğin temelindeki dedikoduları çı­karmakla suçluyordu. Daha da önemlisi, Cahit Bey’in hükümeti çelişkili davranması nedeniy­le eleştirmesiydi. Zira resmî çevreler, hem Halife’ye saygı ziyaretine gidenleri hem de Cuma selamlığı merasimlerini, saltanatı andırması nedeniyle şiddetle eleştiriyordu. Ancak bu merasimlerde asker ve sivil birçok devlet memurunun bu­lunması ortaya garip bir durum çıkarıyordu ve bunun sorumlusu da Başba­kan İsmet Paşa’ydı.

Başbakan İsmet Paşa, bu gelişme­ler karşısında gayet sert bir tutum be­nimsedi. TBMM’nin 8 Aralık günkü gizli oturumunda yaptığı konuşmada kendisine gönderilen mektubun bir istek ya da öneri mektubu olmadığını, tam tersine, ortalı­ğı karıştırmak için düşünülmüş bir İngiliz komplosu olduğunu söyledi. Başbakan kendi savını, sözkonusu mek­tubun İstanbul basınına da gönderilmesine ve imzacı kişilerin Britan­ya yönetimine sadık, dolayısıyla o yönetim­den bağımsız böyle bir girişimde bulunama­yacak kişiler olmala­rına dayandırıyordu. Komplo, saltanatın kaldırılmasına ilişkin 1 Kasım 1922 tarihli karar aley­hinde bir girişimdi. Bu nedenle de Hıyanet-i Vataniyye Kanu­nu’nun hükümleri çerçevesin­de ele alınması ve TBMM’nin bu konuyla meşgul olacak bir İstiklal Mahkemesi oluşturması gerekiyordu.

CumhuriyetTarihi-3
Halifeliğin kaldırılmaması için İsmet Paşa’ya mektup yazan Hint Müslümanlar Ağa Han (üstte) ve Emir Ali (altta).
CumhuriyetTarihi-4

Aynı gün kurulan İstanbul İstiklal Mahkemesi 11 Aralık’ta görevine başladı; bir bildi­ri yayımlayarak kuruluşunu TBMM’nin cumhuriyeti koruma ve yaşatma amacının sonucu olarak duyurdu. Zanlılar, Hüseyin Cahit Bey’in yanısıra İkdam gazetesiyle Tevhîd-i efkâr gazetesinin sahip ve sorumlu müdürleri olan Ahmet Cevdet (Oran) ve Velid Ebüzziyâ Beyler, 9 Aralık’ta tutuklandılar ve 15 Aralık’ta yargılanmaya başladılar. Bu süre zarfında İstanbul Baro­su Başkanı Lütfi Fikri Bey de, Halife Abdülmecid Efendi’ye hitaben kaleme almış oldu­ğu açık mektup nedeniyle tutuklanmış ve mahkemeye sevkedilmişti. İlginç olan şu ki, İstanbul İstiklal Mahke­mesi önce Lütfi Fikri Bey hakkında karar verecek ve kendisini 27 Aralık 1923’te 5 yıl kürek cezasına mahkum edecekti. Gazeteciler ise suçsuz görüldüler ve 2 Ocak 1924’te serbest bırakıldılar.

Gazetecilerin beraat etmesi, Lütfi Fikri Bey’in de 1.5 ay sonra 13 Şubat’ta affedil­mesi, Ankara’daki yönetimin soruna o kadar da önem verme­diğini gösteriyor. Daha doğrusu, aslında gayet önemli olan bir sorunun, yani halifeliğin salta­natı geri getirmek üzere kullanı­labilmesi tehlikesinin Ankara’da ilkesel olarak halledilmiş ve halifeliğin kaldırılmasına karar verilmiş olduğunu gösteriyor. Tabii bu durumda neden İstiklal Mahkemesi kurmak gibi cidden korkutucu bir yola gidildiğini açıklamamız gerekir. Anka­ra’nın meramı, korkutma yoluyla “halifelik kalacak mı, kalkacak mı” ya da “kalsın mı, gitsin mi” gibi soruların artık sorulmama­sını; kamuoyunda bu konunun önemli bir tartışma malzemesi olmaktan çıkmasını sağlamaktı. Gereği düşünülmüş, işin vakti geldiğinde TBMM tarafından halledilmesine karar verilmiş­ti. Şimdilik yapılması gereken, uygun zamanı beklemekten ibaretti.