Bugün “yarma şeftali” varsa, Luther Burbank sayesinde. “Hızlı yemek” restoranlarında burger’lerin yanında servis edilen patates de (Russet Burbank) öyle. Uzun mesafe taşınmaya dayanıklı birçok çeşidin ardında onun ürettiği türler var. Çapraz dölleme ile yeni türler yaratan Burbank bitkilerle de konuşuyordu ama “ben büyücü değilim” demişti.
Luther Burbank 1849’da Massachusetts’te bir küçük çiftlikte 18 kardeşin 13’üncüsü olarak dünyaya geldi. 13’üncüydü ama dünyamıza çok uğurlu geldi. 800’ü aşan “yeni” bitki, meyve ve çiçek türü ortaya çıkardı. Bugün ısırdığınız “yarma” şeftalinin eti çekirdeğinden ayrılıyorsa, onun bu önü alınamaz, dur durak bilmez dehası sayesindedir.
Luther ilkokulu bitirip çiftlikte çalışmaya başladı ama doğuştan meraklıydı ve çok okuyordu. ABD’nin batısında ufak bir kasaba olan Lancaster’ın kütüphanesinde, okumaya çok meraklı bir gencin Charles Darwin’in kitapları ile karşılaşması ne göksel bir “tesadüf” olmuş! Burbank en çok Darwin’in “Evcilleştirmenin hayvan ve bitkilerin türleşmesi üzerindeki etkileri” konulu makalesinden etkilenmişti. Darwin 1862’de yayınladığı Orkidelerin Döllenmesi isimli kitabında 12 yıl boyunca 57 tür üzerinde çiçekleri ve böcekleri saatlerce gözlemleyerek yaptığı araştırmanın bulgularına yer veriyordu. Bu kitap, bitkilerde çapraz tozlanmanın üreme konusunda “dinç melezler” oluşturduğuna dikkati çekiyordu. Bitkilerin çok fazla polen üretmeleri, böceklerle işbirliği içinde üreyecek şekilde evrimleşmiş olmaları gibi bulguları yayımlayınca, yepyeni türlerin üretilmesinde insan elinin pekâlâ işin içine karışabileceği konusu tartışılır oldu.
19 yaşındaki Burbank öğrendiklerinden çok etkilenmişti. Akranlarının aksine eğitimine devam etmek yerine 21 yaşında arazide çapraz dölleme çalışmalarına başladı. 1872 yaz sonuydu. Tarlada dolaşırken bir patates bitkisinin üzerinde yuvarlak bir tohum keseciği gördü. Dikkat ve gözlem yeteneği sayesinde farkettiği bu keseciği olgunlaşmaya bıraktı. Ertesi sene içinden çıkan 23 tohumu dikti. Hepsi patates vermişti ama, bir tanesi daha büyük, daha güzeldi. Ertesi sene bu patatesten göz alıp ürettikleri daha büyük, sert ve açık renk kabuklu oldu. Patatesin eti de beyaza yakındı. Az filiz gözlü, hem de daha lezzetli idi. Arka arkaya ekildiğinde yine aynı sonuçları alınca, yepyeni bir tür yetiştirdiğine kanaat getirmişti. Ve işte karşınızda Russet Burbank patatesi. Yeme-içmeye meraklı olanlarımız, belki Burbank ismini nereden hatırladıklarını düşünmüş olabilirler. Bugün dünyanın en büyük hızlı yemek restoranlarında burger’lerin yanında servis edilen bu patatestir. Ayrıca zaman içinde ABD’nin en çok yetiştirilen patatesi olmuştur. Hastalıklara da dayanıklıdır. İrlanda’da patatesleri bir gecede çürüten patates mantarı nedeniyle 1 milyondan fazla insanın açlığa mahkum olup öldüğü ve daha fazlasının denizaşırı ülkelere göç ettiği 1845-51 arasındaki dönemin acısı belleklerde taze iken, Luther patates yetiştiricisi bir aileye doğmuştu. Hastalıklara yenik bir hasadın yaşamsal bedelini çok iyi bilmekteydi.
Bu ünlü buluşundan birkaç yıl sonra patates tohumlarının hakkını o zaman için yüklü bir para olan 150 USD’ye (bugün yaklaşık 4.500 USD) satar ve San Fransisco’da Santa Rosa’ya göçer. Arazi alır ve hemen deneylere girişir. Bir bitkinin özelliklerinin kuşaktan kuşağa nasıl aktarıldığı ile ilgili deneyler yapar.
Bitkilerin arasında hızla yürürken bir bakışta hangi bitkiyi söküp atacağına karar verir, bunları söke söke dolanırmış. Binlerce bitkiyi söke söke, geride en iyi türleri vereceğine inandığı bitkileri bırakırmış.
Darwin’in ölümünden 10 yıl sonra, 1892’de Meyve ve Çiçeklerde Yeni Yaratılar isimli 52 sayfalık bir sera katalogu yayınladı. Bu katalog benzerlerinden çok farklıydı. İçindekiler yepyeni bitki türleriydi: Birkaç yıl içinde boyu bir evi gizleyecek kadar hızlı büyüyen bir ceviz ağacı, dev bembeyaz papatyalar, bir çilek-ahududu melezi, bir yanı tatlı bir yanı ekşi elma gibi yepyeni türler… Bu katalog sadece ABD’de değil, denizaşırı ülkelerde de ilgi çekti. Hollanda’da mutasyon üzerine Darwin’in çalışmalarını ilerleten Hugo de Vries, atlayıp Burbank’in yanına geldi. Laboratuvarını göstermesini istediğinde Burbank, “tüm çalışmalarını kafasında taşıdığını” söyledi. Bazen bir kesekağıdına, zarfın arkasına karışık notlar düşüyordu. “Önemli olan ilgini yoğunlaştırmak ve önemsiz noktaları hızla elemektir” diye açıkladı yöntemini. Buna yöntembilim denemezdi pek ama, Burbank sürekli yeni türler ürettiği için kimsenin de bir şey diyecek hâli yoktu.
