Yaklaşık 300 bin yıl kadar öncesinden bu yana, diğer canlı türlerini öldüren, yiyen veya kullanarak köleleştiren insan evladı; biraz kalabalıklaştığında da birbirini hâllederek bugünlere ulaştı. Ne de olsa “insan insanın kurdu”ydu ve iktidar alanlarımız diğerlerinin hayatından kıymetliydi. Gel zaman git zaman, “öteki”lerin hakları-hukukları dediğimiz çeşitli kodlar, yasalar falan geliştirdik ama, “ne de olsa hepimiz insanız” diyerek birbirimizi yemeye de devam ettik.
Bilimsel olmayan bir ifadeyle “biraz oturaklı” diyebileceğimiz toplumlar, yakın tarih içerisinde sürekli aynı coğrafyada oturmuş olmanın avantajıyla bir tür süreklilik gösterdi. Bizim gibi “sur dışı”ndan gelenler ise, dünya görmüş olmanın zenginliğini hiçe saydı, mala-mülke tamah etti; geleneğini-göreneğini ucuz böbürlenmelere, pahalı zevklere terketti. Yongamız-yorganımız olan “mal”ı, çok katlı apartmanlara, gökdelenlere, hatta “tower”lara dönüştürdük. Tabii bütün bunları yaparken, devlet-kanun-hukuk gibi engelleyici-düzenleyici unsurlardan pek de etkilenmedik; zira bunlar da “benim vatandaşım işini bilir”ciler tarafından “idare edilir” bir vaziyete gelmişti. “İdare etmek”, zaten hem devlet için hem halk arasında diğer anlamıyla kabul görmüştü artık. Bina ve insan malzemesi kalitesizliği ülkeyi ele geçirmişti.
Son yaşanan büyük deprem felaketini, “bu şiddette 200- 300 yılda bir oluyor” veya benzeri yaklaşımlarla hafifletemeyiz. Cezasızlandırma devam ettiği veya sadece günah keçileriyle sınırlı kaldığı müddetçe, yeni kuşaklar daha büyük felaketlere, tarihin değil hataların tekerrür ettiğine tanık olacaklar.
Evet, alnımıza yazılmış şeyler olabilir. Ancak yaşadıklarımızı da yazmak, çocukların hayatı için, milletimiz için, etkileri yıllarca sürecek deprem felaketinden dersler çıkarabilmek için şarttır. “Yaşarken Sarsılan Tarih” baştan sona bunun için çıkıyor.
Kaybettiğimiz canları saygıyla anıyor, yakınlarının acılarını paylaşıyoruz. Bu felaket sırasında ve sonrasında elini o taşların altına koyan, depremzedelere yardım için çabalayan, kendi hayatını riske atan yerli-yabancı herkesin, bütün kurumların-kuruluşların, bağışçıların ve belki de en önemlisi, bölgeye koşan genç gönüllülerin önünde eğiliyoruz. Yaşadığımız onca kötülüğe, hatta kötülüğün bile ötesine geçen örneklere rağmen “Türkiye ayakta” dediniz, umut verdiniz, tarihe geçtiniz. Varolun.