İstanbul Hilton Oteli’nin 1955’te açılması Türk turizminde önemli bir aşama olmasının yanısıra basın ve magazin tarihimiz açısından da bazı ilklere sahne olmuştu. Hollywood yıldızlarının katıldığı açılış etkinliklerine ünlü oyuncu Terry Moore’un Milliyet gazetesinde yayımlanan ve tartışma yaratan bir fotoğrafı damga vurmuştu. Olaylar ve ayrıntılar…
İstanbul’un en iyi otelleri 50’li yıllarda Park Otel, Konak Oteli, Tarabya Konak Oteli, Pera Palas, Yeşilköy Deniz Park Palas ve Büyükada’daki Splandit Palas’tı. Tüm dünyada turizmin önem kazandığı bu yıllarda, İstanbul turizmini de geliştirmenin yolları aranıyordu. Lüks sınıfında sayılan ama donanımları eskimiş otellerin turistlerin ihtiyacını karşılayamayacağı düşünülerek dünya standartlarında bir otel yapımı öncelikli ihtiyaç olarak belirlenmişti. 1955’te Hilton Oteli’nin (bugünkü Hilton İstanbul Bosphorus) Harbiye’de hizmete girmesi, turizm ve otelcilik alanında yeni bir dönemin başlangıcı olacaktı.
Amerikalı mimarlık grubu SOM ile Gordon Bunshoft ve Sedad Hakkı Eldem’in tasarladığı otelin inşaat masrafları Emekli Sandığı tarafından, Marshall Yardım Programı’yla sağlanan krediyle karşılanmıştı. Mimar Sedad Hakkı Eldem Cumhuriyet gazetesine yaptığı açıklamada, Hilton’u kâgir olarak yapılmış bir transatlantiğe benzetiyor, “bugüne kadar yaptığım Yalova Termal Otel, İstanbul Adalet Sarayı ve İstanbul Üniversitesi gibi binalar Hilton Oteli’nin yanında basit kalırlar” diyordu.
Otel, 1952’de inşaatına başlandığı günden itibaren hep gazetelerin gündemindeydi. Dünyadaki diğer Hilton otellerinden fotoğraflar, “hiçbirinde muhteşem Boğaz manzarası bulunmadığı için en iyi Hilton hiç şüphesiz İstanbul’daki olacak” yorumları eşliğinde yayımlanıyordu. 1954’te, otelin ertesi yılın yaz sezonunda hizmete gireceği kesinleşti. Açılış törenine Hollywood yıldızlarının ve Amerikalı ünlü müzisyenlerin katılacağının açıklanması da büyük bir heyecan ve beklenti yaratmıştı. Vatan gazetesi, 27 Mayıs 1954 tarihli haberinde Gary Cooper, Marilyn Monroe, Clark Gable, Gregory Peck, Ava Gardner, Betty Grable, Bing Crosby, Robert Taylor ve Frank Sinatra’nın açılışa katılacağını duyuruyordu.
Hilton Oteli’nin resmî açılışı 10 Haziran 1955’te yapılacaktı ama personelin önden hazırlanması için 278 odalı otelin 100 odasına 20 Mayıs’tan itibaren konuk kabul edilmeye başlandı. İlk müşteri, sabah 09.40’ta kapıdan giren Amerikalı Thomas Marby olmuştu. Oteldeki ilk hırsızlık vakası da ilk hizmet gününde yaşandı. Boya ekibinde çalışan Şevki adlı işçi mutfaktan aldığı 30 gümüş kaşık ve 12 bıçağı dışarı çıkarırken yakalanmıştı. İki gün sonra bu defa otelin 23 konuğu ve bazı yöneticileri akşam yemeğinden zehirlendi. Hilton mutfağı iki gün kapalı kaldı, zehirlenmenin bozuk sütten kaynaklandığı açıklandı.
Talihsiz başlangıca rağmen Hilton ekibi çabuk toparlandı ve resmî açılış hazırlıklarını tamamladı. 9 Haziran 1955’te Yeşilköy’e 1 saat arayla inen iki Pan-Am uçağı, Hilton otellerinin sahibi Conrad Hilton ve 115 konuğunu taşıyordu. Gelenler arasında önemli siyasetçiler, iş insanları, sporcular ve gazeteciler de vardı ama herkesin gözü sinema yıldızlarındaydı. İsmi önceden duyurulanların hiçbiri gelmese de daha az ünlü diye nitelendirilebilecek şu isimler de büyük bir heyecanla karşılandılar: Terry Moore, Merle Oberon, Irene Dunne, Diana Lynn, Mona Freeman, William Eythe, Elaine Shepard, Leo Carrillo ve “bacakları 1 milyon dolara sigortalı” Ann Miller. 4 gün boyunca hem açılış etkinliklerine katılacak hem de İstanbul’u gezecek 115 konuğun 1.200 valizi vardı!
