Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Türkiye’nin vefakar dostu İstanbul’un eskimeyen ruhu

FRANSIZ YAZAR-ASKER-SEYYAH-ENTELEKTÜEL

1923 Haziran’ında 73 yaşında ölen Pierre Loti, gençliğinden itibaren defalarca geldiği Türkiye’ye âşık, müstesna bir romancıydı. Onun özellikle İstanbul’da yaşadıkları, yazdıkları ve bıraktığı izler; Osmanlı döneminin sonlarından istiklal mücadelesi veren bir millete koşulsuz destek verilmesine ve yürekten bir sevgiye uzanır.

İkisi de deniz subayı, iki Fransız yazarın Türklere ve İstanbul’a sevgisini unutamayız: Louis Marie Julien Viaud / Pierre Loti (14 Ocak 1850-23 Haziran 1923) ve Claude Farrère (1876-1957). Aralarında kuşak farkı olsa da Türklere sevgilerini, Türk kültürüne hayranlıklarını, özgürlük ve egemenlik haklarımıza saygı gösterilmesini en zor günlerimizde dünya kamuoyuna duyurarak bağımsızlığımızı savunmuşlar, evrensel kamuoyuna Türkleri ve Türk kültürünü tanıtırken kendi kültürlerine de eserler kazandırmışlardır.  

Türkiye'nin vefakar dostu
Fransız deniz subayı Julien Viaud yazar olduktan sonra Pierre Loti adıyla tanındı. CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVİ

23 Haziran 2023 tarihi, Pierre Loti’nin ölümünün 100. yılı. İstanbul’da silinmez izleri olan, kitapları, anıları okunan-anlatılan bu aydın-ozan için Türkiye ve Fransa kültür çevrelerinin bir “Pierre Loti Yılı” gündeme getirmeleri beklenir.

Biz Loti’yi bir zamanlar Hasköy’de, Çemberlitaş’ta, Eyüp’te, “Bizden biri olmuştu” denebilecek izlerinden, en çok da ilk romanı; Hasköy’deki kira evinde yazdığı Aziyade’deki anılarından, Eyüp’teki kır kahvesinden, Abdülhak Şinasi Hisar’ın İstanbul ve Pierre Loti adlı, fotoğraflar da içeren eserinde anlattıklarından tanırız.

Pierre Loti’yi anarken onunla birlikte, Türklerin son zor dönemi Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk ulusuna destek veren, Loti gibi asker kökenli Fransız yazar Claude Farrère’i de anmak gerekir. Bu ikilinin adları, tarihî İstanbul’un iki önemli caddesinde yaşatılıyor sadece: Piyer Loti Caddesi, Klod Farer Caddesi…

Kendi ülkesi Fransa’da bahriye subayı iken adı Julien Viaud imiş ama Piyer Loti olarak tanınmayı tercih edermiş. Bu müstearın (takma ad) subay kimliğiyle karıştırılmasını da onaylamaz, “Siz Julien Viaud değil misiniz?” sorusuna yanıt vermezmiş. Loti’nin Türklerle ilk teması ve ilk aşkı, 1870’lerde genç bir deniz subayı olarak ayak bastığı, Avrupa kıtasının en batıdaki limanı Selânik’tedir. Orada tanıyıp sevdiği kız da, adını anı-roman içerikli ilk kitabına verdiği Çerkes güzeli Aziyade olmuş.  

Türklere ve Türk kültürlerine ısınışı daha sonraki gelişlerinde İstanbul’dadır. Buradaki bütün temaslarını anlattığı kitap ve yazılarında, hayranlıktan da öte “âşıkane” melankolik bir duygusallık vardır. Onun bu yaklaşımı, Avrupa devletlerinin Doğu uygarlıklarına ve Türk dünyasına sömürge ve düşman gözüyle bakışlarına da bir reddiyedir. Şiirsel nesir içerikli eserleri Fransa’da yankı bulur. 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında Fransa’nın Türkiye’ye dostane yaklaşımında Pierre Loti eserlerinin etkisi tartışılmaz.

Bu bakışla duygusal birkaç cümle yazmak gerekiyor: İşgal ordularının İstanbul’u boşaltma kararı aldıkları, Lozan Antlaşması’nı imza aşamasına geldiği 1923 yazında, Loti de C. Farrère’in yorumuyla: “Cami, mezarlık detayları, şark köşeleri ile dolu odasında ölmeye hazırlanıyormuş!” Şu hâlde onun son günlerinin  Türklerin kurtuluşu haberleriyle çakışması, “müsterih” öldüğüne yorumlanabilir. 