Medya “bitki sihirbazı” deyip çıkıverdi işin içinden. Botanikçileri küplere bindiren açıklamalar yapmıştı Burbank. Ona göre dünün botanikçileri bitki mumyalarının tasnifi ile uğraşıyor ve onların kalıcı ve değişmez olduklarını zannediyordu. Oysa bugün kendi çalışmaları kanıtlıyordu ki, insanoğlu bir çömlekçi, bir ressam gibi, kimsenin üretmeyi hayal bile edemeyeceği renk ve biçimlerde bitki üretebilirdi. Katalog ortaya çıktıktan sonra neredeyse uluslararası bir “celebrity” muamelesi görmeye başlayacaktı.
Kızdırdığı botanikçiler tarafından “şarlatanlıkla” suçlanması normaldi. Bitkileri dünyanın çeşitli yerlerinden toplamakla suçladılar onu. Japonya ve Yeni Zelanda gibi uzak ülkelerden deneysel bitki türleri getiriyordu ama sorun bakalım neden. Çok hızlı biçimde çapraz dölleme ile yepyeni ürünler üretebiliyordu. Bir biliminsanı titizliği ile çalışması pek mümkün de değildi; zira çiftliğinde aynı anda 3 bine yakın deney sürdürmekteydi. Çok dağınık çalışıyordu ama hızlı sonuç alıyordu. “Kurallara saplanıp kalmak eylem katılaşmasıdır” demiş Stanford Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada. “Ben büyücü değilim” demiş bir görüşmede: “Doğru bitkiyi tanımakta bir dahi olduğumu söylüyor insanlar ama, benim yöntemimin sihirli ya da gizemli bir tarafı yok. Benim yapmayı öğrendiğim şeyleri herkes yapabilir; başladıklarımı başkaları bitirebilir; bu bağlamda doğanın kanunları ile ilgili saptadıklarımı uygulayarak üzerine eklemeler yapabilir. Sadece ortada olan olasılıklara gözlerini bir açabilseler.”
Çiçekler, tahıllar, otlar ve meyveler, sebzeler… Burbank tek başına yeni bitkiler türetmek anlamında dünyaya çok zaman kazandırmıştı. Her ne kadar doğa ile kurduğu ilişkinin büyülü olmadığını söylese de San Fransisco’yu yerle bir eden 1908 depreminde onun seralarında tek bir cam bile çatlamamıştı. Kendi görüşüne göre bitkilerle elde ettiği başarısının temelinde doğanın ve kozmosun güçleriyle kurduğu yakınlığın büyük payı vardı. Bitkilerin kişilik taşıdıklarına da inanırdı. Bir bitkinin kendi türüne özgü olmayan bir davranış geliştirmesini istediğinde, yanına diz çöküp konuşurmuş. Elinde penseyle binlerce kaktüsün dikenini sökerken “bir sevgi titreşimi yaratmak için” konuşurmuş onlarla: “Korkacak bir şey yok” derdim onlara. Koruyucu dikenlerinize gerek yok. Ben korurum sizi.”
Burbank iki bitkiyi melezleştirdiğinde, bitkilerde uykuda tutulan patlayıcı bir kuvveti serbest bıraktığına inanıyordu. Çok farklı iki bitkiyi döllemek çok zordu; ancak başarılı olursa, büyük bir gizli güç açığa çıkardı ve yeni yavrularda çok sayıda çeşitliliğe neden olurdu. Burbank’ın en sevdiği çaprazlamalar, biyolojik olarak ilişkili ama farklı yerlerde büyümüş iki bitkiden elde ettikleriydi. Burbank’a göre, çevresel etkiler bitkiye doğrudan belirli özellikler yüklerdi: “Kalıtımı etkileyen, bir ortamda geçirilen süre değil uygulanan basınç miktarıdır. Bitki ya da insan ne kadar hassassa, çevresinin ya da durumunun verdiği etkileri o kadar kolay alır. Her şey bir titreşim meselesi, titreşimlere tepki meselesidir.” Bu söyledikleri bizler için de doğru değil mi?
Çekirdeksiz erik, ananas ve armut tadında erikler, toprağa atıldıktan sonra çalı formunda 6 ay içinde meyveye duran bir kestane türü, üstün nitelikli bir ayva, saydam beyaz bir böğürtlen, çok lezzetli “alev alev altın” Flaming Gold zerdalisi, July Elberta şeftalisi… Damaklarımıza yeni taam olan meyve çeşitlerinden bazıları. Tek başına Russet Burbank patatesi bile yeter aslında.
Bugün birçok uzun mesafe taşımaya dayanıklı çeşidin ardında onun ürettiği türler var. Konserve yerine taze meyve-sebzeye alıştıkça, damaklar daha fazlasını ister olmuş. Bu da aslında Burbank’in çalışmalarının ekonomik önemini arttırmış. Bu nedenle Burbank yolculuğa dayanacak kadar taze kalacak çeşitler üzerinde çalışmış, aslında ekonomi ile tarımın arasındaki bağlantıyı da yeniden kurgulamıştır desek yanlış olmaz. Bunu nasıl yapmış olabilir? Bence bitkilere sorarak.