Varlık dergisinin kurucusu Yaşar Nabi Nayır, yazar kimliğinin yanında önemli bir yayıncıydı. Gerek edebiyat alanında gerekse eleştiri, çeviri, biyografi alanlarında yüzlerce esere katkı sağlayan Yaşar Nabi, cumhuriyet tarihinin en üretken kalemlerindendi. Arkadaşı Feridun Fazıl Tülbentçi, 1933’te yazdığı bir makalede onu ve eserlerini anlatıyor.
Varlık Yayınevi ve Varlık dergisinin kurucusu Yaşar Nabi Nayır (1908- 1981), şiir, roman, oyun, biyografi, öykü, deneme alanlarında eserler vermiş sıradışı bir edebiyat insanıydı. Üsküp’te doğan Yaşar Nabi öğrenimini önce bu şehirde, sonra İstanbul’da sürdürdü. 1924’te İstanbul’a gelen ailesi, Yaşar Nabi’yi Galatasaray Lisesi’ne yazdırdı. 1929’da mezun olan Yaşar Nabi, bir süre banka memurluğu yaptıktan sonra, önce Hakimiyet-i Milliye gazetesinde çevirmen ve yazar (1934- 1940), daha sonra Türk Dil Kurumu ve Millî Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda uzman olarak çalıştı.
15 Temmuz 1933’te Ankara’da çıkarmaya başladığı “Milliyetçi ve Memleketçi Fikir Mecmuası” Varlık dergisini, vefatına kadar yönetti (Günümüzde hâlen yayın hayatını sürdüren Varlık, Türk basınının en uzun soluklu edebiyat dergilerindendir). 1946’da İstanbul’a yerleştikten sonra Varlık Yayınevi’ni kurdu. Yüzlerce kitap yayımladı. Uluslararası P.E.N. Yazarlar Derneği’nin başkanlığını yaptı. 1979’da Kültür Bakanlığı büyük ödülünü alan Yaşar Nabi’nin Ankara’daki arkadaşlarından biri de Feridun Fazıl Tülbentçi’ydi (1912-1982). Her iki yazar da 30’lu yıllarda Ankara’da çalıştılar; yazdıkları eserleri yayımlanmadan önce birbirlerine gönderdiler, danıştılar.
İşte arşivimizde bulunan Feridun Fazıl Tülbentçi evrakı arasından çıkan 4 sayfalık inceleme yazısı; bu çerçevede bir tanıtım yazısıdır.
Yaşar Nabi’nin 1933’te yayımladığı Mete, İnkılap Çocukları, Beş Devir ve Köyün Namusu isimli oyunları hakkında tanıtım ve inceleme yazısını Feridun Fazıl Tülbentçi kaleme almıştır. 4 sayfalık eski Türkçe yazının sonundaki “bu kadar dizildi” ifadesi, bunun bir süreli yayın için kaleme alındığını göstermektedir. Daha önce yayımlanıp yayımlanmadığını bilemediğimiz bu yazı, dönemin önde gelen edebiyatçılarının seviyesini göstermesi bakımından da referans niteliğindedir.
METE, İNKILAP ÇOCUKLARI, BEŞ DEVİR VE KÖYÜN NAMUSU
Hem maziyle uğraştı hem de bugünü ihmal hatasına düşmedi
Feridun Fazıl [Tülbentçi], bir edebiyatçının eserleri ve yaklaşımı üzerinden “yarına intikal edecek tarih”in önemini vurguluyor: “İnkılâb Edebiyatı ve Yaşar Nabi”.
Büyük nehirlerde martılara benzeyen bir nev’i beyaz kuşlar vardır ki uçsuz ve bucaksız tuzlu suya karşı içlerinde büyük bir hasret taşırlar ve her bakışta değişen bazen eflatun bazen mavi denize ve hırçın dalgaların beyaz köpüklerine karışmak arzusuyla ona doğru uçarlar; fakat nehir uzun ve deniz kilometrelerce ıraktadır. Onun içindir ki bu kuşların ekserisi yarı yolda kalır ve gayelerinden vazgeçer. İçlerinden pek azı denize kavuşur.