10 Haziran’daki açılış töreninde ilk konuşmayı İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay yaptı. “Bugün Türkiye’nin ayı ve güneşiyle Amerika’nın yıldızları birarada bulunuyor. Eski dünya yeni dünyayı kucaklıyor” diyen Gökay, Conrad Hilton’a fahri hemşerilik unvanı da vermişti. Ardından söz alan Hilton ise İstanbul’dan sonra Roma, Berlin, Londra, Paris, Kahire ve Havana’da birer otel müjdesi verdikten sonra, otelin kristal camlı giriş kapısını altın bir anahtarla açmaya çalıştı. Ancak gazeteler altın anahtarın kilide uymadığını ve Conrad Hilton’ın fotoğrafçılara kapıyı açıyormuş gibi poz vermekle yetindiğini yazıyordu.
Günün asıl merak edilen etkinliği olan akşamki balo, iki defa elektrik kesilmesine ve havalandırma sistemi arızalanmasına karşın çok iyi geçecekti. Baloda Conrad Hilton’ın oğlu Nicky Hilton’la yakınlığı dikkat çeken Terry Moore, ilişkileri olup olmadığını soran gazetecilere yakın arkadaş olduklarını söyleyip “Lütfen sevgili olduğumuzu yazmayın” demişti.
Ertesi gün konuklar Kapalıçarşı turuna çıkmaya hazırlanırken, gazeteleri gören Terry Moore hayatının en kötü sürprizlerinden biriyle karşılaşacak ve kendi tabiriyle öfkeden deliye dönecekti. Apaçık aksini söylemesine rağmen bazı gazetelerin “Nicky Hilton’la sevişiyorlar” yazmasına değil, Milliyet gazetesinin birinci sayfasında basılan fotoğrafına öfkelenmişti. Bir gün önce foto muhabiri İlhan Demirel’in odasında çektiği karelerden biriydi bu. Babıali’de “Piç İlhan” olarak tanınan Demirel bir masanın üzerinde kısa eteğiyle oturan genç kadının öyle bir karesini yakalamıştı ki; Milliyet gazetesi iç çamaşırı giymeden poz veren Terry Moore’un fotoğrafını, sonradan eklendiği çok belli olan beyaz bir külot çizerek yayımlayabilmişti. Gazete yok satarken, fotoğrafı yayımlanan genç oyuncu odasında ağlama krizleri geçiriyordu.
Diğer konuklarsa önceden planlandığı gibi Kapalıçarşı’da alışverişteydi. Cumhuriyet gazetesine göre “günde binlerce Dolar kazanırken alışverişte sineğin yağını hesaplayan” ünlü yıldızlar topu topu 15 lira harcamıştı. Son Posta muhabiri ise özellikle kuyumculardan ve bakırcılardan epey alışveriş yapıldığını yazarken, ismini vermediği bir sinema oyuncusunun nasıl kandırıldığını da şöyle aktarıyordu: “Bir yıldız gördüğü güzel bir bakır ibriği fazla yeni bulmuş ve daha eskisi olup olmadığını sormuştur. Bunun üzerine dükkâncı ibriği götürmüş, ezip sapını kopararak tekrar getirmiştir. Artist bu sefer gördüğü ibriği çok orijinal bularak derhal satın almıştır”.
Kapalıçarşı turundan sonraki defile, kokteyl ve Kızılay balosuna da katılmayan Terry Moore, üçüncü gün Topkapı Sarayı turunda ortaya çıkacak ve etrafını kuşatan muhabirlere “Dünyanın hiçbir yerinde hatta Paris’te bile böyle adi bir fotoğraf çekilemez. Ben içki-sigara bile içmem. Pazar günleri kiliseye giderim. Annem bu fotoğrafı görse yüreğine iner. Conrad Hilton’dan fotoğrafın ABD’ye gönderilmesinin engellenmesini istedim. Hile ile çekilen bu fotoğraf Türkiye’ye, Müslüman Türklere ve bir Türk fotoğrafçısına yakışmıyor” diyecekti.