SELAM, ŞÜKRAN VE HEDİYE

Mustafa Kemal’den ünlü yazara övgü

Millî Mücadele’nin kritik bir evresi olan 1921’de, Yunan kuvvetlerinin Gediz Irmağı’nı geçtiği günlerde, Loti’nin Türkleri destekleyici mektubu ve Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı orduda ve kamuoyunda heyecan uyandırır. Yine 20 Ekim 1921’de Türkiye-Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması’nın  gündeme gelmesinde Loti ve Farrère’in girişimleri vardı. Mustafa Kemal Paşa bu samimi dostluk çabaları için Loti’ye yazdığı mektupta Türk milletinin kendisine selam ve şükranını bildirirken, TBMM adına da özel dokunmuş bir Türk halısı gönderilmişti. 

Mustafa Kemal’in mektuptaki “Tarihin en karanlık günlerinde sihirli kalemiyle daima Türk milletinin hakkını teyit ve müdafaa etmiş olan büyük üstad için Türk Milletinin beslediği derin ve sarsılmaz muhabbet hislerine, İstiklâl Mücadelesinde şehit düşen erkeklerimizin yetim bıraktığı kızlarımız tarafından gözyaşları arasında dokunan bu halı şahitlik edecektir” cümleleri, içten ve dokunaklıdır (Sadi Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, Varlık Yayınevi, 1970).

FARRÈRE’İN SON ZİYARETİ

Bir çift göz: Aziyade’nin hayali

Pierre Loti’nin 23 Haziran 1923’te ölümü üzerine, dostu Claude Farrère onu son ziyaretini çok kuvvetli satırlarla anlatmıştı:

“… Seyahata olan büyük iptilâsına rağmen son günlerini geçirmek için ecdadından kalma eve çekilmiş, orada tam bir inziva içinde ve şark seyahatlarından getirdiği hatıralarla dolu köşesinde kendisine kat’i darbeyi vuracak olan ölümünü beklemişti… Loti’nin son günlerini bir hayal dolduruyordu. O da uzaktan müphem bir surette insan şekli alır gibi, başı ve omuzları olan çiçekli yahut sarıklı mezar taşları arasından bakan gayet mahzun bir çift gözün, Aziyade’nin gözlerinin, ona ‘ruhum senindir Loti’ der gibi oluşudur”. 

İSTANBUL VE PIERRE LOTI KİTABININ (1958) YAZARI

Şinasi Hisar’ın kaleminden ünlü yazarlarımızın Loti hakkında düşünceleri

İSTANBUL VE PIERRE LOTI KİTABININ (1958) YAZARI

Tevfik Fikret Piyer Loti’den bahsederken hem hayran oluyor, hem hakkında isyan ediyordu. “Kalem değil bir sihirle yazıyor” diye medh ediyor, fakat o zamanın mutaassıpları kadar mutaassıp oluşuna kızıyordu. 

Yahya Kemal Piyer Loti’nin İstanbul hatıralarına ait kitabından bahsederken tıpkı Tevfik Fikret gibi “Loti’ninki sanat namına bildiğimiz şeylerden hiçbiri değil, büyüdür” diye metih ediyor, fakat basit bir görüşme kurbanı olarak, İstanbul’un iç mahallelerinde, camilerinde, mezarlıklarında gezinen bu mucizevi şairi en değme medenilerimiz tanımıyorlar; yeni nesil de bizim küflerimizi sevmekle Loti’nin bizimle eğlendiğini zannediyordu. 

Halid Ziya ise şöyle yazıyordu: “Ben onun yalnız Türklüğe dost sıfatıyla değil, Fransız edebiyatının en büyük mefahirinden biri olması itibariyle meftunu idim. Bütün zamanlarını öyle bir meczubiyetle okumuş, tatmış idim ki, bugün, her şeye karşı meclub olabilmek istidadı sönmüş olmakla beraber hâlâ eserlerinden kalan intibalar ruhumda intizar etmektedir. O güne kadar bu adamı ne uzaktan ne de yakından görmemiştim ve hakkında bana kadar gelen tenkit mırıltılarının müeyyidesini bulmak korkusu ile ona temas etmekten de çekinmiştim. O gün sarayda görünce bu korkum tahakkuk etti. Onun, boyunun kısalığını daha saklamak için yüksek ökçeler, benzinin uçukluğunu örtmek için bir kadın gibi boyalarla görünce bu garip ve gülünç kıyafet bende eserlerinden alınan meftunâne hazzın üzerine bir sis perdesi germiş olmasın diye hemen kaçtım”.

Ahmet Hamdi Tanpınar bir makalesinde Piyer Loti hakkında hem muhabbetsizliğini hem de muhabbetini yanyana ifade etmiş: “Loti nereye giderse oranındır. Çin’de Çinli, Madam Krizantem memleketinde Japon, Hint’de İngiltere’nin varlığını yadırgatacak ve Hintli ve Türkiye’de Aziyâde’nin âşığı bir Türk, hem de hâlis Türk’dür!”