10 yıl var ki uzun ve sonsuz edebiyat nehri üstünde uçanlardan, engine varanlar pek azdır. Bu bahtiyarların arasında Yaşar Nabi’yi de görüyoruz.
Yaşar Nabi’nin bu muvaffakiyetteki sırrı gayesi, kendisini şöhret yapmak sevdasına düşmemesi ve sırf sanat için, sanat sahasında haklı bir isim yaptıktan sonra, kendisini -hatta bazen sanatından bile fedakarlık yapma pahasına- bu davaya hasretmesindedir. Yalnız müşterek davayı terennüm ettikleri için, şimdi isimleri ağızlarda dolaşanların çoğu ne kadar çabuk unutulmaya mahkumdurlar!
Yaşar Nabi Mete’siyle edebiyat sahasına ilk adımını attı. Ziya Gökalp’le başlayan Türkçecilik cereyanı, Tarih Cemiyeti’nin son çalışmaları büsbütün kuvvetlendikçe; o Türk’ün 2 bin sene evvelki şerefli tarihinden kopardığı bir yaprakla, en eski ve en büyük başbuğlardan birinin hayatını destanlaştırdı. Ziya Gökalp’ten beri devam eden bu davanın sanat sahasında ilk meyvelerini biz daha yeni almaya başladık. Mete bize Türk tarihinden de klasik trajediler çıkarılabileceğini gösterdi…
Ancak Yaşar Nabi yalnız maziyle meşgul olarak bugünü ihmal etmek hatasına düşmedi. Hakikatleri anlamak ve anlatmanın kıymetini o herkesten iyi anlamıştı.
Şair, sanatı inkılaplaştırmak davasındaki zaferini, cumhuriyetin 10. yılı münasebetiyle basılan son 3 eseriyle kazanıyor. Sanat çerçevesi içinde yarına intikal edecek olan tarih, bize Kızıl Sultan’ın devrinde milliyet hislerini; Namık Kemal’in şiirleriyle içlerinde yeni tutuşmaya başlamış münevverlerin ıstırabını; saltanatın son hatalarına kurban giden Rumeli faciasını; Büyük Harp’i ve anayurttan günlerce uzakta gayesiz ve sebepsiz harcanan Türk kahramanlarını; kahramanlık destanlarının en büyük ve en şereflisi olan İstiklal Savaşı’nı; ve nihayet bizi bir hamlede Ortaçağ’dan 20. asır medeniyetine ulaştıran cumhuriyeti anlatıyor. Kimi zaman heyecanlanıyor ve yumruklarımızı meçhul bir semte doğru sıkıyoruz; kimi zaman teessürümüzden gözlerimiz yaşarıyor; kimi zamansa içimizde kabaran duyguları anlatabilmek için haykırmak ihtiyacını duyuyoruz. Bu devirlerin her biri, başka bir milletin tarihi kadar geniş ve hareketlidir. Diyebilirim ki bu kadar veciz ve kuvvetli bir eser henüz yazılmamıştır.
Yaşar Nabi’nin 3 eserinden ikincisi Beş Devir ve Köyün Namusu’dur. Saltanatın asırlarca ihmal ettiği ve bir köle gibi emellerine hizmet için kullandığı köy ve köylüyü münevvere sevdirmek; onun kalbinde köyün karanlık muhitine bilginin meşalesini götürmek ihtirası uyandırmak ne asil bir arzudur. Köyün Namusu köylülerin bütün dertlerine temas ediyor ve münevver gençliğin bu dertlerle nasıl nasıl mücadele etmesi lazım geldiğini anlatıyor. O köylü ki asırlarca çamur içinde kalmış olmasına rağmen has bir elmas gibi kıymetini ve evsafını asla kaybetmemiştir.
Üçüncü eser İnkılap Çocukları, 19 bin nüsha basılmak gibi nadir eserlerimize nasip olmuş bir mazhariyete erişmiş. Bu eser de cumhuriyeti ve onun gençliğin kalbinde tutuşturduğu iman ve yurt sevgisini anlatıyor…
Feridun Fazıl [Tülbentçi]