Milliyet, Moore’un sözlerine ertesi gün birinci sayfadan cevap verdi. Geri adım atmayan gazetenin açıklamasında “Müstehcen yayın yapmak gibi bir amacımız olsa fotoğrafı orijinal halinde kullanabilirdik, o zaman adi bir fotoğraf olduğu söylenebilirdi ama bu durumda söylenemez. Üstelik Amerikalılar fotoğrafı satın almak istedi, kötü niyetli olsak satabilirdik” deniliyordu. Milliyet’in yaşlı kurdu Refi Cevad Ulunay da tartışmaya katılmış ve köşesinde şunları yazmıştı: “Eğer İlhan Demirel bir su borusundan tırmanıp yıldızın odasına girse ve bir yere gizlenip yıldızın don değiştirirken resmini alarak gazetede neşretseydi pek fena hareket etmiş olurdu. Bu vakada ise yıldız hanım foto muhabirini odasına davet ediyor, k..ını başını açıp resim çektiriyor. Ondan sonra da ağlıyor. Haydi efendim, haydi… Hem resim gazetede çıkıp da ne olacak? Ana-baba baskısı altında yetişmiş kızcağızın adı çıkacak da evde mi kalacak?”
Cumhuriyet gazetesinde ise konuklar arasındaki oyuncu Elaine Shepard’ın ucuz atlattığı kazanın haberi vardı. Hazır gelmişken Türkiye ile ilgili bir televizyon programı da hazırlayan Shepard, İstanbul’dan sonra çekim yapmaya gittiği Efes’te deveden düşüp yaralanmıştı. Gazetenin konuştuğu deveciler “Sıkı tutunmasını söyledik ama dinlemedi” derken, Shepard kazalara engel olmak için develerin hamutlarına uçaklarda olduğu gibi emniyet kemeri takılmasını önermişti.
İstanbul’da ise Terry Moore dışındaki konukların keyfi yerindeydi. 12 Haziran’da Boğaz turuna çıkan Amerikalı misafirler Tarabya’daki bir lokantada ilk defa yedikleri dönere bayılacak, Conrad Hilton bu özel Türk yemeğini mutlaka Hilton mutfağında da görmek istediğini söyleyince o zamana kadar halk tipi yemek olan döner, turistik yemek sınıfına yükselecekti. Aynı gün Vali Gökay’ın Beylerbeyi Sarayı’nda verdiği davetin gündem konusu da yine meşhur fotoğraftı. Son Posta gazetesinin yazdığına göre Vali Gökay, Terry Moore’u “Üzülme kızım, benim de her çeşit fotoğrafımı basıyorlar ama yine de neşeliyim” diye teselli etmeye çalışmıştı.
Diğer gazeteler genç yıldızın fotoğraf yüzünden çok üzgün olduğunu ve ağladığını yazdıkça Milliyet’e yönelik tepkiler de artıyordu. Bir okuyucu gönderdiği mektupta foto muhabiri İlhan Demirel’e düello dahi teklif etmişti! Belki tepkiler yüzünden belki de araya hatırlı kişiler girdiği için Milliyet sonunda geri adım attı. 13 Haziran tarihli gazetede “Neşrettiğimiz fotoğraf çok fazla saldırıya ve tepkiye uğradı. Esasında ortada büyütülecek bir hadise yoktur. Gazetemiz fotoğrafın negatifini Moore’a hediye edecek ve sevimli yıldızın memleketimizden gözyaşlarıyla ayrılmasını önleyecektir” açıklaması yer alıyordu.
Konukların İstanbul’dan ayrılacağı gün Milliyet’in sahibi Ercüment Karacan, yayın yönetmeni Abdi İpekçi, muhabir Halit Talayer ve fotoğrafı çeken İlhan Demirel, Hilton’a giderek Moore’u ziyaret ettiler. Fotoğrafı yayımladıkları için değil ama “hanımefendinin üzülmesine vesile oldukları” için özür dilemelerinden sonra, fotoğrafın negatifi genç oyuncu tarafından alkışlar eşliğinde yakıldı.
Bu küçük merasimin ardından tüm konuklar geldikleri gibi iki uçakla İstanbul’dan ayrıldılar. Gazeteler, uçağa binerken Türkçe “Allahaısmarladık, yaşasın Türkiye” diyen Conrad Hilton’ın 4 günlük açılış için 500 bin lira harcadığını hesaplamıştı. Bu rakam otelin 460 çalışanının bir yıllık ücretinin beşte birine, tüm inşaat ve dekorasyon masrafınınsa 40’ta birine eşitti. Bu kadar masraf yapılmış, çok sayıda davet, balo, defile ve ziyafet düzenlenmişti ama İstanbul Hilton Oteli’nin açılışı hafızalarda İlhan Demirel’in Türk basın ve magazin tarihine geçen fotoğrafıyla yer etmişti.